Fatih’in “Namaz Fermanı” ve Ekrem Bey’in Fatih F
Bu fetih yıldönümünde fethi anlatmak yerine, Allah’ın fetih nasip ettiği insanın (Fatih’in), Allah’ın tüm emirlerine, özellikle de namaza bağlılığını gösteren bir olgudan söz edeceğim...
Fatih, bazı bölgelerde namaza karşı bir isteksizlik eğilimi gözlemlemiş, bunu kırmak için oldukça sert bir ferman yayınlamıştır.
“Allah Tealâ, emirlerinin yerine getirilmesini bize nasip ve müyesser eylesin” duasıyla başlayan ferman, şöyle devam ediyor (bugünkü Türkçe ile özet olarak):
“Bu hükümde bildirmek istediğim husus şudur: Rum diyarındaki şehir ve kasabalarda ve buraların köylerinde yaşayan Müslüman ahali, İslâm dininin emir buyurduğu farzları yapıp, sünnetlerine riayet etmekte, Kelam-ı Kadim’e ve Furkan-ı Mecid’e (Kur'an-ı Kerim’e) ve hadis-i şeriflere uymakta gevşeklik gösterip muhalefet ederler imiş...
Allah Tealâ’nın ‘Namazı ikame ediniz’ emrini çiğneyip; ‘Namaz dinin direğidir, onu dosdoğru kılan dinini ikame etmiş olur, terk eden dinini yıkmış olur’ şeklindeki hadis-i şerife uymayıp, tuğyan yoluna sapanlar ve böylece mescit ve camileri viraneye ve harabeye döndürüp, fısk ve fücur (günah işlenen) yerleri mamur ederler imiş.
Bu ve buna benzer haberler bize ulaşıyor. Eğer bunlar doğru ise, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker (Allah’ın emir ve yasaklarını uygulama) eylemek üzerime vacip olduğundan, ileri gelen bir adamımı bu iş için vazifelendirdim. O inceleyip takip edecek.
Şöyle ferman eyledim ki: ‘Her kim namazı terk ederse... Ta’zir eylemek meşru olduğundan, İslâm dininin emri gereği artık Rum diyarında namazını geçirenler tespit edilip, tamam haklarından gelinsin... Hiç kimse ne olursa olsun bu icraata (namazın serbestçe kılınmasına) mani olmasın!..
Rum sancağı beyleri ve kadıları ve subaşıları ve bunların emrindeki diğer memurlar gönderdiğim vazifeli ile bu hususta elbirliği edip yardımcı olsunlar.
İslâmiyet'in yüce ahkâmı, emri ve yasaklarını yerine getirmekte gevşeklik ve tembelliğe asla meydan verilmeye. öyle ki, mescitler dolacak, medreseler mamur edilecek ve Din-i İslâm kuvvetlendirilmiş olacaktır. Müslümanlar refah, huzur ve saadet içinde olup, Padişah’ın devam-ı devletine ve kudretinin artmasına duacı olacaklardır.
Bunu böyle bilesiniz. Alamet-i şerifeme (tuğrama-imzama) itimat kılasınız.”
•
Şimdi bu fermandan yaklaşık 460 sene sonrasına gelelim...
Tarih: 3 Mart 1924.
Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Konu: Hilafetin kaldırılması...
Meclis kürsüsünde seçilmemiş Rize Milletvekili Ekrem Bey... Konuşması tam bir felaket! Osmanlı padişahlarının en büyüklerine bile insafsızca ve amansızca saldırıyor.
“Tarih bize gösterir ki, bu zevat (padişahlar), her zaman bu tahta bütün kuvvetleriyle sarılmışlar ve onu elde etmek için icabında Türk milletinin boğaz boğaza gelmesini istemişlerdir. (“Bravo!” sesleri).
Efendiler!.. Millete hizmet etmiş, tarihimizde birçok sadrazam gösterebilirsiniz; fakat padişah göstermek için müşkilât (güçlük) çekeceksiniz. Bunların tahta merbut (bağlı) olmalarına sebep, yalnız menfaat, ihtiras; bundan ibarettir.
Efendiler!.. Türk milletinin bu kadar geri kalmasına sebep, mes’ul padişahlardır. Padişahlardır; çünkü onlar, milleti, kahhar bir idare-i mutlaka altında boğarak ve yalnız kendi menfaatlerini düşünerek, onun terakkisi (milletin kalkınması-gelişmesi) için hiçbir şey yapmamışlardır.
Bana Tarih-i Osmani’nin (Osmanlı tarihinin), Sultan Osman’ın (Osman Gazi) istiklâl-ı Osmani’yi (Osmanlı’nın istiklâlini) temin etti diye, tebcil ettiği şeylerden mi bahis olunacak? Efendiler!.. Bugün artık bu masalları dinlemeye tahammülüm yoktur. Kimi esaretten kurtarmış, kimin istiklâlini temin etmiştir? Bu, ancak Sultan Osman’ın (Osman Gazi’nin) şahsı ve onun ailesi için, ihtiras nokta-i nazarında mühim olabilir. Binaenaleyh efendiler, bu tarihi yukarıdan aşağı tetkik edersek hep cinayet, şahsî ihtiras görülür. Yıldırım Bayezid’in Kosova meydanında tahtını tabuta tah-vil ettirdiği biraderini görürüz.
Sultan Fatih’ten mi bahsedeceksiniz? Benim gözümün önüne, onun sırf bir arzusu için en kıymetli sadrazamımız olan Mahmud Paşa'yı getiriyorum. Bu adamı, çocuğu öldüğü akşam, beyaz entari giyerek satranç oynadığı için katlettirmiştir.
Binaenaleyh yukarıdan aşağı hep bu tahta ihtiras görürsünüz. Ve baştan aşağı cinayetlerdir. Mazisi cinayetlerle dolu ve Türk milletine hizmet etmemiş olan bu ailenin (Osmanlı hanedanının) hilâfetle münasebeti nedir?” (2. TBMM Zabıt Ceridesi, c. 7, s. 31 vd.)
Hatırlatalım ki bu hezeyanlar, “milletvekili” sıfatını tayin yoluyla kazanmış bir kişinin hezeyanlarından ibaret değildir.
Meclis zabıtlarına geçen “Sağdan ve soldan bravo sesleri!” kaydı da gösteriyor ki, o dönemin yegâne partisi CHP de bu görüşleri paylaşmaktadır.
Yani Ekrem Bey bir zihniyetin temsilcisidir: “Gelenin keyfi için geçmişe söven” zihniyetin...
Şu halde o konuşma, eğer hâlâ aynı görüşü paylaşıyorlarsa, “CHP’nin Fatih Fermanı”dır!
Her alanda ve her anlamda fethiniz mübarek olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.