Yürek krizini aşmak
Çoğunlukla karamsarız...
Hayattan zevk alamıyoruz...
Sürekli olumsuzluklardan söz ediyoruz...
Tebessüm etmeyi sünnet saydığımız halde, çoğunlukla asık suratla dolaşıyor, hatta asık suratla çevremizi selamlıyoruz...
Bizimle ilgilenilmesini istiyor, kimseyle ilgilenmiyoruz...
Kısacası dostlarım, hayata neresinden bakarsanız bakınız, toplumsal bir “yürek krizi” içinde olduğumuzu görebilirsiniz.
Biz bu “yürek krizi”mizi aşmadan, ne kişisel, ne siyasal, ne de ekonomik krizleri aşabiliriz!
İlişkilerimizi bile sağlam tutamayız.
•
Peki, “yürek krizi”ni nasıl aşacağız?..
Elbette sihirli bir formül yok. Ancak ramazan ayının bunun için de bir fırsat olduğunu hatırlatmak isterim. Hani “alışkanlıklarımızı değiştirmek” açısından...
Alışkanlıklarımızı, bir bakıma da hayat tarzımızı değiştirmek...
Öncelikle inançlarımızın temel örgüsünü içimize iyice sindirebilecek şekilde kendimizi eğitip yetiştirmemiz gerektiğine inanmak...
“Duydum”dan “bildim”e geçmek...
Kendi olumsuzluklarımız öncelikli olmak üzere, asla “nemelazım” demeden, tüm olumsuzluklarla sürekli mücadele hâlinde bulunmaya karar vermek...
Televizyona teslim olma alışkanlığımızı kırıp imanımızı şuur seviyesine getirecek eserlere yönelebilmek...
Hayata analitik (ince eleyip sık dokuyan ve hayatı özümseyen) bir gözle, dünle bugün arasında zaman zaman tarihsel karşılaştırmalar da yaparak bakıp olayları tahlile kendimizi alıştırmak...
Farkındayım, bunlar sıradan, aşağı yukarı herkesin bildiği şeyler...
Ama “bilmek” ile “yapmak” arasında büyük bir fark olduğunu da biliyorum.
Şimdi ikinci soruya gelelim: “Bu artıları kazanmak için neler yapmalıyız?”
Sanırım hayat tarzımızı biraz değiştirmemiz gerekiyor.
Mesela, televizyonu mümkün olduğu kadar kapalı tutup kitabı açık tutacak akşamların sayısını artırarak değişimi başlatabiliriz...
Kültürel sohbetlere katılabiliriz...
Dostlarımızı ve arkadaşlarımızı “doğru” insanlardan seçmeye çalışabiliriz...
Kendimize öfkesiz, kinsiz, kavgasız, sevgi dolu ve kitaplı-kültürlü bir dünya kurup çevremizi kendi dünyamıza özendirebiliriz...
Daha insancıl, daha hoşgörülü, sabırlı ve tutarlı davranmayı öğrenebiliriz.
Bunları söylemek kolay, yapmak zor diyeceksiniz...
Elbette öyledir...
Ama unutmayın: Her “normal” insan hayatta karşılaşabileceği tüm zorlukların üstesinden gelebilecek kadar geniş ve gelişmiş bir donanımla dünyaya gönderilir...
“Zor”luklar karşısında pes edenler, kendilerinde var olan donatıyı ve yetenekleri keşfetmeyen, ya da keşfettikleri halde tembellik sebebiyle (günde beş-altı saat televizyon seyretmek gibi) geliştirmeyenlerdir...
Bu tipler her konuda yenilmeye ve kaybetmeye mahkümdürler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.