ALLAH'tan Korksunlar!
BİR - Müslümanların zekâtlarını bir tüzel kişi (hizip, fırka, cemaat, dernek, vakıf, tarikat vs) adına toplayıp bu paraları bir havuza koyup Şeriatın hükümlendirdiği, öngördüğü, tespit ettiği şekilde sarf etmeyenler; Müslüman fakirleri, Müslüman miskinleri, Müslüman yol oğullarını (mültecileri) mahrum ve mağdur edenler Allah'tan korksunlar.
İKİ - Mübarek Ramazan'da sıcak ve uzun günlerde oruç tuttuktan sonra geceleri Kur'ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlâkına aykırı şenliklere, etkinliklere, eğlencelere katılanlar Allah'tan korksunlar.
ÜÇ - Somali'de ve başka İslam ülkelerinde Müslümanlar açlıktan ve susuzluktan sapır sapır dökülüp ölürken Türkiye'de Kur'ana, Sünnete, ahlâka, insafa, bilgeliğe aykırı şekilde lüks iftar ziyafetleri tertipleyenler, fakirler inlerken kendileri aşırı ve lüks şekilde tıkınanlar Allah'tan korksunlar.
DÖRT - Cemaatini, tarikatını, hizbini, fırkasını İslam ile özdeşleştiren hatta bazen İslam'ın üstünde tutan; başlarındaki ruhbanları/baronları erbab haline getiren mutaassıplar Allah'tan korksunlar.
BEŞ - Müslümanları, birbirinden kopuk hiziplere, fırkalara, cemaatlere ayıranlar, böylece Ümmet birliğini berhava edenler Allah'tan korksunlar.
ALTI - Türkiye'deki Müslüman fakirler, miskinler, yetimler, dar gelirliler, işsizler sefalet içinde ağlayıp inler ve sürünürken, kendileri korkunç bir lüks, israf ve sefahat sergileyenler Allah'tan korksunlar.
YEDİ - Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "Saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar Cennet kokusunu alamayacaklardır. Halbuki Cennetin kokusu şu şu şu kadar uzaktan duyulur" diye uyarmış olduğu halde saçlarını hâlâ deve hörgücü gibi yapan kadınlar ve onların kocaları Allah'tan korksunlar.
SEKİZ - Tesettürü Şeriata aykırı olarak ticarete alet eden tesettür bezirgânları Allah'tan korksunlar.
DOKUZ - "Son turistik umre seyahatimde Harem-i Şerif'in yanındaki otelin 23'üncü katında Kâbe'ye nazır krallara layık lüks bir suitte yaşadım ve Kâbe'ye tepeden baktım" diyen görmemiş herifler Allah'tan korksunlar.
ON - İftar çadırının kapısına "Bu akşamki iftarı Hacı Zengin Zenginoğlu vermektedir. Duyurulur..." diye yazan belediyeler ve hacılar Allah'tan korksunlar.
ONBİR - Hiçbir şer'î mazereti, hastalığı olmadığı halde teravih vaktinde cami bitişiğindeki nargile kafede, dışarıda gürül gürül ezanlar okunurken tokur tokur nargile içen sahte sofular Allah'tan korksunlar.
ONİKİ - Karun kadar parası var, çocuğuna İngilizce, flüt, yüzme ve ikebana dersleri aldırıyor, lakin ehil ve vasıflı bir din hocası veya hocahanım tutup da din, Kur'an, ahlâk dersleri verdirtmiyor. Böyle zengin Allah'tan korksun.
ONÜÇ - Şu yaz sıcaklarında, lokantanın önündeki yaya kaldırımındaki masaya oturmuş bol tereyağlı İskender kebabı ardından dondurmalı şöbiyet tatlısı yiyor. Gelip geçen vatandaşlar bakıyor, fakirler yutkunuyor... Bu mürüvvetsiz Allah'tan korksun.
ONDÖRT - Uzun seneler boyunca din ilimleri öğrenmiş, şimdi telif ücreti, para kazanmak, mal-mülk edinmek, zengin olmak için bu ilimleri satıyor. Allah rızası için bedavaya küçük bir broşür bile yazmıyor. Allah'tan korksun.
ONBEŞ - Pikniğe gidiyor, ailesiyle birlikte akşama kadar yiyor, içiyor, mangal yakıyor. Dönüşte bir yığın gazete kâğıdı, naylon poşet, pet şişe, çöp bırakıyor. Etraf yangın yeri gibi... Bu ne biçim Müslümandır, Allah'tan korksun.
ONALTI - Beş vakit namaz kılan bu Müslüman, bin kadar gazeteci, şarkıcı, türkücü, hırsız, eşkıya, futbolcu, manken ismini ezbere biliyor; lakin Yaratan'ın, Rabbi'nin 14 sıfatını ezberlememiş. Ona yazıklar olsun, Allah'tan korksun.
ONYEDİ - On iki senedir tarikata girmiş, kendini derviş ve mürit zannediyor ama günde en az iki saat gıybet yapıyor, din kardeşlerinin etini yiyor. Bu sahte derviş Allah'tan korksun.
ONSEKİZ - Hem Müslüman geçiniyor, hem ihalelere fesat karıştırıyor, haram yiyor, saçı bitmemiş yetimlerin haklarını gasp ediyor, bin türlü dolap çeviriyor, alavere dalavere yapıyor. Böyle sahtekârlar Allah'tan korksunlar.
ONDOKUZ - Hem Müslüman geçiniyor, hem de Peygamberimize saldırılınca ses çıkartmıyor, kendi din baronuna saldırılınca kızılca kıyamet kopartıyor. Allah'tan korksun.
YİRMİ - Adam Müslüman bir belediyeci, vazifesini ihmal ederek birtakım şerefsiz alçakların halka domuzlu et mamulleri yedirmesine göz yumuyor. Gereken kontrolleri ve tahlilleri yapmıyor. Müslümanların hakları onlara haram olsun, Allah'tan korksunlar.
*(İkinci yazı)
Kedi Yavrusuna Korkunç İşkence
Olacak şey değil ama oluyor işte. Siz de duymuş okumuşsunuzdur, son bir hafta içinde oldu. Urfa'da Balıklı Göl civarında fecî, vahşî, insanlık dışı bir işkenceye uğramış zavallı bir kedi yavrusu bulundu. İnternette resmini gördüm, çok sevimli bir hayvancağızdı. Ona ne yapmışlar biliyor musunuz? Ön ayaklarını bıçakla kesmişler, bu yetişmiyormuş gibi üzerine kaynar su dökmüşler. Hayvan kanlar içinde acı acı feryat ederken bulunmuş. Bulan resmî vazifeliler, vatandaşlar vahşetin bu türlüsüne isyan etmişler. Yapanları lanetlemişler.
Bu iş Halilullah İbrahim Aleyhisselam Efendimizin makamı civarında olmuş.
Toplumlarda öteden beri kötülükler, cinayetler, adam öldürmeler, vahşetler olur. Lakin zamanımız Türkiye'sinde bunlar sınırı aşmıştır. Evet, vahşetin, cinayetin, adam öldürmenin de bir sınırı vardır.
İslam'ın kurallarından biri şudur: Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.
Bir kediye bu işkence yapılmış, sadece yapanları bağlar... Hayır, hayır, hayır!..
Böyle korkunç kötülükler bütün bir ülkenin başına uğursuzluk getirir, âfet getirir, felaket getirir.
Okullarda çocuklarımıza merhamet terbiyesi verilemiyor.
Yavrular, 7 yaşında resmî ideoloji mavalları ve masalları öğrenmeye başlıyor liseyi bitirinceye kadar. Bunlar lisede son buluyor mu? Yine hayır!.. Üniversitede de resmi ideoloji ve resmi tarih mitolojisi okutuluyor.
Herkesi suçlamam ama ailelerimizin bir kısmı da çocuklarını iyi yetiştiremiyor.
Okulda bir çocuk aşırı haylazlık, yaramazlık yapıyor, hocası kulağını çekiyor, ertesi gün cerbezeli annesi okula geliyor, müdüre çıkıyor "Benim yavruma bir fiske bile vuramazsınız" diyor. Böyle terbiye olur mu? Çok ağır olmamak şartıyla öğretmenler, öğrencilerinin kulaklarını çekebilmelidir. Neymiş, AB normlarına ve standartlarına uygun değilmiş. Başlarına AB kadar taş düşsün!..
Hatırlıyor musunuz, geçen sene İzmir'de bir üniversite öğrencisi zavallı bir kediyi tekmeleye tekmeleye vahşice öldürmüştü.
Korkunç bir merhametsizlik çağındayız.
Arazi mafyaları ormanları, çalılıkları yakıyor. Milyonlarca hayvan, böcek ölüyor.
Avcılar, kanun ve nizamlara aykırı avcılık yapıyor, vahşî hayvanların kökünü kurutuyor.
Balıkçılar, yine kanunlara ve nizamlara aykırı olarak balıkların kökünü kurutuyor.
Son otuz sene içerisinde dehşetli bir yeşillik, ağaç, çalı, bitki tahribatı oldu.
Ülkenin çok şirin bir köşesine buldozerler giriyor, ağaçları, çalıları, bitkileri, Hülâgu ordusu gibi tahrip ediyor. Neymiş, HES yapılacakmış. Yapamaz olsunlar!..
On üç yaşında salak bir kız, manken olmak için evinden kaçıyor, bir yığın canavarın tecavüzüne uğruyor, sonunda randevu evine satılıyor.
Vahşetler, canavarlıklar sadece bu saydıklarım değil. Geçenlerde bir asker ruhî sıkıntıya düşmüş, askerî doktorlar düzelmesi için tebdil hava raporu ve tatili vermişler. Zavallının beş parası yokmuş, otostop yapa yapa köyüne giderken gece karanlıkta bir motosikletli çarpmış, asker ölmüş. Köydeki ailesine telefon etmişler, gelin cenazeyi alın demişler. Acılı baba, beş kuruşum yok, cevabını vermiş... Bu da bir merhametsizliktir. Biz Müslümanlar zekâtlarımızı, sadakalarımızı böyle muhtaç din kardeşlerimize vermiş olsaydık, o askerin payına da en azından 100 lira düşecek, onunla köyüne gidebilecek, yolda bir çorba içebilecekti.
Bu merhametsizliğin, bu vahşetin, bu işkencelerin, bu yamyamlıkların sonu ne olur? İki tez var:
Birincisi, Türkiye çok ilerliyor, kalkınıyor, gökdelenler, köprüler, barajlar, gelecek çok aydınlık...
İkincisi, dinsizlik ve densizlik korkunç boyutlara ulaştı, ahlâk ve fazilet kalmadı. Bir kesim, para ve zenginlik için her kötülüğü yapıyor, toplumsal barış ve uzlaşı yok, gelecek çok karanlıktır...
Siz hangi görüşü kabul ediyorsunuz?