Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Yücel Çakmaklı’ya vefa

Yücel Çakmaklı’ya vefa

Ramazan-ı Şerifin mütevazı iftarlarından birisi de Yücel Çakmaklı adına verilen iftardı.

Yücel ağabeyin kadim dostlarından Aliosman Emirosmanoğlu ve Mesut Uçakan’ın ev sahipliği yaptığı iftar, Ensar Vakfı’ndaydı.
Yücel ağabeyi 2009 yılında kaybetmiştik. O bir vefa insanıydı. Yücel Çakmaklı’nın vefası, bildiğimiz vefa örneklerinden değildir.
O milletine ve milletinin değerlerine karşı çok vefalıydı. Bu özelliği sinemaya yaptığı hizmetlerde görülür.
*
Türk sineması yaklaşık 100 yıldır, halkımızın dini değerlerini tarumar etmiş ve bu işi bir vazife olarak kabullenmiştir.
Sanki sinemada başka işlenecek konu kalmamış gibi ya da bir düşman üretilecekse, bu düşman; din ve din adamları olmalıymış gibi, her sinema filminde mutlaka dini değerlerle, din adamlarıyla alay edilirdi.
Sonuçta sinema kaybetti millet kazandı. Bugün şükürler olsun, dünyaya dürbünün tersinden bakan birkaç ateist sinemacının dışında dini değerlere dil uzatan filmler yok.
*
İşte Yücel ağabey, dini ve din adamlarını aşağılayıcı filmlerin salgın halde yapıldığı yıllarda ortaya çıkmış ve “Bu işin doğrusunu yapmalıyım” diyerek sinemaya girmiştir.
Mesela “Birleşen Yollar” bu örneklerin en başında gelir. “Kızım Ayşe”, “Zehra”, “Memleketim”, “Oğlum Osman” filmleri, Osmanlı’nın kötü artığı İttihat ve Terakkici zihniyetli sinemacılara; “Durun, bu millete ve değerlerine böyle ulu orta hakaret edemezsiniz” diyen filmlerdir.
Yücel ağabeyin milletimize, dinimize ve kültürümüze katkısı elbet bu kadar değildir.
“Osmancık” ve “Kuruluş” gibi TRT’ye yaptığı diğer dizilerle, “Minyeli Abdullah” gibi tarihe not düşen filmler, milletimizin takdiri olarak hâlâ dillerdedir.
İşte Yücel ağabeyin aklıselim sahibi milletimize vefası budur. Peki, biz Yücel ağabeye karşı vefa borcumuzu ödeyebildik mi?
*
İşte bu sorunun cevabı, Yücel beyin bir gazeteci arkadaşımıza yazdığı mektubun satırlarında veriliyor. Rahmetli şöyle diyor:
“.... Sevgili kardeşim; şikâyetçi olduğun tavırlar, tamamen Müslümanların özgüven eksikliğinden, kendi insan kaynaklarına layık olduğu düzeyde inanıp güvenmemelerindendir.
İslami kesim, kendi bağrından çıkan çocuklarını öteden beri pek sevmemiş ve onlara daima kuşkuyla bakmıştır.
Eğer aksi bir durum olsaydı, bu meşakkatli yolun en başlarında anılan ben, yaklaşık 15 yıldır, en verimli olabileceğim bir çağda, çoğunlukla evimde oturuyor olmazdım.
Çoluk çocuğun, birbirinden anlamsız diziler ve sinema filmleriyle servet düzeyindeki bütçeleri çarçur ettiği bir dönemde, bir tek Allah’ın kulu kapımı çalıp, önüme keyifle çekeceğim bir proje koymadı.
Oysa meslek hayatım boyunca imzamı attığım bir tek filmimde, yapımcılarını batırmış bir yönetmen olmadım. Şahsımla çalışan herkes, maddi manevi açıdan misliyle kazandı.
“Birleşen Yollar”dan itibaren istisnasız bütün setlerimde sükûnet, edep ve karşılıklı sevgi, saygı ortamı egemen olmuştur.”
Yoruma gerek var mı? Yücel ağabeyin ruhu için el Fatiha.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi