Kürtçü BDP’liler, Mem-u Zin’i hiç okudular mı?
Tarih: 20 Mayıs 2011...
Yer: Van.
Başbakan Tayyip Erdoğan, 20 Mayıs’ta “seçim mitingi” için gittiği Van’da, “belge”ler açıklıyor... “Kürtçe kitap”ların, “Kürtçe plâk”ların nasıl ve kimler tarafından yasaklandığını, “isim isim, tarih tarih” açıklıyor... “Yasak”ın kararlarının altında, elbette “CHP’li bakanlar”ın imzaları var... Tabiî, en başta “Milli Şef İsmet İnönü”nün imzası!..
Tayyip Bey; “Tarih 4 Ekim 1944” diyor, bir kitabın yasaklanış tarihini açıklıyor... “Tarih 28 Ekim 1944” diyor, yasaklanan bir “Kürtçe plâk”tan söz ediyor!..
Böyle böyle “4 belge” açıkladıktan sonra; “Şimdi geliyorum en önemli belgeye” diyor ve “5. belge” olarak da Ahmed-i Hani tarafından yazılan “Mem-u Zin” adlı kitabı gösteriyor meydandakilere.
ŞİMDİ YASAK VAR MI?
Ve diyor ki;
“Ahmed-i Hani tarafından yazılan ve İstanbul’da Necmi İstikbal Matbaası’nda basılan Mem-u Zin adlı kitabın yasak edilmesi ve elde edileceklerinin toplattırılması kararlaştırılmıştır. Tarih; 13 Nisan 1950. İmza: Reisicumhur İsmet İnönü...
Ah benim Vanlı kardeşim... Biz çok acı yaşadık... Biz bu acıları beraber yaşadık... Sen burada, Van’da hangi acıyı yaşadıysan ben İstanbul’da aynı acıyı yaşadım.”
Devam ediyor sözlerine:
“İşte fark bu... İşte samimiyet bu... İşte gönülden konuşmak, paylaşmak, kucaklaşmak bu. İşte helalleşmek bu...
1940’larda konan yasakların, işte bugüne kadar ne ocaklar söndürdüğünü, ne acılar yaşattığını ben biliyorum.
Bahçesaray’da, genç kızların, Kürtçe kasetlerini tandırlara sakladıklarını biliyorum. Hapishane koridorlarında, anaların kendi yavrularıyla kendi dillerinde konuşamadıklarını biliyorum.
Peki şimdi anneler kendi yavrularıyla kendi dillerinde konuşabiliyor mu? Bunu biz açtık. Şu Vanlı anaların, şu benim Kürt analarımın, kendi dillerinde ağlayamadıklarını, ağıt yakamadıklarını biliyorum. Bahçesaray’ın Köşk, yani Kasır köyünden Van’a gelene kadar, her köşe başında nasıl arandıklarını da biliyorum. Şimdi öyle bir şey var mı? Bu toprakların dili olsa da bir konuşsa... Şu hapishanelerin dili olsa da 12 Eylül zulmünü bir anlatsa...
Vanlı genç kardeşim, şimdi Mem-u Zin’i okuyabiliyor musun? Vanlı hanım kardeşim... Şimdi Şivan Perver’i dilediğin gibi dinleyebiliyor musun? Unutmayın bunların hepsi AK Parti ile geldi. AK Parti’den önce devletin vatandaşı vardı, şimdi vatandaşın devleti var. Fark bu.”
ONLAR KÜRTÇE BİLMİYOR Kİ!
Tayyip Bey; Van’dan sonra, Hakkari, Şanlıurfa ve Diyarbakır mitinglerinde de yaptı aynı konuşmayı!..
“Yasaklanan Mem-u Zin’i biz bastırdık... Onu Kültür Bakanlığımız yayınladı” dedi ve “yasaklarla bir yere varılamayacağını” söyledi.
Erdoğan’ın bu sözleri, özellikle “CHP’li yoldaş ve candaş yazarlar” tarafından “farklı mecralara” çekildi.
Mem-u Zin’in, ileri sürüldüğü gibi; bir “aşk kitabı” değil, “siyasi mesajlar” verilen bir kitap olduğunu, bu yüzden yasaklandığını iddia ettiler.
Öyle miydi acaba?..
Mem-u Zin, “Leyla ile Mecnun” veya “Kerem ile Aslı”nın “aşk”larının anlatıldığı gibi “Memo ve Zine”nin aşklarını anlatan bir kitap değil de, “siyasi bir kitap” mıydı?.. Hem sonra Memo kimdi Zine kim?..
“Kürtçe” bilmediğim için, Mem-u Zin’in içinde neler yazdığını elbette bilmiyordum!..
