Üç aylar ve Ramazan’dan sonra gelen tehlike!
Maddî-manevi kârların, kulluğun, aşk ve şevkin zirvelerde olduğu mübarek üç aylar ile Ramazan-ı Şerif’i geride bırakırken, müthiş bir tehlike ile karşı karşıyayız: “Yorgunluk ile şevkte fütur!”
Bunun sebebi nedir? Üç aylar ve Ramazan, mânevî havayı sâfileştirir, güzelleştirir, müthiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ettirir... Üç aylar ve Ramazan gidince, âdeta o ahiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi, dünya sergisi açılmaya başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı tesmim eden (zehirleyen) buharat-ı müzahrefe o manevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir… Nasıl maddî hava fena ise, fena tesir ediyor; manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir… Bundan kurtulmanın yegâne çaresi Risâle-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât ziyadeleşse, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünkü başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir. Zira, gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler. 1
Uhud Harbin’den çıkaracağımız çarpıcı dersler, ibretler var. Bilindiği gibi, Peygamberimiz (asm) Uhud Harbinde, özellikle ordunun sol tarafındaki dağın vadisini beklemek üzere oraya Abdullah b. Cübeyr kumandasında 50 kişilik okçu birliği yerleştirmiş, “Düşman yense de, yenilse de kesinlikle yerlerinizden ayrılmayınız.” diye sıkı sıkıya tenbihte bulunmuştu. Az idiler, ama vazifeleri çok önemliydi… Savaşın ilk hamlesinde müşrikler bozguna uğratılır. Bazı mü’minler ganimet toplamaya başlar. Vadiyi bekleyen okçulardan 40’ı, Peygamberimizin (asm) kesin emrini unutur, yerlerinden ayrılıp onlar da ganimet toplamaya koşar. Bu durumu fark eden ve o sırada müşrikler safında bulunan Halid bin Velid, 200 kişilik süvari birliğiyle kalan 10 okçu ve kumandanlarını şehit ederek Müslüman ordusunu arkadan çevirir. Netice malûm: Başta Hz. Hamza (ra) olmak üzere 70 güzide sahabi şehid edilir.
İşte biz de “Nefsimizle büyük cihaddayız!” Hem de şiddetli bir imtihandayız. Azlığımıza, fakirliğimize, zayıflığımıza bakarak hizmette aşk, şevk, sebat ve metanetimizi kaybetmemeliyiz. Zira; “..bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlâs ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.” 2
İşimiz; mânevî kumandanımız Sahibüzzaman’ın gösterdiği Kur’ânî ve Nebevî emirleri dinlemektir, yoksa sonuç almak değil. Ganimet toplamak hiç değil!
“Evet, evet, neam, neam. Sivrisinek tantanasını kesse, balarısı demdemesini bozsa [her şey tersyüz, alabora olsa] sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira, kâinatı nağâmatıyla raksa getiren hakaikin esrarını ihtizaza veren musika-i İlâhiye hiç durmuyor; mütemadiyen güm güm eder.” 3
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 41. 2- Emirdağ Lâhikası, s. 232. 3- Münâzarât, s. 45.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.