Göç veren bir kent nasıl kalkınabilir?
Oğuz Türklerinin epik destanı olarak kabul edilen... Günümüze ancak 12 tanesi kalabilmiş Dede Korkut Hikâyelerini en son ne zaman okumuştum? Hatırlamıyorum. Lise yılları olmalı...
Bayburt'ta bu yıl 17'ncisi yapılan 'Uluslararası Dede Korkut Kültür ve Sanat Şöleni'ne davet edilince hikâyeleri tekrar okudum.
Baksı Müzesi'nde yapılacak panelde, 2023'e uzanan süreçte Bayburt'un durumunu Dede Korkut Hikâyeleri bağlamında ele alacaktık...
***
Baksı'dan size daha önce bahsetmiştim. Marmara ve Okan üniversiteleri güzel sanatlar fakültelerinin eski dekanı, çok yönlü sanatçı Prof. Hüsamettin Koçan adeta bir mucizeye imza attı:
Bayburt kent merkezine 50 km uzaktaki Bayraktar (Baksı) köyünde doğan Koçan, burada kocaman bir kompleks kurdu.
Bu komplekste, modern ve geleneksel sanatlardan örnekleri bir araya getiren bir müze ve sergi alanı... Kütüphane... Halı, kilim, bez dokuma atölyeleri... Konuk odaları... Mutfak, vs. var.
***
Panel, Baksı'nın konferans salonunda yapıldı. Bayburt Valisi Kerem Al, Bayburt Belediye Başkanı Hacı Ali Polat, Emniyet Müdürü Mesut İnce'nin de izlediği panele, benim tahminimin çok ötesinde bir katılım vardı.
Bayburt en çok göç veren illerimizden biri olduğu için, kentin ileri gelenleri yöreyi kalkındırmak, insanları burada tutmak için ciddi kafa patlatıyor.
Örneğin Bayburt Bilim, Eğitim ve Kültür Derneği (Bekder) Başkanı Mete Emir ve arkadaşları, valilik ve belediye ile işbirliği yaparak, projeler geliştirip Avrupa Birliği fonlarından yararlanarak Bayburt'u geliştirmeye çalışıyor.
Herkesin zihninde aynı soru dolaşıyor: "Ne yapsak da Bayburt'u bir 'marka kent' haline getirsek?" 'Marka kent' tartışmalı bir tabir elbette. Ancak amaç belli: Bayburt'u bir kavram çerçevesinde akıllara sokmak:
Diyelim ki "Her türlü kış turizminin yapıldığı kent" ya da "Doğa sporları diyarı" olarak insanların belleğine kazımak...
***
Ben Bayburtlu dostlara naçizane iki öneride bulundum:
1) İnternetten yararlanın. Örneğin malınızı sadece Türkiye'de değil dünya ölçeğinde satmaya çalışın. Bunun için de başka diyarlara göçmüş Bayburtlulardan yardım alın.
2) "Tersten" düşünün. Mesela kış turizminde Uludağ ya da Kartalkaya ile yarışmaya kalkışmayın. Faraza, "Cesareti olan gelsin; en zorlu kayak parkuru bizde!" diye reklam yapın.
***
Diğer birçok Anadolu kenti gibi, Bayburt'un da yerel olanı aşıp, küresele uzanması gerekiyor.
Örneğin Dede Korkut Şenlikleri hâlâ "folklor" kavramı içinde değerlendiriliyor. Aydıntepe Yaylası'na çıkıp halk oyunları oynayınca, hele bir de bunlara Gürcü ekipler katılınca, "sorumluluk" yerine getirilmiş oluyor.
Halbuki arkadaşımız Nilgün Mirze'nin önerdiği gibi, Dede Korkut hikâyelerinden hareketle uluslararası bir eskrim şampiyonası düzenlenebilir.
Fikri daha da geliştirirsek: Niye okçuluk, motokros, off-road yarışmaları yapılmasın?
O şahane doğada önce ulusal, tecrübe kazanınca da uluslararası bir "oryantiring" (harita ve pusula ile yabancı bir coğrafyada yön bulma) yarışması düzenlemek çok mu zor?
"Türkiye Oryantiring Federasyonu" var... "İstanbul Oryantiring Grubu" var... Davet edin, gelip keşif yapsınlar, fikir versinler, yol göstersinler. (Bu yarışma dağ bisikleti ile de yapılıyor ki Bayburt'a uyabilir.)
Not: İstanbul'a döndükten sonra, Beyzami Zengin ve Ahmet Günay adlı gençlerin Aydıntepe göletinde boğulduğunu öğrendik. Çok üzüldük. Allah rahmet eylesin.