Hoş; “Kürtlere önderlik” yaptığını iddia edenler de bilmiyordu ya!..
Meselâ, “PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan” tek kelime “Kürtçe” bilmiyordu ki, bu kitabı okusun!..
Sadece Apo değil, “BDP’nin Kürtçü milletvekilleri”nin çoğu da bilmiyordu Kürtçe’yi... Zaten, bazıları “Kürt” de değildi!.. Dolayısıyla, onların da Mem-u Zin’i okumaları mümkün değildi...
“Kürtçe bilenler”in de herhalde işine gelmiyordu ki, Mem-u Zin’de neler yazıldığını hiç gündeme getirmediler!..
Dolayısıyla;
Ne Kürtler, ne de Türkler, Mem-u Zin’in ne menem bir kitap olduğunu tam olarak öğrenemediler.
MEM-U ZİN’İN ŞERHİ
Derken, geçenlerde bir okurum aradı.
“Biliyor musun” dedi;
“Ahmed-i Hani tarafından 250 yıl önce yazılan Mem-u Zin’in iki cilt Türkçe şerhi yazıldı ve bir ay önce yayınlandı.”
Sonra, kitabı gönderdi bana...
Mem-u Zin’i, halen Ağrı’da yaşayan ve 75 yaşında olan Hafız Osman İlhami Karakurt şerh etmiş!..
Mem-u Zin’i “Türkçe”ye tercüme eden ve “şerh” yazan Hafız Osman Karakurt, kitabın bir “aşk hikâyesi” olmadığını, içinde “ilâhi mesajlar” bulunduğunu söylüyor.
Ve ekliyor:
“Manevi ilimlerden haberi olmayanlar, bu kitaba maalesef Memo ile Zine’nin aşk hikâyesi der... Bu gibilerin, Ahmed-i Hani’nin Divan’ını anlamaları ve çözümlemeleri mümkün değildir...”
Anlaşılacağı gibi;
Hafız Osman İlhami Karakurt, bu kitabın bir “aşk hikâyesi” değil, “ilâhi sır ve siyasî mesajlar”la dolu bir kitap olduğunu ifade ediyor.
KÜRTÇÜLÜK, BOŞ BİR DÂVÂ!
Ahmed-i Hani, Mem-u Zin’de “Kürtçülük” ve “Kürdistan Dâvâsı” güdenlere seslenip, onların çabalarının boş ve sonlarının hüsran olacağını anlatıyor!..
Niye?..
Çünkü Kürtler; birbirleriyle iyi geçinemiyor... Sürekli birbirlerinin altlarını oyuyorlar... Bu yüzden de; diğer milletler gibi başarılı olamıyorlar... Zaten, tarihte de bir başarıdan bahsedilemez!..
Meselâ, Divan’ın 17. sayfasında şu cümle hayli dikkat çekici;
“Ey Kürtler!..
Sizler Hükümet olamazsınız!.. Bazı ülkeleri üzerinize tebelleş eden güç Allah’tır!.. Cenab-ı Hak, sizlere devlet kurma hakkı tanımayacaktır... Kürtler, bulundukları ülkelerdeki yönetimlere tabi olmaya devam edeceklerdir!”
Ahmed-i Hani, Kürtler içinden bazı “önder”ler çıkacağına, onların dış devletlere “iltica” edeceğine, bir “Kürt Hükümeti” kuracağına ancak bunun, hiçbir devlet tarafından tanınmayıp, “kâğıt üzerinde kalacağına” inanmış, bunu da kitabında yazmış!..
İnanın, bu satırları okuyunca, Barzani’ler, Talabani’ler ve Öcalan’lar geldi gözlerimin önüne!..
Öyle ya;
Abdullah Öcalan, bulunduğu Bekaa Vadisi’nden çıkıp, ülke ülke dolaşarak “iltica” talebinde bulunmadı mı?
Malûm, hiçbir ülke kabul etmedi onu... Yakalanıp Türkiye’ye getirilişinde de; “Türk Devleti’nin hizmetindeyim” dedi...
“Kürdistan” hayâli kuran BDP’liler de, ilk adım olarak “Demokratik Özerklik” ilân ettiler ama hiç kimse iplemedi!..
Demek ki;
Bütün bunlar, 250 yıl önce Ahmed-i Hani’nin içine doğmuş... Hadi, günümüzün moda tabiriyle söyleyelim; “ileri görüşlü” bir adammış!..
Ahmed-i Hani, kitabında;
Amerika ile ilgili bir “öngörü”de de bulunuyor ve Divan’ın 133. sayfasında; “Bu kitabın tercümesi yapıldığı zaman” diyor, “Amerika Başkanı bunu okuyacak ve neye uğradığını şaşıracak!”
