Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Mazeret arama yerine icraat yapma

Mazeret arama yerine icraat yapma

“Neden başaramadın” sorusuna yüzlerce cevap bulunabilir. Tamamı da “mazeret”ten ibarettir.
“Çünkü engellendim” denebilir...
“İstenmedim” denebilir...
“Çelmelendim” denebilir...
“İmkânlar sınırlıydı” da denebilir.
Yani kimse kendi başarısızlığının suçunu üstlenmez, başka sorumlular arar... Bulur da... Ama bu “buluş” başarısızlığı başarıya dönüştürmez.
Ama bin mazeretin bile bir başarı etmediğini hiçbir zaman unutmayın.
Vaktiyle üniversite sınavını kazanamayan bir delikanlıya neden kazanamadığını sormuştum. Öyle “mazeret”ler gösterdi ki, dudağım uçukladı. Kendimi tutamadım, “Başarısızlığına mazeret arayacağına, keşke derslerine biraz daha çalışsaydın” deyiverdim.
Çünkü onunla benzer şartlarda sınava giren pek çok genç sınavı kazanmıştı. Onlar “mazeret” aramıyor, aynı günlerde başarılarının tadını çıkarıyorlardı.
Olay budur: Kimisi başarısızlığına “mazeret” ararken, kimisi başarının tadını çıkarır!
Mazeret bulmaktan kolay ne var? “Geline ‘oyna’ demişler, ‘yerim dar’ demiş; yerini genişletmişler, ‘yenim dar’” demiş. Aslında oynamayı bilmiyormuş.
Gerçek şu ki, kazanan yoluna devam eder, kazanamayan başarısızlığına mazeret arar. Ama hiç kimse, başarısızlığına mazeret ya da kılıf arayan birini başarılı olanlar gibi hatırlamaz. Başaramayanlar unutulur, hafızada başaranlar yaşar.
Bunu bile bile çoğumuz yapamadıklarımızı imkânsızlıklara bağlarız...
Aslına bakarsanız başarılarımız isteklerimizle ve çabalarımızla ilgilidir!
Tarih sadece, “Tek kişi başaracaksa bile o ben olacağım!..” diyebilenleri yazar.
Fatih Sultan Mehmed örneğine bakar mısınız?..
İstanbul’u fethetmesinin mümkün olmadığını, kendisinden daha yeterli, daha tecrübeli padişahların bile fethedemediğini, zaten elinde surları yıkacak kuvvette top bulunmadığını söyleyen deneyimli sadrazamı Çandarlı Halil Paşa’ya bir soru sordu:
“Bir gün surları yıkacak kuvvette top yapılacak mı?”
“Elbette” dedi Sadrazam, “Bir gün yapılır.”
Sultan İkinci Mehmed şöyle kükredi:
“O gün bugündür koca vezir, o gün gelmiş ama sen farkında değilsin!”
Kısacası, problemi çözdüğünüz gün, “problem çözme günü”nüzdür!
Yoksa “Ne beyan-ı hale cür’et, ne figâna takatim var / Ne recayı vasla gayret, ne firaka kudretim var” diye yakınır gidersiniz...
Yalnızca beklersiniz; beklerken yüreğiniz yorulur, tükenmeye başlarsınız.
Bence her gün “başarı günü”dür!.. Niyet “başarmak” olursa, bir yolu bulunur.
¥
Madem ki, örneğimiz Fatih, buyurun, devam edelim...
Ona dediler ki: “Bizans’ı fethedebilmen için donanmayı Haliç’e indirmen lâzım, oysa Haliç’in ağzı kalın zincirlerle kapatılmış durumda...”
Sultan İkinci Mehmed dedi ki: “Gemileri gerekirse uçururum!..”
“Mümkün değil,” dediler.
“Uçuramazsam karadan yürütürüm!”
Dediğini yaptı: Savaş gemilerini karadan yürütüp Haliç’e indirdi ve Bizans’ı fethetti.
“Şartlar”a sığınsaydı, “mazeret” arasaydı, “Fatih” olamayacak ve yüzyıllar sonra bile aynı derin sevgiyle, minnetle, şükranla anılmayacaktı.
Şükranla anılmak isteyen “şartlar”a sığınmaz...
“Mazeret” aramaz...
Hele de siyasette, bu saatten sonra “mazeret” üreten, kendine “hezimet” üretir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi