Hacıbayram Camii'nde Vahim Bir Bid'at
Çağımızın büyük Ehl-i Sünnet âlimi dersiâm Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendi Büyük İslam İlmihali adlı çok faydalı ve değerli eserinde şöyle diyor:
"İmamın arkasında önce erkekler. Sonra erkek çocuklar, daha sonra kadınlar saf bağlar. Erkeklerin bu sıraya uyması sünnettir, kadınların (bu sıraya ) uyması ise farzdır."
Ankara Hacıbayram Camii'nde yatsı namazında caminin içine erkeklerin sokulmamasının, imamın arkasına kadınların yerleştirilmesinin fıkha aykırı vahim bir bid'at ve zorlama olduğunda hiç şüphe yoktur.
Niçin böyle bir uygulama yapılmıştır?
Niçin camideki kadın sayısını çoğaltmak için dışarıdan kadınlar taşınmıştır?
Böyle bir uygulamanın asıl ana sebebi nedir?
26 Şubat 2008 tarihinde BBC News'de yayınlanan "Turkey in radical revision of Islamic texts" (yazarı: Robert Pigott), adlı yazıda, Türkiye'de, 1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş bir dinde reform yapılmak istendiği yazılmıştır.
Ülkemizdeki Sünnî İslam, ABD ve Feminizm normlarına göre biçimlendirilmek istenmektedir.
Diyanet Sünnî bir kurum olmaktan çıkartılıp Fazlurrahman mezhebine göre ayarlanmak istenmektedir.
1930'lu yıllarda ülkemizde Arapça asıl Kur'an-ı Kerimin yerine Türkçesinin konulması yolunda bazı tecrübeler yaşanmıştı.
Hattâ o zaman Mısır'da bulunan ve TC tarafından kendisine bir Kur'an tercümesi ısmarlanmış bulunan merhum Mehmed Akif, tercüme metninin göndermemiş, dostu İhsan efendiye emanet etmiş, ben ölünce yakarsın diye vaziyet etmiştir. Nitekim ölümünden sonra yakılmıştır.
Din konusunda Kemalizm devri reform hareketleri hortlatılmıştır.
Koskoca cami... Yatsı ve teravih namazında erkekler içeriye sokulmuyor, onlara siz avluda kılın deniliyor... Caminin içine, imamın arkasında kadınlar dolduruluyor. Mevcut kadın cemaat yeterli olmadığı için dışarıdan taşınıyor...
Siz bir Müslüman olarak böyle bir uygulamayı normal mi görüyorsunuz?
"Kadınlar rahat etsinler diye böyle yaptık" açıklamalarını samimî mi buluyorsunuz?
Ankara Hacıbayram cami-i şerifi çok eski ve tarihi bir mâbedimizdir.
Avlusunda evliyaullahtan Hacıbayram veli hazretlerinin türbesi vardır.
Sanırım o camide böyle bid'atler çıkartıp uygulayanlar uyarılacaktır.
İnşaallah mânevî tokatlar şefkatli olur.
*(İkinci yazı)
Müslümanların Sekülerleşmesi
On milyonlarca Müslüman halk çok kötü şekilde sekülerleşti, yani dinden uzaklaştı.
Sekülerleşenler içinde beş vakit namaz kılanlar bile var.
Müslümana soruluyor, "bu gün ayın kaçı?". Miladî Efrencî tarihi veriyor. Hicrî İslamî takvimden haberi yok.
Müslümana saati soruyorsunuz, vasatî alafranga saati söylüyor; ezanî alaturka saatten haberi yok.
Bundan elli altmış sene önce herkes başı örtülü olarak namaz takkesiyle namaz kılardı, şimdi bu sünnete ve edebe riayet edenler çok azaldı.
Alafranga seküler Müslümanlar devrinde yaşıyoruz.
Müslüman hanımların çoğu başlarına bir bez örtmekler her şeyi yapabileceklerini zannediyorlar.
Müslümanların çoğu Sultan Abdulhamid'i seviyorlar, ona hayır dua ediyorlar lakin Sultan Abdulhamid bizim halimizi görse çok üzülür, çok şaşar, çok öfkelenirdi.
Müslüman kadın ve kızlar nâ-mahrem erkeklerle çok laubali, çok serbest şekilde konuşup gülüşüp sohbet ediyorlar. İslam dini ve şeriatı böyle bir şeyi kabul etmez.
Birkaç sene önce bir tesettür defilesi yapılmıştı. Bir hafta önce bilmem ne trikonun mayolarını teşhir eden mankenlere sözde tesettür elbiseleri giydirmişler, cehennemî bir musiki ile podyumda rap rap, tak tak yürütüyorlardı. Yüzden fazla elbise teşhir edildi, bunların içinde bir tek geleneksel İslamî kıyafet yoktu. Eşarp, tunik, pantolon, pardösü, tayyör...
Yahu böyle İslamî tesettür olur mu?
Japonlar hâlâ yer sofralarında yemek yer, yer yataklarında yatar, biz ise bu konuda Avrupâîleşmişiz.
Çocukluğumda, gençliğimde yakın zamanlara kadar Müslüman bir eve misafir gittiğimiz zaman evin hanımları görünmezlerdi. Çay ve kahve mi verecekler, kapıyı tıklatırlardı, evin beyi yahut delikanlı oğlu gider, tepsiyi alır, kendisi dağıtırdı. Şimdi yine böyle Müslüman evleri var ama sayıları çok azaldı.
Sokaklarda tesettürlü genç hanımlar görüyorum. Ellerinde bir dondurma külahı, şap şap yalaya yalaya yürüyorlar. Böyle bir şey Sultan Abdulhamid zamanında olsaydı kadınlara bir şey yapmazlardı ama onların velilerini (kocalarını, babalarını) zaptiye nezareti vasıtasıyla ta'zîr ederlerdi.
Şehir terbiye ve görgüsüne sahip, medenî, mürüvvetli Müslümanlar sokaklarda, çarşılarda, pazarlarda açıkta bir şey yiyip içmezler, bu çirkin adet bize Batı'dan gelmiştir.
Eski Müslümanlar çarşıdan, pazardan, kasaptan pahalı bir yiyecek maddesi satın aldıklarında bunu kapalı hasır zembillerle eve götürürlerdi, alamayanları ezmemek ve üzmemek için...
Türkiye'deki Müslüman erkeklerin çok büyük bir kısmının kılık ve kıyafetleri tamamen Avrupâîdir. Sokakta yürüyen bir insanın Müslüman olup olmadığını ancak keşif ve keramet sahipleri anlayabilir.
Müslümanlar için yakasız gömlekler, istanbulinler yapılsa ne iyi olur. Kışın kürklü kalpaklar, Müslüman bereleri modası çıkartılsa...
Sultan ikinci Mahmud zamanında Avrupa kıyafeti alındı ama şapka kabul edilmedi. Fes, Osmanlılığı temsil ediyordu. Gayr-i Müslim Osmanlılar bile militan küfrü temsil eden şapkayı giyemezlerdi. Devlet-i Osmaniye'nin son zamanlarında İstanbullu Rum avukat Yorğaki Efiminiyadis şapka giydiği iddiasıyla barodan atılmıştır.
Cumhuriyet ilan edilince İstanbul'daki Avrupa hayranı birkaç mürted şapka giydiler, polis onları yakaladı. Durumu Ankara'ya bildirdiler, "onlara bir şey yapmayın, zaten biz bu meseleyi kökünden halledeceğiz" cevabı geldi. (O zamanın emniyet müdürü Hüsamettin Ertürk'ün hatıralarında yazılıdır.)
Müslümanları sekülerleşme erozyonundan koruyup kurtaracak, yeniden İslam kültürüne kazandıracak seferberliği hangi şahıslar, hangi zümreler, hangi cemaatler başlatacaktır?