Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İşte açıklıyoruz... O böcek(!) Önder Sav’ın cebinde

İşte açıklıyoruz... O böcek(!) Önder Sav’ın cebinde

Meğer “senaryo” yazmaya meraklı ne çok “senarist” varmış... Meğer “komplo teorisi” üretmeye teşne ne çok “teorisyen” varmış... öyle “senaryolar” yazdılar, öyle “komplo teorileri” ürettiler ki, katıla katıla güldüm... Ama, bu olay vesilesiyle, şunu da gördüm:
Kim “Hükümet düşmanıdır”, kim “Vakit’e diş bilemekte”dir, açığa çıktı...
“Maske”ler düştü, “gerçek çehre”ler göründü.
Dün de demiştim ya;
Gerek “Hükümet” hakkında, gerek “Vakit” hakkında söylenenleri duyunca, katıla katıla gülmüştüm... Ama dün... Dünkü “gazete”leri okuyunca, “gülme”nin yerini “hüzün” aldı... ülkem adına hüzünlendim... “Demek ki” dedim; “Bu ülke böyle gerilime sürükleniyor!.. Demek ki, ülkenin huzuru ve istikrarı böyle dinamitleniyor!.. Demek ki, darbeler, post modern darbeler, e-muhtıralar ve hukuk kılıflı siyasî bildiriler, bu senaristlerden besleniyor, bu komplocuların kılavuzluğunda hareket ediyor!..”
Hadi, “anamuhalefet partisi” “muhalefet”liğini yapıp “gerilim” üretecek ve bu gerilimden beslenecek diyelim...
Yani, “gerçek”leri gizleyecek, “delil”leri karartacak, üzerine şal örtecek ve “yılın komedisi”ni görmezden gelecek diyelim... Bütün bunların su götürür yanı vardır!..

MEDYADA EZBER VE öNYARGI
Peki ama, “gazeteler”e ne oluyor?..
Gazeteciler bu kadar “sığ” mıdır, bu kadar “cahil” midir, bu kadar “fikir fakiri” midir ki, CHP tarafından gösterilen hedefe “sazan” gibi atlarlar da, “başka bir ihtimal” olabileceğine hiç kafa yormazlar!..
İşte, bir defa daha gördük;
Gazetelerin bir “ezber”i vardır ve “ezberlerinin bozulması”nı hiç istemezler!.. Bir “kafa konforları” vardır, bu konforun bozulmasını hiç istemezler!..
Meğer, “iri birer balon”muş hepsi!..
Bir “toplu iğne” batırıldığında “paaattt” diye patlayıp, havaları sönen ve bumburuşuk olan bir balon!..
İçlerinde ne “bilgi” var, ne de “belge!”
Sadece ve sadece “ezber” var, “önyargı” var, “kin” var, “nefret” var, “bu ülkenin insanı”na öfke var!..
Hele okuyun şu “gazete”leri:
- Hürriyet: Dinleme depremi...
- Milliyet: Türkiye, ortam dinlemesi olarak nitelenen, ancak nasıl yapıldığı ispatlanamayan dinleme terörüyle karşı karşıya.
- Cumhuriyet: Yargı üyeleri, askerler, rektörler ve gazetecilerden sonra telekulak, anamuhalefet partisine kadar uzandı.
- Radikal: Telekulak, sistematik kullanılıyor. Sav ile valinin dinlenmesi, son iki yılda ortaya çıkan telekulak vakalarına yeni bir halka ekledi.
- Vatan: Böyle dinliyorlar... Telekulak çetesi devletin içinde!..
- Akşam: Devlet, suçüstü yakalandı.
Bir de bu gazetelerin “yazar”larına bir göz atalım:
- Melih Aşık (Milliyet): çok muhtemelen TSK üst düzeyi de dikkatle dinleniyordur.
- Taha Akyol (Milliyet): Konuşma metninin, ideolojik tavırları ve aşırılığı ile bilinen Vakit gazetesine sızdırılmış olması da, ister istemez “dinci bağlantı” şüphesini akla getiriyor.
- Ahmet Hakan (Hürriyet): Adamlar, anamuhalefet partisinin ikinci adamını dinliyorlar... Hem de “dinleme böceği” falan yerleştirmeden... Uzaktan ortam dinleme yöntemiyle... Yani fena halde profesyonelce... Dinleme sonucu elde ettikleri sonuçları, İslâmi cenahın (...) yayın organına servis ediyorlar...
- Mehmet Yılmaz (Hürriyet): ABD’deki ünlü Watergate skandalı ile önder Sav’ın odasının dinlenmesi olayı arasında hiçbir fark yok.
- Murat Yetkin (Radikal): Emniyet teşkilatı bünyesinde, AK Parti hükümetleri döneminde idari olarak dinlemeleri yapmakla görevli İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan ayrı bir teknik izleme birimi oluşturuldu mu?
- Güngör Mengi (Vatan): Bu da AKP’nin Ergenekon’u mu?
- Can Ataklı (Vatan): CHP Genel Sekreteri önder Sav’ın odasının dinlenmesi ve bunun AKP’li medyaya servis edilmesi, dünya çapında bir siyasi skandaldır.
- Bilal çetin (Vatan): Bu dinlemeleri kim, hangi örgüt yapıyor? Bant çözümlerini hükümete yakın yayın organlarına kim servis ediyor?
Uzun lafın kısası... Yazılan daha başka “inci”ler, söylenen daha başka “yumurtlama”lar da var!..
Gördüğünüz gibi;
Neler demişler neler...
İşin içine Emniyet’i karıştırmışlar, MİT’i karıştırmışlar, CIA ve MOSSAD’ı karıştırmışlar ve olayın “Watergate Skandalı” kadar büyük olduğunu söylemişler!..

