Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hoş geldin Bayram

Hoş geldin Bayram

Eski bayramların temel eksenini “toplumsal sevgi” oluşturma emeli teşkil ederdi. “Görüşme”, “yardımlaşma”, “hediyeleşme” ve “paylaşma” bu maksadın ayrıntılarıydı.

Eskilerimiz bayram hazırlıklarına takriben onbeş gün önceden başlarlardı. Çocuklara ve yoksullara verilecek bahşişler ayrı renklerde kadife keselere konur, Kapalıçarşı’dan alış verişler yapılır, gerekiyorsa çocuklara ayak ölçülerine göre potin (ayakkabı) siparişi verilir, evde yeni esvaplar dikilir, yakın akrabalar için işlemeli mendiller, yemeniler ve iç çamaşırları bohçalanırdı.


Bayramlarda zengin sofraları günün her saati misafire açık olur, isteyen destursuz içeri girip karnını doyururdu. Yani bayram günleri, İslâmın “kardeşlik” esasının hayatı tamamıyla kuşattığı günlerdi. Verecek hiçbir şeyi olmayanlar ibadet duygusu içinde din kardeşlerine gülümser, böylece “sadaka sevabı” alırlardı.


Her bayram sabahı, sabah ezanı vaktinde mahalle bekçisi mani söyleyerek mahalleyi uyandırırdı: “Bu sabahın ayazına/ Kalkın Hakkın niyâzına/ Abdest alın ey komşular/ Gidin bayram namazına.”


Eski bayramları yaşatamayız. Ama eski bayram keyfini yaşayabilmek için hâlâ vaktimiz var: Çünkü hâlâ hayattayız.


Unutmayalım: Şartlar ne olursa olsun, her bayram bir muştudur, taze bir umuttur...


¥


Dünya çürüyor. Çürüdüğü şuradan belli ki, şu an dünyanın pek çok yerinde savaş, pek çok yerinde terör, pek çok yerinde baskı, zulüm, açlık ve ölüm var...


Bu acımasız ortamdan en çok zarar görenler ise Müslümanlar...


Somali’de açlık, Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da baskı, İran’a tehdit, Araplara şuursuzluk aşısı, Türkiye’ye kıskaç...


Yıllardır canımız yanıyor...


Yıllardır hiçbir şey yolunda gitmiyor...


Bayramlarımızı hep buruk yüreklerle kutluyoruz.


Ama bayramlarımızı kutlamak için her şeyin düzelmesini bekleyemeyiz. O zaman kıyamete kadar bayramsız beklememiz gerekir. Çünkü dünya “mutlak adalet”in ve “mutlak saadet”in hâkim olacağı bir yer değil. Dünya adaletsizliklerin, haksızlıkların kol gezdiği bir yer. Bu aslında “imtihan sırrı”nın bir parçası. Adaletsizliklerin içinde adaleti, haksızlıkların ortasında hakkı, yanlışların arasında doğruyu, yoklukların merkezinde varlığı yaşamaya hakkımız var...


Önemli olan, elimizdeki güzelliği, varlığı paylaşmaya çalışmaktır. Bilin ki, ne kadar paylaşırsak o kadar “insan” oluruz.


Bayram paylaşmak için de önemli vesiledir.


¥


“Dini bayramlar mı, millî bayramlar mı?..” tartışmasına hiç girmeden belirtmeliyim ki, bendeniz, hangi türden olursa olsun, bayramların kültürel yansımalarını pek severim. Ayrıca, bayramların “buluşma”, “bölüşme” ve “kaynaşma” yönlerine de bayılırım.


Ramazan bayramı, ağız tatlandırmanın sırrını verirken, kurban bayramı unutulmaya yüz tutmuş “infak” (yardım) ile, sofra kültürünü yeniden ihya etmek için büyük fırsatlar verir.


Amerikan taklitçiliğinin en sağlıksız boyutunu teşkil eden ayaküstü karın doyurma mekânları arttıkça sofra kültürümüz azaldı. Nihayet hamburger ve kola ile karın doyurduğu için karın nahiyesi çıkan (obez) insanlara dönüştük. (Bu zafiyetimiz bir zayıflatma sektörü doğurdu)


Kısacası, yanlış beslenme alışkanlığı sebebiyle şişmanlarken, ya da şişmanlıktan kurtulmaya çalışırken, birilerini zengin ediyoruz...


Durum, sohbetle yemeği buluşturan eski “sofra”mızı yeniden keşfetmemizi gerektiriyor.


Bu bayram, sofraya dönüşün başlangıç adımı olabilir.


Çünkü hepimiz evdeyiz. Sabahında birlikte bayram namazına gider, ailede özlenen beraberliği böylece sağlamış oluruz...


Dönüşte aile içi bayramlaşma yapılır. Eski konaklarda bu biraz da merasimsel bir hüviyette yapılırdı, ama artık geçiştiriyoruz.


Bayramlaşma bitince hep birlikte (hayatın hızlı ritmi sebebiyle, birlikte o kadar az şey yapıyoruz ki) kahvaltı sofrasına oturur, sohbet eşliğinde kahvaltımızı ederken, hem aheste yemenin tadına varır, hem de “sohbet-muhabbet” dünyamızı yeniden keşfederiz...


Sonra komşuları, akrabaları ziyaret safhası başlar. Eskiden küçükler büyüklere giderdi. Gelenekler bozuldu bozulalı sıra karıştı: Kim fırsat bulursa o gidiyor.


Bence ille de gelinmesini beklemek doğru değil; gelmeyene gitmek daha doğru.


Bayramlarda aileler birden bire büyür. Ailenin neredeyse unutulmuş eski mensuplarıyla bir araya gelinir. Tadına varmasını bilen için bu tam anlamıyla bir şölendir. Ve son derece keyiflidir.


Daha kalabalık sofralarda sohbetin ve birlikteliğin tadı çıkarılır.


Bu arada mezar ziyaretleri de ihmal edilmemelidir. Bu ziyaretler, yaşayan aile fertlerinin, ölmüş aile fertlerine karşı hâlâ sevgi ve saygı beslediğinin bir ifadesidir. Ayrıca “İbret almak istersen ölüm yeter” anlayışının hayata bir yansımasıdır.


Bayramlarımızı ve umutlarımızı asla yitirmeyelim, sevgili dostlarım...


Bu duygularla bayramınız mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi