Cemal Nar

Cemal Nar

Diyanet İşleri Başkanı Sevindiriyor

Diyanet İşleri Başkanı Sevindiriyor

Diyanet İşleri Başkanlığında sessiz ama derin değişiklikler oluyor. Sayın Ali Bardakoğlu’ndan sonra gelen Sayın Mehmet Görmez eylem ve söylemleriyle dikkat çekiyor ve sevindiriyor.

Ali Bardakoğlu deyince şimdi aklımıza ilim, vakar, ciddiyet ve günlük siyasete girmeme, az konuşma geliyor.

Başkanlık öncesinde Sayın Mehmet Görmez deyince aklımıza ne gelirdi?

Önce memleketi Gaziantep’in baklavası gibi şirin ve sakin bir yüz. Onu hep güler yüzlü gördük. Öyle de devam eder inşallah. Diyanette merakla beklenen bir “Hadis Çalışması” üstünde biliyorduk. Kimileri “hadisleri düzene uyduracaklar” diye bu projeden endişe ederken, biz dahil kimileri de “buna kimsenin gücü yetmez. Bu ilim çağında kimse rezil olmayı göze alamaz. İyi niyetle ve sabırla neticeyi bekleyelim, iyi olur inşallah” diyordu.

Kendinden emin bir tavrı vardı. İyi bir tarafı da geziyordu. Bu, daha çok insan ve ülke tanımak demekti. Musa Carullah üstüne özel ilgisi ve çalışması vardı. Birkaç eserini yeniden bastırdı. Hadis Usulü çalışmaları vardı. Biz onu böyle tanıdık.

Sonra H. Kamil Yılmaz Beyi yardımcı almasına sevindik. Çünkü Yılmaz Bey adıyla bir sevgi ve güven oluşturmuştu ülkemizde. Sürekli yazarı olduğu “Altınoluk Dergisi” aracılığıyla belki dış dünyada da en çok bilinen ilim adamlarımızdandı. O da çağdaş bir dervişti. Elinde kalem taşıyan, klavye dostu bir dervişti. Birçok eseri vardı. Bu arada Bursevî’nin “Ruhu’l Beyan”ını da kazandırdı bir ekiple Türkçemize…

Bence bu ikiliyle benzer bir karakter taşıyan bir dostum da bu arada sessizce merkeze geliverdi. Sevgili Ahmet Çelik kardeşim, ilim ve ahlakıyla, yurt içi ve dışı tecrübesiyle, insan ilişkilerindeki yumuşak ve sıcaklığıyla, iletişimdeki başarısı ve uyumluluğuyla iyi bir tercih olmuştu Diyanet için.

Malum, Diyanet çok sorunlu bir alandır. Her kesim için de çetrefilli bir mekandır. Bizim için de üstünde konuşmak zor bir kurumdur doğrusu. Hani “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” derler ya, eğer “teşbihte hata olmaz” diyerek hoş görür de “biraz kaba oldu” demezseniz devam edeyim, “Dinden imandan bahseden bir kurum” diye sevesiniz geliyor, ama kuruluş amacı olan “laik devleti şeriat tehlikesinden korumak” misyonu akla gelince haliyle ürküyorsunuz.

Bereket orda çalışanlar hep iyi niyetli olduklarından ve ülkenin dine olan ihtiyacı çok bulunduğundan, 28 Şubattaki sayılı günleri saymazsak, o misyona daha sıra gelmedi. Ama o kısa örnek, o misyonun ne kadar tehlikeli olabileceğini de fiilen gösterdi. Radyasyon etkisi hala geçmedi desek ne dersiniz?

Neyse, biz Görmez Beyden bahsediyorduk. Bizi sevindiren söylem ve eylemler içinde Sevgili Başkan. Bir yandan kurum içi faaliyetleri, din görevlilerinin daha iyi eğitim ve daha düzeyli vazife yapma yöntemleri üstünde çalışırken, bir yandan da kuruma daha sivil, daha sıcak bir görüntü vermesi dikkat çekiyor.

Hele şu göreve başlarken sakal bırakma hassasiyeti var ya, çoktandır unutulan bir sorumluluk bilincini ifadeye yetti de arttı bile. Bence bu davranış tam puan almasına ve bundan sonra güzel işler için umut bağlanmasına tek başına yeterdi.

Fakat bundan başka işler de yapıyor. O sakin ve güler yüzün arkasında dimdik duran bir karakter, abide gibi yükseliyor. İki merhumun, Erbakan ve Büyükkörükçü’nün cenazesinde varlığı bir işaret fişeği gibi iyi bir mesajdı.