“DİNLEME” YOK “DİNLETME” VAR!
Tabiî, CHP’liler de boş durmamış!..
Parti genel merkezinde tepeden tırnağa “böcek” araması, yani “dinleme cihazı” araması yapmışlar!..
Bulamayınca da, demişler ki;
“Bu bir telefon dinleme olayı değildir... Bu, bir ortam dinlemesidir!.. önder Sav ile Vali Serindağ’ın görüşmeleri yarım kilometre öteden lazer teknolojisi kullanılarak dinlenmiş ve dinci bir gazeteye servis yapılmıştır!”
Bu sözleri duyunca;
“Breh, breh” dedim...
Meğer, biz neymişiz de haberimiz yokmuş!..
Oysa; ortada ne “Emniyet” var, ne “Hükümet”, ne “İstihbarat” ve ne de “böcek” ve “lazer teknolojisi!”
“Ezber”lerini bozabilselerdi, “önyargı”larından kurtulabilselerdi, “kafa konforu”nda inat etmeselerdi, yani “saksı”yı birazcık olsun çalıştırsalardı, anlarlardı ki;
Ortada bir “dinleme” yok!..
Tam aksine, “dinletme” var!..
Ortada bir “telekulak” yok!..
Tam aksine, “kulak misafirliği” var!..
Ortada, bir “börtü-böcek” de yok!..
Ama illâ da “böcek” aranıyorsa, o böcek; o gün de, bugün de “CHP Genel Sekreteri önder Sav’ın cebinde”dir!..
Evet evet, önder Sav’ın cebinde!..
Yani, CHP Genel Merkezi’nde baştan sona boşuna “böcek araması” yapmışlar! Keşke, Sav’ın cebine baksaydılar!
çünkü, “O böcek önder Sav’ın cebinde”ydi!..
Evet, böcek denilen şey “Sav’ın cebindeki telefon”du!

DİNLEME (!) OLAYININ ASLI NE?
Bakın, “olayın nasıl olduğunu” anlatayım size:
Efendim, tarihlerden 25 Mayıs 2008, günlerden Cuma, saatlerden 10.00 civarı...
Ankara Büromuz muhabirleri, “İçimizdeki Danimarkalı” gibi konuşan “önder Sav’ın peşinde”dir!..
çünkü önder Sav; “Hacc Kur’ası”nda adı çıkmayan Mustafa ünal adlı CHP’li vatandaşın yakınmalarına karşılık, “Ne işin var Hacc’da?.. Hacca gidip de Araplara para kaptırma!.. Hem, oralara gidersen Muhammed seni bırakmaz!..” gibi “küstahça” sözler sarfetmesinden dolayı, “tepkilerin odağı”na oturmuş ve bu yüzden de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, “Dikkatli konuş” uyarılarına muhatap olmuştur...
Bu yüzden olsa gerek; önder Sav, sırra kadem basmış, uzun süredir “ortalıkta görünmez olmuş”tur!..
Neredeyse, “The Wanted” ilânları asılıp, aranmak üzeredir ki, bizim muhabirlerimiz “önder Sav’ın telefonu”nu bulurlar ve kendisini ararlar!.. Maksatları; “önder Sav’ın, tepkilere karşı ne diyeceğini” öğrenmektir!..
Ankara büromuzdan aradıkları, 0532 371 65 22 numaralı cep telefonu, gerçekten de önder Sav’a aittir.
Muhabirlerimiz; “Tepkiler konusunda ne diyorsunuz” diye söze girdiklerinde önder Sav, “Şu an misafirim var!.. Biraz sonra görüşelim” der..
Onlar da, “beklemeye” başlarlar!..
Zannederler ki;
önder Sav, “misafirini uğurlayacak” ve ondan sonra kendilerine cevap verecektir!..
çünkü;
“önder Sav’ın telefonu açık”tır ve telefonun öteki ucunda olan arkadaşlarımız, “Sav’ın misafiri ile yaptığı görüşme”ye ister istemez “kulak misafiri” olurlar!..
Evet, “önder Sav’ın telefonu açık”tır ve arkadaşlarımızın kulağına sadece “önder Sav’ın sözleri” değil, aynı zamanda “misafirinin sözleri” de gelmektedir!..
Şu işe bakın ki;
Sav’ın misafiri, bir “Vali”dir!.. Evet, “Eski Bolu Valisi M.Ali Serindağ”dır!..
Serindağ, “devletin valisi” olduğu halde, sanki “CHP Valisi” gibi konuşmakta, “CHP’nin Bolu’da mahalli seçimi kazanabilmesi” için neler yapılması gerektiği konusunda “siyasî taktikler” vermektedir!..
Daha da ilginci;
“Başbakan, Bakan ve milletvekilleri” hakkında ileri-geri konuşmaktadır!..

