Her Şeyin Başı Sahih İmandır
Her şeyin başı iman etmektir. İmanın da sahih, geçerli, makbul bir iman olması gerekir.
Allahu Teala kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
Allah'ın kemal sıfatlarını kabul etmeyen, Ona noksan sıfatlar yakıştıran bir kişinin itikadı sahih değildir.
İmanın altı şartı vardır, bunlardan birini inkar eden imanlı sayılmaz. Mesela kaderi.
Ben Kur'ana iman ettim demekle iş bitmez.
Kur'anın bir ayetini inkar eden kafir olur.
Bırakın bir ayeti, bir kelimesini, bir harfini inkar eden de imandan çıkar.
Ben Peygambere (Salat ve selam olsun ona) iman ettim demekle iş bitmez.
Onun mütevâtir hadislerini inkar eden kâfir olur.
"Peygamber bir postacı idi, öldü işi bitti. Siz şimdi beni dinleyiniz, bana bakınız..." mealinde konuşanın Müslümanlığından şüphe edilir.
Şu adama bakınız: Ben hem Allaha, hem Resulullaha, hem Deccala, hem Süfyana inanırım ve itaat ederim diyor. Bu ne biçim Müslümandır.
Kur'andaki muhkem/kesin emirlerden birini inkar eden kafir olur.
Kur'andaki kesin yasaklardan ve haramlardan birini inkar eden de kafir olur.
Kişi "Ben Müslümanım ama bu devirde zina artık suç ve günah değildir", zina suçu tarihseldir dedi mi, okun yaydan fırlayıp çıkıp gitmesi gibi dinden çıkar.
Allah'ın muhkem ayetlerini, Peygamberin sahih hadîslerini Feminizme veya AB norm ve standartlarına göre tasnife kalkan, ayıklayan zihniyet imandan uzaktır.
"Şimdiye kadar kafirler çok yediler, bundan sonra Müslümanlar yesin" diyen kişi tecdid-i iman ve nikah eylesin.
Din işlerinin şakası yoktur.
Din işlerinde laubaliliğin sonu imanın gitmesine sebep olur.
İlmi, ehliyeti, liyakati, icazeti olmadığı halde Kur'anı kendi re'yi ve hevası ile yorumlayan küfre düşebilir.
Allah'ın velilerine düşmanlık eden dinini kayb edebilir.
Mü'minlere müşrik ve kafir diyenin kendisi kafir olur.
Ben de Müslümanım ama Şeriata karşıyım diyen kişi Müslüman mıdır?
Şu zavallılara bakınız: Küçük akılları, kısır kültürleriyle Sahih-i Buharî'de mevzu hadîs bulunduğunu iddia ediyorlar. Hocaları kim? Nasiruddin Albanî... Ehl-i Sünnet ulemasının, bazısı dört cilt olmak üzere aleyhinde (benim bildiğim) 15 reddiye yazdığı şu bid'atçi... (Bu reddiyelerden birinin ismini vereyim: Hindistanlı hadîs âlimi HabiburRahman el-A'zamî'nin 4 ciltlik "el-Albânî şuzuzuhu ve ahtâuh...)
Şu zavallıya bakınız: Elifi görse mertek sanıyor, sonra da İmam Ebu Hanife de benim gibi bir insandı, o ictihad yaptıysa ben de yaparım diyor.
Cemaatini, hizbini, fırkasını İslam ile özdeşleştiren şu dengesize bakınız.
Benim din baronum mâsumdur, ismet sıfatıyla sıfatlıdır, o hiç yanılmaz, o hiç günah işlemez diyene bakınız.
İslam'dan başka da hak, muteber, makbul, Allah katında geçerli dinler vardır ve bunların bağlıları cümbür cemaat Cennete girecektir diyene bakınız.
Şu çokbilmiş reformcu şefaati inkar ediyor.
Bozuk düzenlerde bol bol haram yenir diyen ve yiyen şu haram-horlara bakınız.
Mutezile mezhebine girmiş ama taqiyye yapıyor ve bunu açıkça ilan etmiyor.
Başörtülü genç hanımlardan ilahî korosu kurmuşlar, erkeklere konser veriyorlar.
Şu tesettürsüz tesettürlülere bakınız. Sürmüş sürüştürmüşler, takmış takıştırmışlar salına salına geziyorlar. Bütün gözler onların üzerinde...
Bazıları hizmet ediyormuş... İmana zarar veren bunca bid'at ve bozukluk ile hizmet mi olurmuş?
İlk iş itikadını tashih etmektir.
Temiz niyet ve ihlas olmadan Uhud dağı kadar altını sadaka olarak dağıtsa ne olacak...
Evet hizmetin başı sahih, makbul, geçerli bir imandır.
Herkes itikadını murakabe etsin, muhasebesini yapsın.
Zaruriyat-ı diniyeyi inkar ederek hizmet olmaz.
* (İkinci yazı)
Bir Şey Unuttuk
Biz hayırsever, dindar, sofu, hepsi hacı bir grup Müslüman bir dernek kurduk ve yeni bir mahallede büyük bir cami yaptırdık.
İlle de yüksek kubbeli olacak dedik, masraf ikiye katlandı, kocaman bir kubbe yaptırdık.
Bir minare yetmez dedik, iki minare yaptırdık.
Minareler binayla mütenâsib (orantılı) olsaydı daha güzel olacaktı ama biz upuzun minareler yaptırdık.
Zaten şerefeye çıkıp ezan okuyan yok ama biz bir şerefe yetmez dedik, iki şerefe de yetmez dedik, her minareye üç şerefe yaptırdık.
Çuvalla para harcadık, caminin içini çiniyle kaplattık.
Elektrikli yerden ısıtma tesisatı yaptırdık.
Camiye WC'ler, şadırvanlar yaptırdık.
Alt katta cenaze yıkama istasyonu kurduk.
Camiye bir show room bile yaptırdık.
Minareleri, caminin içini ve dışını gür sesli hoparlörlerle donattık.
Mihraba tam altı adet mikrofon koydurttuk.
İmamın yakasına takmak için bir de kablolu seyyar mikrofon hazırladık.
Yazın cemaat serinlesin diye klima cihazları, vantilatörler...
İçi yanan din kardeşlerimiz için soğuk su cihazları. Buz gibi...
Çalınacak bir şey yok ama caminin içine ve dışına dijital kameralar yerleştirdik.
Hiç sanatlı değil ama zemine anilin boyalı makine halıları serdirttik.
İmam ve müezzin için konforlu lojmanlar yaptırttık.
Caminin içine kızıl ışıklı namaz vakitleri levhaları koydurttuk.
Cami bahçesine paralı WC'ler yaptırttık.
Velhasıl son derece lüks, büyük kubbeli, iki uzun minareli, bol şerefeli, bol mikrofonlu, bol hoparlörlü, kaloriferli, yerden ısıtmalı, klimalı, vantilatörlü, soğuk su cihazlı, kameralı, WC'li bir camimiz oldu.
Yok yok bu camide.
Sadece bir şeyi unuttuk.
En önemli şeyi.
En hayatî şeyi.
Ne mi o?
Sabah ezanı okununca biz bu camiye gitmiyoruz.
Öğle ezanı okununca bir saf.
İkindi hâkeza.
Akşam yine fazla cemaat yok.
Yatsıda yarım saf...
Evet cami yaptırdık ama gidip orada cemaatle namaz kılmayı unuttuk.
Biz ne unutkan Müslümanlarız...