Temel problemlerimiz ve çözüm yolları
Problemlerimize herkes çözümler üretmeye çalışır. Önemli ve geçerli olan, hastaya uzman doktorun, herhangi bir meseleye sahanın otoritesinin teşhisi değil mi?
Çağın tabibi, “Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir; iman zaafıdır” teşhisi koyar.
Âlemlerin Rabbi ile, meleklerle, peygamberlerle, Kur’ân’la, ahiret ile ve kaderle diyaloğu kopmuş, iletişimi zayıflamış bir insanın, elbette ekonomik ve sosyal meselelerini halletse bile, huzur ve mutluluğu bulamayacağı açıktır.
Keza, çağın doktoru Kur’ân hastanesinde, Sünnet-i Seniyyeden tedavi yollarını gösterir, reçetelerini yazar.
Buna bağlı olarak, sosyal hastalıklarımız: Müstebit rejim ve devlet yapılanması. Sistemin; dini, kanunlar, Diyanet ve okullar yoluyla vesayet altına almış olması. Ayrıca, din-siyaset ilişkisindeki dengesizlik. Aydınlarımızın, toplumun sosyal dokusunu bilmemesi. Adalet mekanizmasının meflüç olması. Adalet dağıtmıyor, müstebit rejimin, yani resmî ideolojinin bekçiliğini yapıyor. Hak ve hürriyetler çiğneniyor. Demokrasi, seçim sistemi problemli. Kanunlar, bireylerin, sivil örgütlerin ve siyasîlerin elini kolunu bağlıyor. Bilhassa eğitimde ayırımcılık devam ediyor. Bediüzzaman’ın “fakr ve zaruret” dediği yoksulluk ve işsizlik dizboyu. Zengin-fakir uçurumu giderek derinleşiyor.
Bu engelleri ve problemleri aşmak için ise, marifet (ilim, bilgi) ve cesaret lâzım. Ümitsizlik yok edilip, ümit aşılanmalı. Doğruluk, sadakat, dürüstlük ihya edilmeli. Muhabbet düşmanlığa değil, insanlığa, uhuvvete yönlendirilmeli. Müslümanları birbirine bağlalayan nurânî bağlar gevşemiştir, bağlanmalı. İdarî, siyasî, askerî, ailevî, ilmî her türlü istibdat kaldırılmalı. Ve himmetler uyandırılmalı ki, bütün çalışmalar nefse değil, başkalarına, topluma teveccüh ettirilmeli.
Cesaretin menbaı imandır. Sefaleti ve istibdadı doğuran “cehalet”tir. Bunun halli de, marifetle mümkün. Mü’min öncelikle fikrî boyut olan iman esaslarını benimseyip özümsemeli. Sonra ibadetlerle ferdî terakkiyi, sosyal dayanışmayı, kaynaşmayı sağlamalı. Duygularını terbiye etmeli ki, her şeyi Allah için sevsin ve yalnız O'ndan korksun. O zaman, kimseden pervâ etmeden hak ve hürriyetlere çalışır.
Öyle ise, sermayemiz olan vaktimizi, enerjimizi, himmetimizi, paramızı “menfaat üzerine dönen canavar siyasete” değil, bu meseleleri öğrenmeye, müzakereye, mütalâaya ayırmalıyız. Çünkü, Peygamberî metot budur. 50 senelik “siyasal İslâm” hareketi gösterdi ki, bu yol hatarlı, tehlikeli. Dindarların dindarlıklarını bile kemiriyor. Sonuç alınamayacağı gayet açık ve net olarak ortaya çıkmıştır.
Öyle ise, nazarlarımızı, himmetlerimizi dünyaya ve siyasete değil, iman-Kur’ân hakikatlerine hasretmeliyiz. Problemlerimizi çözen, hastalıklarımızı teşhis ile tedavi eden ve reçetelerini yazan çağın tabibinin eserlerini okumalı, anlamalı, benimsemeli, özümsememeli ve anlatmalı. Gerisi boş ve nâhoş gevezelik değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.