ASLINDA, çOK MATRAK BİR OLAY
Muhabirlerimiz, “açık telefon”dan muttali oldukları bu “skandal konuşma”yı, daha sonra “haber” haline getirirler!..
Haber, “Pazartesi” günkü Vakit’te yayınlanır!..
Muhabirlerimiz;
Aynı gün Vali M.Ali Serindağ’ı ararlar ve sorarlar:
“Sayın Valim, sayın önder Sav’la neler görüştünüz?”
Vali’nin cevabı şöyledir:
“Ben, herkesle görüşürüm!.. Gitmişimdir!..
Bir kutlama için ziyaret etmişimdir!..
Bu konunun üzerinde niye duruyorsunuz ki?..”
Anlaşılacağı üzre, böyle bir “görüşme” yapılmıştır!..
Ki, daha sonra önder Sav da, “Cuma günü saat 10.00 civarında” yapılan bu görüşmeyi ve görüşmenin “muhteva”sını doğrulamıştır!..
Olay budur!..
Türkiye’nin gündemine “bomba gibi düşen” ve üzerinde onlarca “senaryo” yazılan “olayın aslı” budur!..
Olayda, ne “uluslararası” boyut vardır, ne de “ulusal” boyut!.. Olay, CHP Genel Merkezi ile Vakit Ankara Bürosu arasında yapılan kurumlararası legal bir “telefon görüşmesi”nden ibarettir!..
Türkiye’yi 3 gün boyunca meşgul eden, üzerinde “fırtına”lar ve “kızılca kıyamet”ler koparılan, “araştırma önergeleri” verilen olay, gördüğünüz gibi, aslında “çok matrak” bir olaydır!..
Muhabirlerimiz ,”skandal görüşme”nin sadece “42 dakika”sına muttali olabilmişler!.
Neden mi?.. çünkü efendim; 42 dakika sonra, Sav’ın telefonu kapanmış... Ya, “telefonun açık olduğu”nun farkına vardı, ya da “telefonunun şarjı” bitti!..
Daha ne diyelim?..
Başta Deniz Baykal olmak üzere, CHP kurmayları ve “komplo teorileri” üreten “senarist gazeteci”lerimiz, şimdi ne diyecek, gerçekten çok merak ediyorum!..
Sarfettikleri o iddialı “kelâm”ları ve kullandıkları o sivri “kalem”leri şimdi nereye koyacaklar acaba?..
Ne bileyim; herhalde bir yer bulurlar!..
----------------
CHP'ye niye güvenilmiyor?
Vakit'in ortaya çıkardığı CHP Genel Sekreteri önder Sav ile Vali Ali Serindağ'ın "derin ilişki"lerini konuşması gerekenler, Vakit'in, bu skandal görüşmeyi nasıl elde ettiğine takıldılar.
CHP Genel Merkezi'nde böcek, çevredeki araçlarda James Bond tertibatı arayan; "çete", "Dış güçler", "İstihbarat", "Devlet içi F tipi yapılanma", "AKP işi", "Fethullahçı örgüt" safsatalarını ortaya atıp "Watergate" skandalını hatırlatan koca koca adamlar üç gün boyunca Türkiye gündemini meşgul ederken, bizleri fazlasıyla güldürdüler!..
ülkenin geleceğine yön verme iddiasında olan "siyasetçi"ler ve "sözde aydınlar"ın içine düştüğü durum iki ihtimalden öteye gitmiyor:
Ya cehalet ya da paranoya.
Bunlara "önyargı"lar, "bozulmayan ezber"ler ve "fikir fakirliği" de eklenince, bir "Türkiye fotoğrafı" çıkıyor ortaya!..
Daha doğrusu bir "CHP portresi" ve "medya" fotoğrafı!..
"CHP'ye niye güvenilmediği"ni ve "medyaya niye inanılmadığı"nı anlamak için, son üç günkü gelişmelere bakmak, yeter de artar bile!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi