Petrol fareleri
Farelerin maharetini bilirsiniz. Salyalarındaki kimyasal yapı anestezi gibi, gece kulağınızı yiyip bitirse acısını duymazsınız... Kırsal kesimde kulağını, parmaklarını farelere kaptıranlar pek çoktur.
Petrol fareleri de aynen öyle...
Demokrasi aldatmacası ile uyuşturdukları ülkelerin yer altı servetlerine konmak için geliştirdikleri “Ilımlı İslam” politikası anestezi yerine geçiyor.
Dinler arası diyalog!..
Papaz, haham eşittir hocaefendiler...
Bu aşamada dinler eşit şartlarda olunca İslam’ın “cihat” denilen farz ibadetine gerek kalmıyor.
Uzlaşacağız ya, helal ve haramı hoşgörü çerçevesinde mevcut şartlar belirleyecek.
Kur’an boyutu ile değil, “din” boyutu ile İslam’ı yaşayacağız...
Açılsak da, saçılsak da, nikahsız yaşasak da, kafayı her akşam çeksek de, ihalelere fesat karıştırsak da müslümanlığımız yine müslümanlık!..
Yeter ki niyetini bozma...
Veya din ayrı, para ayrı!!!
Arkasından ne olduğu belli olmayan açılımlar gelir...
“Kürt açılımı” kesmedi, hatta (ırkçıları) oldukça azıttılar, şimdi de cemaatler açılımında 1936’larda verilemeyenleri iktidar “sorunu çözdüm” gerekçesi ile verdi gitti...
Gitti mi geldi mi?
Tarihçilere soralım bakalım. Lozan’da bu vermeler karşılıklı olmayacak mıydı? Batı Trakya’daki Müslümanlar haklarını alamazken açtık kesenin ağzını...
Zaten hep veririz, bir türlü alamayız.
İşte İsrail, Mavi Marmara’yı vurduğunda ne yapabildik? Sadece “özür dilesin, tazminat ödesin” diyebildik. Oysa ki Osmanlı olsaydı, İsrail’e çoktan haddini bildirmişti.
Çünkü bağımsız bir ülkenin gemisini hem de uluslararası sularda vurmak doğrudan savaş nedenidir. Bu vurma olayı yanlışlıkla olsaydı hadi neyse, doğrudan ve de kasten yapıldı.
Neresinden baksanız olaylar vahim, işimiz zor...
Müslüman ülkeler kenetlenme yerine ırkçı bazında buçuklara bölünerek kafasızlıklarının semeresi olarak yeraltı servetlerini emperyalistlere kaptırıyor...
Her alanda büyük şeytan işbaşında...
Hiç düşündünüz mü?
Bu ülkede Genelkurmay gibi bir kurumun telefonları nasıl dinlenir?
Öyle bir yetki veya cesaret kimsede var mı?
Dinleme işi ancak yasal olabilir.
Buna da ya mahkeme veya acil durumlarda karar verme yetkisi savcılara aittir.
1980 darbesinde dinleme olayı kablo iletişimi ile oluyordu. Terör örgütü soruşturmalarında telefon dinlemek ihtiyacını duyduğumuzda alaydan o numaranın bağlanmasını isterdik. Birçok defa bağlama yolu ile telefon dinlemelerimiz olmuştu.
Ama şimdilerde öyle değil, “alan dinlemesi” geliştirildi.
Bunu da yapmak için gelişmiş cihazlar gerekiyor, elimizdekilerle Genelkurmay’ın telefonlarını dinleme ihtimali zayıf... Hem de dost merkezler dinlenemez...
O halde dinleme kimin işi?
Şerrine mi, hayrına mı?
Dün Ergenekon belgelerini birileri deşifre ederek askeri vesayette sivil yönetimin epey yol almasını sağladı, bugün de Genelkurmay Başkanı’nın gizli kalması gereken konuşmaları ortalığa dökülünce iktidarın eli daha da güçlendirildi...
Görülen odur ki, Arap Baharı bizde “gömlek değiştirme” şeklinde seyrediyor.
Yeni kadrolar, yeni yöntem...
Türkiye bu aşamada Ortadoğu denkleminde pilot bölge olarak seçildi dersem kehanet olmaz.
Birileri kafaya koydu...
Bu sistem kökten değiştirilecek, ama yerine gelen nasıl olacak sorusu önemli.
Bizim mi olacak, onların mı olacak?..
Veya ortası mı?..
Gavurla müslüman karışığı, melez...
Önümüzde anayasa değişikliği var.
Bu bir tarihi fırsat...
Her şey bu fırsatta düğümlü.
Yeni anayasa yeni Türkiye’nin kaderi ile alakalı.
Bana göre iktidar ustalığını burada gösterecek, inşallah alta düşmez üste çıkar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.