Mihri Belli'yle beraber "Milli Demokratik Devrim" öldü!

Mihri Belli'yle beraber "Milli Demokratik Devrim" öldü!

Türkiye'nin en eski sosyalist liderlerinden Mihri Belli'nin cenaze töreninde "ÇYDD-Asker Yoldaşları" çelengi dikkati çekmişti. Mihri Belli ile bu asker yoldaşları arasında nasıl bir yoldaşlık kurulduğunu anlamak için "12 Mart" darbesi öncesindeki "Milli Demokratik Devrim" tezine göz atmak gerekiyor. Mihri Belli'nin ortaya attığı Milli Demokratik Devrim stratejisi sosyalistler arasında keskin bölünmelere sebebiyet vermişti. Asker-sivil aydınlarla ittifakı içeren MDD, sosyalistlerin cuntacılığa sempati duymasını sağlamıştı. 9 Martçı cuntayla işbirliği sosyalistlerin ilk ciddi sapmasıydı.


"Mihri Belli" Türkiye'nin yaşayan en eski sosyalist liderlerinden biriydi. Bir Osmanlı yurttaşı olarak 1915'te Silivri'de dünyaya geldi ve 96 yaşında İstanbul'da öldü.

Mihri Belli dendiğinde ilk akla gelen, "Milli Demokratik Devrim" tezidir.

Türkiye'de sosyalist hareketin kendi içindeki ilk ciddi ayrışması çerçevesini Belli'nin çizdiği bu tezle başlamıştır.

Bilhassa Mehmet Ali Aybar'lı Türkiye İşçi Partisi'nin yükselişe geçtiği bir dönemde bu tezin ortaya atılması-bana göre-ilginçtir.

Sosyalist hareketi Kemalizme ve hakim askeri sınıfa eklemleyerek zehirlemiştir MDD stratejisi.

MDD, Mehmet Ali Aybar'ın savunduğu "Sosyalist Devrim" tezinin tam karşısında konumlanmıştır.

TİP'in zayıflatılmasından başka bir şeye de yaramamıştır.

Sosyalistleri "MDD"nin sağladığı ideolojik kolaycılıkla başta "9 Martçılar" olmak üzere cuntalara bağlamıştır.

Oysa Aybar demokrasi içerisinde sosyalist bir devrim gerçekleşebileceğini savunuyordu ve MDD'cilerin tersine "27 Mayıs"ı "tepeden inmecilik"le suçluyordu.

ARKALARINDA AMERİKA MI VARDI?

TİP'in Amerikan aleyhtarı kampanyaları ses getiriyordu.

MDD'ciler ise "Sosyalist Devrim"i savunan Aybar'a karşı her platformda savaş açmışlardı.

TİP karşıtlığı yer yer şiddet dolu sahnelere bile dönüşüyordu.

Amerikan üslerine ve ikili askeri anlaşmalara karşı siyasi bir kampanya yürüten TİP'in lideri Aybar MDD'cilere göre "sosyalist" bile değildi.

Sonunda Aybar çekip gitmişti partiden ve sonra da "Sosyalist Devrim Partisi"ni kurmuştu.

Peki MDD çevresinden gelen bu saldırıları Aybar nasıl yorumluyordu?

Uğur Mumcu'nun "Aybar ile söyleşi" kitabında Aybar bakın ne diyor:

"Bir kere şöyle bir şey var; soldan saldırılar kendiliğinden çıkmadı. Bana öyle geliyor ki, tabii elimde bir belge yok, ama tarih mantığıyla işe bakınca, politik mantıkla işe bakınca, TİP'e karşı saldırıların arkasında bir güç olduğu anlaşılıyor.

Mumcu'nun "TİP'i yıkan parti-dışı sol muydu" sorusuna ise şöyle cevap veriyordu:

"Şimdi bunun arkasında benim tahminim ABD'nin bulunduğudur. Yani ABD önce TİP'i kaba kuvvetle saf dışı etmeyi denedi. Ondan sonra bu oyunu denedi. Olayların arkasında Sovyetler Birliği de bulunabilir elbet. Çünkü Çekoslovakya olaylarına karşı çıkmamızdan sonra Sovyetler'i de karşımıza almıştık. Ama TİP'in saf dışı edilmesi ABD için daha önemliydi. Çünkü üsler ABD üsleri idi."

MDD çizgisinden türeyen ancak daha sonra "Maoculuğa" sığınan bir grup 1970'li yılların sonlarında "NATO'culuk" bile yapmıştı. l

Aybar pek de haksız sayılmazdı.

MDD: DEMOKRATİK ZORTLAMA

Mihri Belli'nin cenaze töreninde "ÇYDD-Asker Yoldaşları" çelengi dikkatimi çekmişti.

Bu yoldaşlık hiç kuşkusuz "Milli Demokratik Devrim" stratejisiyle anlamını bulmuştu.

Aybar'ın Sosyalist Devrim'inin zıttına olarak Mihri Belli'nin MDD'si şu anlama geliyordu.

MDD stratejisi hedefine ulaşmış olsaydı, 9 Mart darbesiyle yeni bir rejim ihdas edilecek, yarım kalmış 27 Mayıs devrimi tamamlanacak(yarım kalmış Kemalist devrim de kemaline ermiş olacak böylece), feodalite tasfiye edilecek, sınıf çatışması yerli yerine oturacak ve böylece Türkiye sosyalist devrime gidecekti. Oradan da kısmet olursa komünizme geçilecek, vs.

Açıkçası Mihri Belli bir "Türk Lenini" olmaya çalışmış ama başaramamıştı.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı ise MDD tezini çürütmek için "Devrim zorlaması-Demokratik zortlama" başlıklı bir kitap bile yayımlamıştı.

Ne ki devrimci gençler çoğunlukla "Doktor Hikmet"e değil de Mihri Belli'ye itibar etmişlerdi.

MDD'nin "cephe" siyaseti yüzünden sol örgütler girilmemesi gereken ilişkilere saplandılar.

Kanımca MDD, sosyalist siyasi hareketi olgunlaşmadan dalından koparmıştı..

CHP'yi askeri bürokrasinin kuyruğuna takılmaktan İsmet Paşa'yı devirerek kurtarmayı başaran Bülent Ecevit'in başı da bu radikal sol gruplarla derde girecekti.

ÖCALAN DA AYNI GELENEKTEN GELİYOR

"Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi(THKP-C)'ni kuran Mahir Çayan'lar, "Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu(THKO)"nu kuran Deniz Gezmiş'ler ve "Proleter Devrimci Aydınlık"ı(sonrasında Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) kuran Doğu Perinçek'ler, hepsi de en başta Mihri Belli ve MDD çevresindeydiler.

Mihri Belli'yi de aşarak kendi radikal örgütlerini kurmuşlardı. Artık Mihri bile sağda kalmıştı.

"Dev-Sol", "Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği(MLSBP)" ve "Acilciler" gibi fraksiyonlar THKP-C'den türemedir.

"Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist/Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu(TKPML-TİKKO)" ise "Proleter Devrimci Aydınlık" grubundan kopmadır.

1970'lerin başlarında Abdullah Öcalan da THKP-C çevresinde yer almıştı.

Sosyalistler 1970'lerde bir karanlık tünele sokulmuştu.

"Sosyalist hareket Türkiye'de neden bu kadar etkisiz durumdadır" sorusunu irdelerken MDD'nin oynadığı rol göz ardı edilemez.

Sosyalistler Mihri Belli'yi nasıl istiyorlarsa öyle anabilirler tabii ama Türkiye sol hareketi içerisinde nasıl bir dönüşüm yarattığı tartışmaya açıktır.

Kanımca MDD sosyalistleri bozmuştur..

Bu dönüşüm sosyalistlerin işine yaramamıştır.

Peki kimin işine yaramıştır?