Bir kurumun başındadır ve o kurumu haliyle savunmak zorundadır Sayın Görmez. Bu konulardaki beyanlarını bütün bütün kabul edemiyorum. Biz farklı düşünüyoruz. Bizim bu konuda sırtımızda yumurta küfesi yok. Ama olanı da anlayışla karşılıyoruz. Bunu ayrıca yazacağım. Bu yazımızda hoş görülenleri yazmak istiyorum ve bunda çok samimiyim.

Sayın Görmez sorunlara rahat yaklaşıyor, kolay izah ediyor, gerekirse iç kontrolde başarılı oluyor. Kendi kurumunun eksikliklerini de söylüyor mesela yeri gelince. Sonra üslubu güzel. Hem nerden buluyor bu esprili dili maşallah?

Mesela ne diyor? “irticaya Çin’de rastladım.” İlginç…

Mesela imamları “sokağa çıkmaya” ve orada görev yapmaya teşvik de çarpıcı bir ifadeyle sunulmuştu: “Mihrap'ta beklemeyin. Mihrabı sırtınıza alın sokağa çıkın.'' Oysa bilinen anlamda “sokağa çıkmak” bu kurumun ödünün patladığı bir durumdur. Bu, kendine güvenin bir ifadesi olsa gerektir.

Şöyle bir hatırlayalım Sayın Görmezin dikkat çeken beyanlarını:

28 Şubat döneminde Kur'an kurslarına getirilen yaş sınırlamasını şu sözlerle eleştirdi. “Vicdanlara Sığmayan Yasak !” bu söz hükümeti harekete geçirmiş durumda şimdi.

Sayın Görmez, camilerde merkezi sistemi iptal edeceklerini belirterek, mihraba geçen her din görevlisinin kendi sohbetini yapacağını belirtti. Şu sözlerini alkışladım:

"Gönül bağı ile bağlı olmayan işini sevmeyenlerin bu işte başarılı olması mümkün değildir. Biz mesleğimize aşık olmalıyız. Çünkü bu meslek sadece aşkla yapılır, sıradan bir kamu görevi olarak görüp rutin bir hizmete dönüştürdüğünüz zaman kendinize başka bir iş arayın derim ben. Çünkü yaptığımız işin öyle riskleri vardır ki, bizim mesleğin riski başka hiçbir meslekte yoktur. Yeryüzünde bütün işlerin riski dünya hayatı ile sınırlıdır. Ama bizim yaptığımız işin riski aynı zamanda bütün ahiret hayatımızı ilgilendiriyor."

Alevilik konusunda kurum olarak ihmalleri olduğu yönündeki eleştirileri doğru bulduğunu ifade ederek, ''Ancak talepler oluşmamıştı'' demesi, kalkıp Cemevine kadar gitmesi, kimileri tenkit etse de bence faydalı olmuştur. Yüzyıllardır aramızda yaşayan alevi ve roman kardeşlerimize dinimizi anlatamamız bizim noksanımız, hatta ayıbımızdır.

“İslam’ın ümmi bırakılmış saf çocukları” diye nitelendirdiği Roman vatandaşların yıllar yılı ihmal edilmiş olduğunu belirten Sayın Başkan bir yaraya parmak basıyor: Romanların inanç sistemlerine dair çalışma başlattıklarını kaydediyor ve “Nelerin yapılabileceğini araştırıyoruz” diyor.

Sadece yurt içiyle de değil, dünya Müslümanları gündeminde olan bir başkan var şimdi. Öncekilerin hakkını yemeyelim, bu çalışmalar yeni değil ama halkına ve dünyaya daha yakın, daha sempatik, daha hizmet istekli ve gayretli bir Diyanet var şimdi.

Görebildiğim kadarından tahminimi söyleyeyim; din hizmetlerinde bir canlanma olacak bu dönemde. Belki Diyanet’in 28 Şubattan kalan korku kaynaklı ama kabul edilemez “din hizmetindeki tekelci” zihniyeti de böylece kırılacak, başka kurumlarda çalışan din bilginlerinden de istifade etme anlayışı gelişecektir inşallah.

Bunlar sevgiyi, barışı, birlikte çalışma ve başarmayı, böylece daha umutlu ve mutlu olmayı getirecek inşallah. Biz bunun için dua ediyoruz.

İnşallah!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi