İmam, öğretmen değil; mü-te-ah-hit!

İmam, öğretmen değil; mü-te-ah-hit!

-Sayın hocam, biliyorsunuz, hayli zaman mahalle baskısı konusunu tartıştı kamuoyumuz. Şimdi de "imamın fendi öğretmeni yendi" meselesiyle burun burunayız. Size göre kim kimi yendi?

-Valla sevgili kardeşim, senin imam veyahut öğretmen dediğin adamlar neticede 657 sayılı kanuna tâbi memurlar. O açıdan kimin kimi yendiğinin önemi yok; devlet her iki ihtimalde de kazançlı çıkmıştır...

-Hmm, çok ilginç bir tesbit bu, yani imam öğretmeni yenmedi diyorsunuz?

-Ne münasebet? Bilakis benim bambaşka bir tespitim var. Diyorum ki, müteahhitler zümresi öyle hızlı bir yükseliş halindedir ki, bu tabloda imamın, öğretmenin, müftünün, profesörün lâfı bile edilmez.

-Niçin mütayitler hocam?

-Mütayit değil bir kere, müteahhit; anlamı pek oturaklı olmamakla birlikte yeni Türkçesi "yüklenici". Bir görevi, hizmeti taahhüt eden kişi demek.

-Düzeltiyorum hocam, müteahhit!

-Şimdi tamam. Diyorsun ki, niçin müteahhitler? Şundan dolayı; bir kere bu gibi işlerde paranın izini süreceksin. Diyelim ki Türkiye'nin kullanılabilir durumda 10 lirası var; bunun ne kadarı devletin, ne kadarı kimin elinde? Bir tahminin var mı?

-Aman hocam, ben bilsem size sorar mıydım?

-Tam rakamı bilmiyorum, fakat şu an itibariyle çoğu devletin kontrolünde. Bu demektir ki özel sektörün kontrol ettiği para, çoğunluk miktarına ulaşmazsa burada nihai sözü devlet söyleyecektir. Doğru mu?

-Doğru gibi görünüyor ama yine de siz bilirsiniz...

-Peki, devletin ekonomideki payı azalıyor mu artıyor mu, bunu bil bari?

-Galiba azalıyor hocam; nerde o eski günler?..

-Doğru tesbit; peki, devletin kontrolündeki para, özel sektörün elinde hangi zümre aracılığı ile geçmekte?

-Mütâyitler mi?

-Yanlış cevap; mütâyitler değil, müteahhitler, yükleniciler. Yani durum şudur; egemen ideolojiyi son tahlilde yükleniciler belirleyecektir; çünkü müteahhitler, kendi sermaye ve teşebbüs güçleriyle üretmelerine imkân olmayan iktisadi değerleri, devlete karşı üstlendikleri işleri yerine getirerek üretiyorlar ve işlerinin bir safhasından sonra taahhüt işlerini bırakarak doğrudan yatırımcılığa yöneliyorlar. Hareket halindeler, yükselen sınıf onlar.

-Peki ne düşünüyor bu yükleniciler, nasıl yaşıyor, parayı nasıl kullanıyor, hangi hayat felsefesine bağlı bulunuyorlar?

-Bu zor bir soru; daha doğrusu cevabı değişken; yükleniciler, kendilerini bağlayacak siyasi ve felsefi bir angajmana girmektense nötür görünmeyi tercih ederler ve bu tercihleri mantıken doğrudur. Yani bu tercihleri zamanla değişebilir; bugünkü durumu tesbit etmek için yine paranın izini sürmek lazım, fakat sen ağaçlara değil ormana bakmalısın.

-Yani?

-Devletin ekonomideki payı azaldıkça, resmi ideolojinin egemenliği de zayıflayacak ve yüklenici zümrenin de aralarında bulunduğu işadamları sınıfına geçecektir. Dünyanın her yerinde işadamları benzer dünya görüşlerini savunurlar; modern bilim ve teknolojiyi, pragmatizmi, ferdiyetçiliği, dünyeviliği, sivil toplumu, hukuk devletini, faydacılığı, sivil askere önceliğini, hâsılı kelâm modernite dediğimiz şeyi... O bakımdan orta vadede Türkiye'nin varacağı istasyon burasıdır. Sen bakma ılımlı İslâm yükseliyor filan terânelerine. Fotoğrafa değil filime dikkat kesil.

-İmam öğretmeni dövemez yani?

-Hâlâ orada mısın sen? Evlâdım bu süreç devam ettiği müddetçe bırak laikliğin tehlikeye girmesini, Türkiye'yi laiklikten hiç bir kuvvet ayıramaz. İki tane aklıkıt'ın laiklik elden gidiyor; gericilik azdı diye bağırmasına aldırma; onlar, "mevkiimiz elden gidiyor" diye bağıramadıkları için böyle sızlanıyorlar, anladın?..

-Vallahi ne desem boş hocam; mütâyitler bu analizinize kızmasınlar?

-Mütâyit değil be evlâdım; Mü-te-ah-hit, yani yüklenici; yani hakim ideolojinin yeni belirleyicileri!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi