İki restoran
Hayır efendim, bu bir "Gusto" yazısı değil. Hem sonra, benim gibi ottan başka bir şey yemeyen bir vejetaryen için gustoluk o kadar uzak ve yabancı bir kavram ki...
Niyetim biraz anı, biraz çağrışım, biraz özlem, biraz nostalji ile tatil sonrası döneme yumuşak geçiş yapmak; hepsi bu.
***
Hafta sonunda peş peşe iki restoran kepenk indirdi. Biri dünyanın en iyisiydi, öbürü dünyanın en ünlüsü.
En ünlüsünü 2008 Kasım'ındaki Roma gezimde dönemin İtalya Büyükelçimiz Uğur Ziyal göstermişti. Via Veneto bulvarında, ABD Büyükelçiliği'nin tam karşısındaydı. Adı: "Le Cafe de Paris".
Via Veneto, 1960'da Federico Fellini'nin çevirdiği ve sinema tarihinin başyapıtları arasında sayılan "Dolce Vita" filminin büyük bir bölümüne mekân olan bulvardı.
Ne filmdi ama "Dolce Vita"... Marcello Mastroianni, Anouk Aimee, Anita Ekberg... Trevi Çeşmesi'nin havuzu... Paparazziler... Çılgın Roma geceleri... Dansöz Ayşe Nana... Hatırladınız mı?
"Le Cafe de Paris" işte o "Dolce Vita"nın simgelerinden biriydi. Filmin birçok sahnesinde Marcello Mastroianni ile Anita Ekberg, onun terasında buluşmuşlardı. Ve de 1956'da açılan kafeyi bir çırpıda dünyanın en ünlü adreslerinden biri haline getirmişlerdi.
Roma'ya giden turistler mutlaka "Le Cafe de Paris"ye uğruyorlardı. Kimi bir kahve içmek, kimi bir şeyler atıştırmak, kimi de "Roma hatırası" fotoğrafı çektirmek için...
Yıllar sonra kafenin sahibi değişti. Damiano Villari adında biri aldı. Topu topu 900 bin euro'ya. Polis ve maliyeciler pirelendi. Öyle ya; en az 50 milyon euro değer biçilen bir mekân nasıl 900 bin euro'ya el değiştirebilirdi ki?
Damiano Villari'nin üstüne gidildi. İtalya'nın güneyindeki Calabria bölgesinin bir kasabasında yaşayan bir berber olduğu anlaşıldı. Yani bir paravan patrondu Villari. Peki asıl sahip kimdi? Mafyanın yapılanmasını artık ezbere bilen polis en güvenilir yönteme başvurdu: Kafenin çalışanlarının sicillerini araştırmak. Birkaç günde çözüldü: Asıl patron Vincenzo Alvaro'ydu ve kafede "Yardımcı fırıncı" olarak çalışıyordu.
Aslında, İtalya'nın en acımasız mafyası "Ndrangheta"nın babalarından biriydi Alvaro ve kafeyi para aklamak için almıştı.
Mahkeme kararıyla kafeye el koyuldu, hazineye geçirilip kapısına kilit vuruldu.
Şimdi önünden geçenler sıkı sıkıya kapalı perdelerin ardında Marcello Mastroianni'nin ve Anita Ekberg'in gölgelerinin dolaştığını söylüyorlar.
***
Dünyanın en iyi restoranına gelince; değil semtinden, bulunduğu şehirden bile geçmedim ama namını epeydir biliyorum.
İspanya'da Barselona yakınlarındaki Roses'te bulunan restoranın adı: "El Bulli". Şefi: Ferran Adria.
Bir Katalan. "Michelin"den üç yıldız alan sayılı restoranlardan biriydi "El Bulli". Ve de gustoların el kitabı "Restaurant Magazine" tarafından 5 yıl üst üste "Dünyanın en iyi lokantası" seçilmişti.
Özelliği? "Moleküler mutfak". Değişik tatları ve malzemeleri bir yemekte buluşturmak. Kolay iş değil. Bir tabak yemeğin hazırlanması en az 4-5 saat gerektiriyor.
"El Bulli"de topu topu 50 masa vardı. Sadece akşamları servis veriyordu. Ve de yılın 6 ayı açıktı! Çünkü şef -ve patron- Ferran Adria yılın diğer yarısını farklı tatlar, lezzetler avı için dünyayı dolaşmakla geçiriyordu.
Restoranda yemek için kişi başına en az 300 euro ödemek gerekiyordu. İçki hariç.
Öyle çat kapı da gidilemezdi. Aylar, hatta yıllar önceden rezervasyon yaptırılıyordu. Bir milyon kişinin sırada beklediği söyleniyordu.
Ama buna rağmen hafta sonunda "Paydos" dedi.
Bu kadar pahalı, bu kadar çok müşterisi olan restoran zarar eder mi? "El Bulli" etti. Ama şef Ferran Adria onlarca kez köşeyi döndü. Kitaplarının, konferanslarının gelirleri sayesinde.
Hafta sonunda yeryüzünün en iyi 4 şefi "El Bulli"de buluştular: Rene Redzepi (Danimarkalı, "Noma" restoranının şefi), Joan Roca (Katalan, "El Celler de Can Roca"nın şefi), Andoni Luis Aduritz (Bask, "Mugaritz"in şefi), Massimo Bottura (İtalyan, "Osteria Francescana"nın şefi). Bu muhteşem dörtlü Ferran Adria ile birlikte mutfağa geçtiler ve "Veda yemeği"ni hazırladılar. Sadece 50 tabak. 50 şanslıya.
***
Ağızlarının tadını bilenler ve de yaşamın keyfini sürenler; hatırlatırım: Roma ve Barselona adreslerinizden "Le Cafe de Paris" ile "El Bulli"yi silin. Sahi, "El Bulli" de kaç Türk yemek yemiştir acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.