Bu soruya verilecek cevap en azından sosyalistlerin tarihine anlamlı bir ışık tutacak.

Çünkü doğru başlangıçlar için, zararın neresinden dönülürse kar olacaktır.

Dışarı'dan bir bakışla benim gördüğüm budur.

Ve devrimci gençlerin romantizmi de, idealistlikleri de, yurtseverlikleri de bu yazının kapsamı dışındadır.


Mihri Belli, sol cuntacılık ve BAAS'çılık

"Doğu Perinçek'in en yakınında yer alan Gün Zileli "Yarılma" başlıklı anılarında Mihri Belli için şu yorumları yapar:

"Mihri Belli'ye gelince .. Yarılmak üzere olan bütün siyasi hareketlerin liderlerinin yaptığı gibi, kanatlar arasında denge kurma ve uzlaştırma çabası içindeydi. "Asker-sivil aydın zümre"yle ittifak konusunda Doğu Perinçek ile daha yakın düşmekle birlikte, Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun yönetimine hakim Yusuf -Mahir kesimiyle de arayı açmamaya çalışıyordu. Mihri'nin amacı, MDD'ci gençlik mücadelesini, yaklaşmakta olan "sol" cunta girişimlerinde birlik halinde ve güçlü tutmaktı. Ancak bir bölünme önlenebilirse , "sol" cuntanın iktidara gelmesi halinde yapılacak pazarlıklarda istenen ağırlık sağlanabilirdi. Bu yüzden M. Belli, içten içe Doğu'nun "Milli cephe" konusundaki titizliğine hak vermiş olsa bile, onun keskinliğinden uzak kalmaya, onunla arasına bir mesafe koymaya çaba gösterdi."

Mihri Belli'nin devrimci bir parti önderliğinde verilecek uzun vadeli bir mücadeleye sıcak bakmadığını belirten Zileli şöyle devam ediyordu:

"Çünkü, ömrü illegal TKP deneyleriyle geçmiş Mihri Belli'nin, artık ne yeniden bu tür zorlu deneylere girişmeye ne isteği, ne de gücü vardı. O bütün hesaplarını , "sol" cuntanın iktidarı ele geçirmesinden sonra MDD'ci güçlerin iktidardan alacağı pay üzerine kurmuştu. Belki BAAS iktidarlarında Komünist Partilerin oynadığı role benzer bir rol oynamak üzere, legal bir "devrimci parti" kurulmasını, ancak Sovyetler Birliği destekli, BAAS benzeri bir "sol" iktidarın kurulmasından sonra düşünebilirdi."(sh. 364)

"9 Mart" cuntasının yayın organı "Devrim" dergisi MDD'ci gençler tarafından büyük bir ilgiyle takip ediliyordu. Gün Zileli "Devrim" dergisinin fonksiyonunu şu sözlerle açıklar:

"Bize göre "asker-sivil aydın zümre"nin radikal görüşlerinin temsilcisi "Devrim" çevresi, milli demokratik devrim aşamasında, sosyalistlerin önde gelen müttefiklerindendi. Bu yüzden, bu çevreyle dostluk ilişkilerine önem veriyorduk."

"Devrim" dergisi de ordu içindeki bir cuntayla müttefik olmuştu.

Bu cunta da ordunun daha üst kademelerinde yer alan ve "solun sağındakiler" olarak tanımlanan 27 Mayısçı-Kemalist subaylarla ittifak kurmuştu.

Ne ki bu ittifakların bir yanılgı ve bir aldatmaca olduğu "12 Mart" darbesiyle ortaya çıkmıştı.

Milli Demokratik Devrim ve 9 Mart, 12 Mart'a çarparak tuzla buz olmuştu.

Bir not..

