Önder Sav Ve Terbiye
Sevgili Peygamberimize özel ismiyle “Ya Muhammed” diye seslenmek, edep ve terbiyeye aykırı sayılarak saygıda kusur kabul edilmiştir. Onun için ashab-ı kiram O’na “Ya Resulullah”, “Ey Nebi”, “Ey Efendimiz” ve çoğunlukla “anam babam sana kurban ya Resulullah” diye hitap ederlerdi.
Bu anlayıştandır ki hala Müslümanlar büyüklerine özel ismiyle hitap etmeyi edep ve terbiyeye aykırı kabul etmişlerdir. Mesela çocuk anasına babasına, kadın kocasına (feministlerin itiraz edeceğini biliyoruz ama burası açıklama yeri değildir, başka zamana kalsın), öğrenci hocasına ismiyle konuşmaz, hitap etmez.
Bizim edebimizde bizden az büyükler “abi”, çok büyükler “amca” veya “dayı”dırlar. öyle seslenir, öyle başlarız söze. Büyükler de “evladım, yavrum, kuzum, yeğenim” derler genellikle. Hiçbir çocuk da “oğlum” diyen bir büyüğüne, “sen nerden babam oluyorsun?” dememiş, bunu hep bir iltifat olarak güzellikle karşılamıştır.
ömrümde bir kere olsun babama “özdemir Bey”, anama “Hatice Hanım” dediğimi bilmem. Hatta sokaktaki büyüklerine özel ismiyle çağıran çocuklara büyüklerinin, “Bu ne laubalîlik, sen mi doğurdun da ismiyle hitap ediyorsun? Terbiyeli ol!” dediklerini çok duydum.
Batılıların filmlerde küçük çocukların büyüklerine isimleriyle hitap ettiklerini duydukça çok garipserdim. Nerden bilecektik bu güzel terbiyemizin gideceğini ve yerine onların kabalıklarının geleceğini?
Ve kendi milli terbiyesi dururken batı terbiyesini almış birisinin, hem üst düzey eğitimli, hem de siyaset mesleği ile halka yakın olma gereği duyan önder Sav gibi birisinin, Sevgili Peygamberimiz için, sıradan birisinden bahseder gibi “Muhammed” diyeceğini ve çirkin ve zevksiz bir espriye kurban edeceğini…
Milli terbiye adına utanç verici bir şey!..
Birçok ayetler ve hadis-i şerifler, Resulullah (sav) Efendimize karşı iman, sevgi, saygı ve itaat borcumuzu ifade ederler. Ona hitap etmenin de elbette bir saygı ve sevgi biçimi vardır. Sadece Hucurat Suresinin ilk beş ayeti bile bunu ifadeye kâfîdir. Gelin bu ayetleri Suat Yıldırım’ın mealinden beraber okuyalım:
1 - Ey iman edenler: Söz ve hareketlerinizde ileri gidip de Allahın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allaha karşı gelmekten sakının. Allah her şeyi hakkiyle işitir ve görür. (Mümin, karşı karşıya kaldığı meselelerde Allahın ve Elçisinin bir hükmünün bulunup bulunmadığını araştırmak ve ona uymakla yükümlüdür. Diğer taraftan Hz. Peygamberin çağdaşlarının, onunla konuşurken seslerini ayarlamaları, ancak duyuracak kadar bir tonla konuşmaları istenmektedir. Daha sonra gelen müminler ise bu saygıyı onun hadis-i şeriflerine karşı göstermelidirler. Bu saygı hem sükûnetle dinleme, hem de gereklerini uygulama tarzında olmalıdır.)
2 - Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öylece konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan bütün emekleriniz hiçe iniverir. (Hz. Peygamber (a.s.m) Allah katında öyle yüce bir mevkidedir ki ona yapılan bir saygısızlık, küfür sayılıp bütün iyi işleri iptal ettirir. Zira ona gösterilen saygısızlık, kendisini görevlendiren Allaha raci olur. Halbuki başka birine yapılan saygısızlık hakkında böyle bir hüküm verilmemiştir.)
3 - Peygamberin huzurunda seslerini ayarlayanlar var ya, işte Allah, içindeki takvayı ortaya çıkarmak için onların kalplerini sınamış ve onlar bu imtihanı başarmışlardır. Onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
4 - Ama seni evinin dışından ünleyenlerin ise ekserisi düşüncesiz, makul davranmayan kimselerdir.
5 - Eğer onlar sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah Gafurdur, Rahimdir.
Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi inanan bir insan peygamberin yanında sesini yükseltemez, ona birbirlerine hitap ettikleri gibi edemez. Odasının dışından ona bağırmak bile, beyinsizliktir. Bu saygı, onun vefatından sonra da geçerlidir.
Büyük müfessirimiz Elmalılı Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili” adlı muhteşem tefsirinde bu ayetlerin tefsirinin bir yerinde der ki: “çünkü Peygamber'e saygısızlığa ve sıkıntıya sebep olabilen şeyler küfre varabilir; küfür ise amelleri bozar. "Kim imanı kabul etmezse, ameli boşa gider." (Maide, 5/5)
Burada "Haberiniz olmaz" kaydıyla şuurun yok olmasından şu anlaşılır ki, bu yasaklanan sesi yükseltmek ve kaldırmaktan maksat yalnız hafife almak ve saygısızlık kastiyle olanlar değildir. çünkü o müminlerden çıkması mümkün olmayan açık küfürdür. Fakat açık küfür olmamakla beraber, dolayısıyla ona varan küfür zannedilen haller de vardır. Bazı fiiller vardır ki küfür kasdıyla yapılmasalar bile küfür tehlikesini içinde bulundururlar. Peygambere sıkıntı bu şekilde olur.
Buhârî ve Müslim, Enes (r.a.)'ten rivayet etmişlerdir ki, bu âyet inince Sâbit b. K a ys (r.a.) evinde oturmuş "Ben cehennemliklerdenim." diyerek kendini hapsetmişti.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Sa'd b. Muaz'a: Ey Ebâ âmir, Sabit ne halde, rahatsız mı? diye sordu, Sa'd da; o benim komşumdur; rahatsızlığını bilmiyorum dedi ve gitti sordu. Sabit, dedi ki: "Bu âyet indirildi, hâlbuki bilirsiniz ben sizin en yüksek seslinizim, demek ki ben cehennemliklerdenim."
Sa'd bunu peygamber'e söyledi, Resulullah, “Hayır o, cennetliklerdendir,” buyurdu.
Diğer bir rivayette de, Resulullah haber gönderip getirtti, sordu. “Ya resulullah,” dedi; “Allah Teâlâ sana bu âyeti indirdi, benim ise sesim kuvvetli, korkarım amelim yok olur.”
Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Hayır sen hayır ile yaşayacak, hayır ile öleceksin.”
Taberânî ve Hakim'in rivayetlerine göre Resulullah ona: “Razı olmaz mısın, Allah'a hamd ederek yaşayasın, şehit olarak öldürülesin ve Cennet'e giresin!” buyurdu, o da: “Razıyım ve artık sesimi peygamberin sesinin üstüne kaldırmam." dedi.”
Elmalılı Hamdi Efendinin sözleri burada bitti ama bizim yerimiz de bitti. Artık siz sevgili okuyucularımız hadislere bakarsınız inşallah. Dilerim yeni bir densizlik duyup da onları buradan yazmaya mecbur kalmayız.