Apoletçilerin büyük hayali
Geçenlerde bir restorasyon planından söz etmiştim. Statüko tamir edilecek, yitirilen pozisyonlar yeniden ele geçirilecekti.
Tabii meseleyi çok daha derin ve kapsamlı bir biçimde ele alarak, büyük hayaller kuranlar da var.
Restorasyon onları kesmiyor. çünkü geri püskürtülen çevre güçleri, beş ila on yıl içinde toparlanıp bir kez daha hükümeti alıyor. Ayrıca her seferinde biraz daha ileriye gidiyorlar.
İşte bunun farkında olanları restorasyon kesmiyor. " Nasıl olsa geri dönecekler, bu kez başka bir şeyler yapmalıyız " diye düşünüyorlar.
Mesela Prof. Şerif Mardin'in " öğretmen, imama kaybetti " sözü kulaklarından dumanlar çıkmasına neden oluyor. Ve şöyle akıl yürütüyorlar:
"Evet, cumhuri yetin laik öğretmenleri, aydınlanmayı halka ulaştırmada başarısız oldu. Ancak bunun tek nedeni imamla simgelenen dinci/muhafazakâr kesimin direnişi değildi. Sabırlı ve örgütlü bir biçimde bir kısım öğretmenler imamlaştırıldı. Bu karşı devrim süreci tek bir partinin işi değil; kuşaklardır uğraşıyorlar."
Restorasyon planı... Yani AKP'nin kapatılması, liderinin yasaklanması ve cumhurbaşkanının indirilmesi apoletçileri kesmiyor.
Onlar çok daha kapsamlı bir projenin peşinde. Mesela emekli tümgeneral Doğu Silahçıoğlu derdini apaçık ortaya koymuştu:
AKP'nin iktidardan uzaklaştırılması yetmez. Onun ardılları, seçimi yine kazanırsa bugünkü resim yeniden ortaya çıkar. O halde, Atatürk Cumhuriyeti yandaşlarının genel seçimler sonrasında siyasal iktidarı ele geçirebilmeleri ve yeni bir nesil yetişinceye kadar yönetimde kalmayı sağlayabilecek önlemler geliştirmeleri gerekir. (Cumhuriyet, 3 Şubat)
Doğu Silahçıoğlu'nun hayal ettiği o bir nesli yetiştirmek için en az 20 yıl iktidarda kalmak gerekir. Ancak " demokratik, adil, rekabetçi " bir seçim ortamında apoletçi partinin bir kez dahi çoğunluğu sağlamasının mümkün olmadığını biliyoruz.
Ayrıca çağdaş dünyada, televizyondan internete, insanları etkileyen sürüyle faktör var.
Dolayısıyla apoletçilerin, asıl büyük hayallerine ulaşmak, 1930'lu yılları yeniden " yaşamak ve yaşatmak " için otoriter bir rejim kurmaları gerekiyor.
Bu rejimin dünyada örnekleri var. Biri yanı başımızda: Rusya!
Sosyalizm çökünce ülke büyük krize girdi. Sonra bürokrasinin temsilcisi olan Putin iktidara getirildi.
ABD'de hükümet sermayenin sözünü dinler. Rusya da ise sermaye hükümetin sözünü dinliyor.
Düzeni tekrar kuran Putin, emeğin özgürce sömürülebilmesini sağladı. Bunun karşılığında sermaye bürokrasiye tabi oldu, işine karışmadı.
İşte bu anlamda bizim apoletçilerimiz 'Putinci'dir. Kapitalizme karşı değiller. İstedikleri düzen şöyle bir şey: Serpilen sermaye vergisiyle bürokratik yönetimi beslesin ama asla hesap sormasın, işine karışmasın.
Bunu sağlamak için de Türkiye'yi, Avrupa Birliği yolundan döndürmeleri şart. çünkü AB; demokrasi, hukukun üstünlüğü kadar şeffaflık anlamına da geliyor.
Şeffaflık ise tüm kurumların, ' milli güvenlik' kavramının ardına sığınmadan, harcadıkları her kuruşun hesabını Meclis'e vermeleri demek.
Hatırlayın: TESEV'in ' Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim' başlıklı raporuna nasıl da kızmışlardı. çünkü rapor şeffaflık istiyordu.
özetle: Türkiye'yi Batı'dan koparmak isteyen eski batıcı, yeni doğuculara dikkat edin.
Not: Şerif Mardin'in " öğretmen, imama kaybetti " sözüne katılmıyorum.
Toplum düzeyinde; ne otoriter laiklik kazandı, ne de sofu dindarlık.
Türkler ikisine de kulak asmadan modernleşmelerini sürdürüyor.