Dikkat edin;
“Tercüme edildiği zaman!..”
Yani, “bugünler”de!..
Hafız Osman İlhami Karakurt, bu cümleyi “şerh” ederken demiş ki;
“Bundan sonra Amerika İmparatorluğu’nun işi zordur ve sonu yakındır!.. Amerika’nın dünya coğrafyasında, bilhassa İslâm ülkelerinde yaptığı zulümlerin ve çevirdiği entrikaların sonu gelecek ve Amerika parça parça olacaktır.”
BDP’LİLER DE OKUSUN!
Hicrî 1061 yılında yani milâdî 1640 yılında Hakkari’nin Han isimli köyünde dünyaya gelen ve 103 yıl yaşadıktan sonra 1164’te yani 1743’te vefat eden Ahmed-i Hani’nin yazdığı Mem-u Zin’de, bunlar gibi daha başka “öngörü”ler de var.
Ancak 2 cilt, toplam 1948 sayfa tutan “şerh”in tamamını henüz okuyamadım.
Demem o ki;
“Kürtçe” bilmedikleri için Mem-u Zin’in “Kürtçe orijinali”ni okuyamayan BDP’liler, Ağrı Merkez Camii karşısındaki İslâm Kitabevi’nin 0472 215 25 01 nolu telefonuna müracaat edip, bir adet “Mem-u Zin şerhi” temin etsinler!..
Bunu yapsınlar ki;
Hem Ahmed-i Hani’yi tanısınlar, hem de “Kürtçülük” dâvâsının ne kadar boş bir hayal olduğunu ve ne büyük bir hüsranla sonuçlanacağını öğrensinler!..
Haa, Mem-u Zin’i “şerh” etti ve “Kürdistan bir hayâl” diye, gidip de Hafız Osman İlhami Karakurt’u infaz etmeye falan kalkmasınlar!.. 75 yaşında ve hasta olan bir adamı infaz etmek, “kendilerini bekleyen tehlikeleri” ortadan kaldırmaz!..
Haydi aslan BDP’liler;
Madem Mem-u Zin’in “Kürtçe orijinali”ni okuyamıyorsunuz, bari “Türkçe şerhi”ni okuyun da, vazgeçin bu “boş sevda”dan!..
Türklere kulak vermiyorsunuz, bari bir Kürt büyüğüne, evet Ahmed-i Hani’ye kulak verin!..
Çünkü, Doç. Dr. Mazhar Dağlı’nın dediği gibi PKK’nın bir “Kürt meselesi” yoktur, “Kürt meselesi”nin bir “PKK sorunu” vardır...
Buna “BDP sorunu” da eklenebilir...
Bu sorunun ilâcı da;
Mem-u Zin’dir!..
Buyrun, okuyun!..
Seks kasedi... Ses kasedi
Daha önce yazdım, şimdi de görüşüm değişmiş değil... Org. Işık Koşaner ve 3 kuvvet komutanı, eğer “Silivri sakini generalleri kurtarmak için” değil de, “Silvan’da 12 asker şehit” olduğunda “istifa” etselerdi, bu milletin gönlünde büyük yer ederlerdi...
Ama, yine de istifa ettiler, haklarında hayırlı olsun...
Biliyorsunuz, “istifacı”ların ekip başı Org. Koşaner’e ait olduğu iddia edilen bir “ses bandı” düştü internete...
Sonra da, gazetelerin manşetlerine!..
Org. Koşaner, “acı ama samimi itiraflar”da bulunuyor... Meselâ; “Her yere kontrolsüz mayın döşedik!.. Çatışma anında tim komutanlarımız mevziye silahını bırakıp kaçıyor!.. Eğitim zafiyeti nedeniyle, teröist diye masum erimizi kendimiz vurduk!.. Halimiz kepazelik!..” gibi itiraflar...
Belli ki, bu konuşma “üst düzey bir toplantı”da yapılmış... Birileri de, bu konuymayı kaydetmiş ve medyaya servis etmiş!..
MHP’li Mehmet Şandır, işte bu “ses kasedi”nin peşine düşmüş... “Kim kaydetti, kim servis etti?.. Hükümet bulsun” diyor!.. İyi hoş da; Hükümetin işi-gücü “Seks kasetleri” ve “ses kasetleri”nin peşine düşmek midir?.. Adam “zina” yapacak, adam “itiraf”ta bulunacak ama dışarı sızmayacak öyle mi?.. Hükümet de; “seks” yapanın veya “ses” verenin değil, “kasede çeken”in peşine düşecek!.. Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
Herkes “uçkur”una ve “ağzına” hakim olsun!..