TV’lere de filtre lâzım!
Bir yandan televizyonlardaki çirkin yayınlardan şikâyet ediyoruz, öte yandan da şikâyet ettiğimiz ‘cam kutu’ya teslim olmuş durumdayız. Halimiz, düşmanına muhabbet duyan, başını ayaklar altına alıp ezen ‘zalim’in postallarını öpenleri hatırlatıyor. Farkında değiliz ki bu tavırla, kalbimiz cesetlerimizden önce ölüyor...
Hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun, hali hazırdaki televizyon programlarından şikâyet etmeyen bir ‘aile babası, bir veli’ tahayyül dahi edilemez. Az çok herkes, mevcut durumdaki TV yayınlarından şikâyetçi. Haklılar, çünkü ailece izlenebilecek bir program yok gibi.
Elbette çirkinlikler içinde filiz vermeye çalışan, her türlü zorluğa rağmen insanları iyiliğe ve güzelliğe dâvet eden bazı televizyon programları vardır, ama bunlar “İstisnalar kaideyi bozmaz” nisbetinde kalıyor. TV yayınlarındaki umumî hal, kötülüğü teşvik eden cinsten...
Hele hele kadınlara hitap ettiği söylenen programlar var ki, bunların verdiği zararın farkına varmamak ne feci. Maalesef, insanları kötülüğe teşvik için sağlık ve yarışma programları bile istismar ediliyor. Bütün bu yanlışlara ‘filtre’ gerekmez mi? Tabiî ki ‘filtre’ denince bazılarının aklına hemen ‘sansür’ geliyor. Tamam ‘sansür’ itici bir durum, ama tamamen ölçüsüz, her isteyenin her istediği kötülüğü yayması da hürriyet değil ki! Çocukları, gençleri ve bütün bir milleti ‘nefsin ve hevanın esaretine’ dâvet eden programlar ‘hürriyet’ kisvesi altında sunulabilir mi? Sunulmaya çalışılsa itirazı hak etmez mi?
Şükürler olsun genel anlamıyla ‘TV izleyicisi’ değiliz, ama izleyenlerin anlattıklarından ve medyaya yansıyanlardan biliyoruz ki; TV’lerdeki “evlilik programları” da tam bir cinayet! Ahlâkı, aile kurumunu ve mahremiyeti bu derece tahrip eden, bozan ve bombalayan programlara nasıl itiraz edilmez?
Nitekim, kadın ve genç kız sığınma evlerinde aktif olarak görev yapan hukuk danışmanı Avukat Sevda Şahin, “Evlilik programlarının kaldırılması için savcıları göreve çağırıyoruz” demiş.
Avukat Sevda Şahin şunları da söylemiş: “Bir hukukçu olarak kadın ve evlilik programlarının adliye koridorlarına yansıyan boyutunu endişeyle izlerken, özel bir televizyon kanalı tarafından yayınlanan evlilik programında 15 yaşındaki gelin adayının 45 yaşındaki beyle bir araya getirilmesi vak'ası alkışlarla (!) izlendi. Toplumsal bozulmanın ayyuka çıktığı böyle bir olayda RTÜK sadece para cezası verdi. Buna rağmen program devam ediyor. Olayın para cezasını ödeyerek örtbas edilmemesi için, Cumhuriyet Savcılarınca bu tür programların incelemeye alınarak soruşturma başlatması gerekiyor.”
Hakikaten, bu programların toplum üzerindeki sosyo-psikolojik etkilerini merak eden, araştıran, sorgulayan “yetkili”ler çıkmayacak mı? Bu yayınlardan bir kişi değil, milyonlarca kişi şikâyetçi. Buna rağmen “toplumsal bozulmanın ayyuka çıktığı böyle programlar” nasıl olup da yayınlanmaya devam ediyor. Sadece para cezası ödeyerek bu “cinayet”leri örtbas etmek mümkün mü?
Kadın haklarını savunan ve gençlerin problemlerini kendilerine dert edinen bütün siyasetçi, aydın ve sivil toplum kuruluşu mensuplarının bu konularda söyleyecekleri sözleri olmalı. Varsa, o sözleri söylemek için alevlerin her yanı sarması beklenmesin!
Yoksa TV’lere ‘filtre’den önce zihnimize mi filtre koysak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.