Geçtiğimiz yıllarda benzer bir "MDD"ci, "geniş cepheci" bir girişim "AK Parti" hükümetine karşı oluşturuldu. Fiyaskoyla sonuçlanan girişim başarılı olsaydı, Türkiye'nin askeri vesayet sistemini değiştirerek demokratik devrimini tamamlaması akamete uğrayacaktı. MDD'ci zihniyet açısından ironik bir sonuç doğururdu bu. İşin tuhafı eski MDD'ci "bir kısım sol" bu girişimde bırakın "Solun Sağındakilerle" işbirliği yapmayı, "Sağın sağındakilerle" bile aynı yatağa girmeye razıydılar. Cuntacılık, darbecilik eski hastalık ve fırsat buldukça nüksediyor işte.


"Gençliğin heyecanını yönlendiremediler.."

Mihri Belli'nin tezine sempati duyanlardan biri de "12 Mart" döneminde "Deniz Subayları Davası"ndan yargılanan Teğmen Sarp Kuray idi.

Menderes'i yargılayan mahkemenin savcılarından Ömer Altay Egesel'in yeğeni olan Kuray "12 Eylül" öncesi kurduğu bir örgütten ötürü yargılanarak mahkum edildi.

Hala hapiste olan Kuray "İsyan ve Tevekkül" başlıklı kitabında o dönemi şöyle anlatıyor:

" Dönemin belirleyici tartışma konusu Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim stratejileri üzerineydi. Eski kuşak sosyalistlerden bir bölümü Sosyalist Devrim'i, bizleri de etkileyen diğer bir bölümü de Demokratik Devrim'i savunuyordu. Sosyalist Devrim stratejisini savunanlar büyük bir çoğunlukla TİP içerisinde; Demokratik Devrim stratejisini savunan eski kuşak sosyalistler ise önce "Türk Solu", sonra da "Aydınlık" dergisi etrafında örgütlendiler ve en güçlü tabanlarını ordu ve üniversite gençliği içinde buldular. Özellikle TİP'e öncülük yapan kadrolar, 1919 Kurtuluş Savaşı ve sonraki süreçte "Burjuva devrimi"nin tamamlandığını, ortaçağ kalıntılarının temizlendiğini, önümüzdeki adımın Sosyalist Devrim olduğunu savunuyorlardı. Bu tezin karşısında yaygın biçimde Milli Demokratik Devrim(MMD)'cilik vardı."

1990'larda "Milliyet"e röportaj veren Kuray devrimci gençliğin 1968'de ilk kez sosyalizmle tanıştığını, ancak iyi yönlendirilemediği için ziyan olup gittiğini savunarak Mihri Belli başta olmak üzere önde gelen ideologları suçluyordu:

"Gençliğin heyecanını yönlendiremediler ve sahipsiz kaldık. Gruplara bölündük. 12 Mart macerası başladı. Kimisi Kızıldere'de öldü, kimisi hapishaneye girdi, kimini astılar."

THKP-C'den türeyen "Kurtuluş" fraksiyonunun liderlerinden Bülent Uluer ise Rafet Ballı'nın "Sosyalist Sol Konuşuyor" kitabında bakın ne diyor:

"Mihri Belli bu dönemde en dinamik uca önderlik etmeye çabaladı. Çabaladı diyorum, çünkü o buna yetmedi. Parlamentoculuğa karşı çıksa bile, kendini reformculuğa ve cuntacılığa sağlam bir şekilde bağlamıştı".

Uluer, MDD ile başlayan dönüşümün aslında "solun kendi sağındaki güçler"den medet umma anlayışını güçlendirdiğini belirtir.

Kimdi bu "solun kendi sağındaki güçler"?

27 Mayıs darbesinde yer alan ve umduklarını bulamayan sözde Kemalist cuntacılardı.

Doğan Avcıoğlu gibi Marksist olmayan Kemalist aydınlar, gazeteciler ve yazarlar idi.

Solun sağındaki güçler, kendi sollarındaki güçleri 12 Mart darbesiyle yarı yolda bırakmışlardı.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Diyalog Gazetecilik San. ve Tic. Ltd. Şti.'ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan köşe yazısı/habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi