İçip içip gidiyorlarmış!
Ülkemiz bir yandan yürekleri yakan terör belâsıyla boğuşurken, öte yandan da daha sinsi bir şekilde bünyemize en az terör kadar kalıcı zararlar veren bir ‘düşman’la da mücadele etmek durumunda. Kısaca kötü alışkanlıklar olarak isimlendirdiğimiz ve öncelikle gençleri hedef alan bir uyuşturucu/ öldürücü, alkol alışkanlığı ve kumar belâsıyla karşı karşıyayız.
Zaman zaman trafik kazalarının en az terör kadar ülkeye zarar verdiği söylenir. Doğrudur, ama trafik kazalarının altında da büyük ölçüde alkollü içki alışkanlığı vardır. Terör sebebiyle 30 yılda 40 bin civarında insanın öldüğü söyleniyor. Peki; alkol, uyuşturucu/ öldürücü ve kumar gibi kötü alışkanlıklar sebebiyle kaç kişi madden ve manen öldü? Bu belâların Türkiye ekonomisine maliyeti tam olarak hesaplanabildi mi? Bu kötü alışkanlıkların sadece sağlık harcamaları noktasında bile ülkemizin belini kırdığının farkında mıyız?
Peki, insanlar bile bile niçin kendilerini ‘ateş’e atıyor? Alkolün, kumarın ve uyuşturucu dense de gerçekte ‘öldürücü’ olan alışkanlıkların tuzağına nasıl düşülüyor? Elbette, belki de ‘eş ve dost’un teşvikleriyle ve bir de reklamlarla! “Bir nefes çek, bir duble iç, bir tadına bak bir şey olmaz” denilerek ‘deneme’lerle insanlar uçurumlara sevk edliyor. Bugün alkol tedavisi uygulanan bir kişi bile ilk başta ‘bir yudum’la bu işe başlamamış mı? Hangi kumarbaz, ilk başladığında bütün malını kumara vermiştir? “Biraz içmekten, tadına bakmaktan, bir el oynamaktan bir şey olmaz” denilerek insanlar bu bataklığa sürükleniyor. En büyük kabahat da bu kötü alışkanlıkları ‘iyi’ gibi gösteren medyada, reklâmlarda ve bunlara sessiz kalan yöneticilerde!
Hemen her gün alkollü içki reklâmları gazeteleri kirletmeye devam ediyor. Aylardan ve yıllardan beri bu konuda hatırlatmalar yaparak Türkiye’yi idare edenleri ikaz etmeye çalışıyoruz. Şimdiye kadar bir ‘yetkili’ “Evet, bu bir problem. Bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Gazetelerdeki alkollü içki reklâmları olmamalı” demedi! El insaf vel iz’an!
Dikkate alınması için ‘açık mektup’ mu yazılmalı? Bu kötü alışkanlıklar problem değil de biz bunları problem gibi görüyorsak bari bu ifade edilsin. “Duymadım, görmedim” metoduyla nereye kadar gidilebilir ki?
Güya ‘alkolsüz’ olduğu iddia edilen bir reklâmda “İçip içip çalışmaya gidiyoruz” denilmek suretiyle hem insanlar yanıltıyor, hem de ‘az da olsa alkollü’ olan bir içkinin reklâmı yapılıyor. Kimse kimseyi kandırmasın. “İçip içip” çalışmaya gidilemez. Gidilse de öyle bir çalışmadan fayda gelmez. İlim de böyle der, tıp da.
Unutturulmaya çalışılan bir gerçek var: “Alkolsüz” diye reklâmı yapılan içkileri içenlerin bir adım sonra içeceği şeyler büyük bir ihtimalle “alkollü” olanlardır. Tekrarlamakta fayda var ki, bu reklâmlarda açık bir aldatmaca da var. Çünkü hakikatte o içkiler de alkollüdür. Neymiş, kabul edilen yönetmeliklere göre belli seviyenin altındaki alkollü içecekler ‘alkollü’ sayılmıyormuş. Alkollü içkiye ‘alkolsüzdür’ demekle alkolsüz olur mu?
Bu reklâmlar ‘alkollü içki’lerden uzak durmaya çalışan gençler için tam bir tuzak. “Ne de olsa bunlar alkolsüzmüş, içsek bir şey olmaz” diye düşünebilirler. Bu yanıltıcı reklâmlara izin verilerek büyük bir hata yapılıyor. Bir yandan da alkollü içkilerin ‘teşvik edici reklamları olmayacak’ diyorlar. Peki, “İçip içip çalışmaya gidiyoruz” beyanı teşvik edici değil mi? Bir reklâmın “teşvik edici olduğuna” karar vermek için üzerinde “Bu bir teşvik reklâmıdır” yazması mı bekleniyor?
Onlar alkollü ve alkolsüz olduklarını iddia ettikleri içkilerin reklâmlarını “İçip içip çalışmaya gidiyoruz” (Hürriyet, 18 Temmuz 2011) diye yaptıkça, biz de Türkiye’yi idare edenlere kızıp kızıp yazıyoruz... Bakalım kim kârlı çıkacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.