Gökhan Özcan

Gökhan Özcan

Her tabağa bir ceset!

Her tabağa bir ceset!

Modern çağın kendi içinde de sürekli değişimler geçiren yeni yaşama eğilim ve alışkanlıkları, asırlar boyunca yaşadığımız insani tecrübelerden damıtarak bugünlere getirdiğimiz değerler sistemimizi ciddi biçimde örseledi, örseliyor. Bu yeni yaşama kültürü, her türlü ideolojik farklılıkları aşan, yaygın ve yerleşik bir 'inanış' olarak hızla dünyaya yayılıyor; toplumları, özellikle de zihinsel olgunlaşma sürecindeki genç nesilleri zihinsel anlamda önüne katıp götürüyor. Bu süreci değerlendiren bir çok modern düşünür; nice büyük savaşlardan geçmiş, nice büyük afetler görmüş, nice salgın hastalıklarla mücadele etmiş insanlık ailesi için bir kıyamet senaryosu olarak görüyor bu gidişatı. Bugün gezegenimizin karşı karşıya olduğu çevresel felaketlerin müsebbibi olarak da bu yeni yaşama kültürü ve onun tetiklediği sınırsız tüketim alışkanlıkları gösteriliyor. Kısa zamanda ulaştığımız sonuçlar bunlar... Fatura beklenenden çok önce çıktı da diyebiliriz. Aklıselim sahipleri için yine de ortada fazla şaşırılacak bir şey yok. Çünkü bu hikaye, felaketini içinde barındıran bir günah projesinden doğdu zaten. Yani ilk günden beri kendi kuyruğunun peşinde koşan bir kedi pozisyonunda bulunuyor insanlık. Teorik olarak sürdürülemez, kendi mantığı içinde tükenmeye mahkum, tabiri caizse yakıtı insan olan sersemce bir icada yatırıldı dünyanın bütün sermayesi. Şimdi su kaynattığını göre göre itelemeye devam etmemizin sebebi de bu trajedi aslında; insanlık adına ne elde bir şey kaldı çünkü, ne avuçta!

Baştan beri bireyi çevresinden kopararak tanımlayan, bireyselliği mutlaklaştıran, insan mutluluğunu maddi kazanımlara endeksleyen bir yeni insan modeli inşa etmenin mücadelesi içinde oldu bu kültür. Çünkü eski insanın değerler dünyasında ihtirasların bir sınırı ve kanaatkarlığın bir yeri vardı. Frenleri boşa almış yeni bir insan modeline ihtiyaç vardı ki; sınırsız tüketimle ancak döndürülebilecek olan küresel kara çarklar dönsün, dünyanın bütün zenginliğini kendi ceplerinde toplamak isteyen zamane firavunlarının cepleri alabildiğine dolsun.

Peki mutluluğunu temin için adeta koca bir gezegeni bozdurup harcadığımız bireylere ne oldu? Tabii ki mutlu olamadılar. Olmaları da imkansızdı. Çünkü kendi açlıklarını tabulaştırmış, adeta kendi arzu ve ihtiraslarına tapar hale getirilmiş, doyma noktalarını bütünüyle kaybetmişlerdi. Bir doyma noktası olmayan bu sürekli aç olma halinin, insana ne kadar ölümcül bir mutsuz son vadettiğini ayrıca belirtmeye gerek var mı?

Unutmadan ifade edelim; baştan beri "birey" derken hep belli bir gelişme seviyesinin üstündeki toplumların insanlarından sözetmiş oluyoruz. Çünkü sadece onların 'doyma noktasını kaybetme' gibi bir lüksleri var. Dünyanın diğer yarısı bir kuru ekmek, bir yudum su bulup hayatını sürdürebilmenin derdinde. Onların pençesinde kıvrandıkları açlığın gözü dönmüş ihtiraslarla bir ilgisi yok.

Dünkü gazetelerde sizler de okumuşsunuzdur; her yıl dünyada 10 milyona yakın insan açlık ve yetersiz beslenme sebebiyle ölüyor. Ve dünyanın öbür yüzünde yaşayan insanlar yine yılda 1,3 milyar ton yiyeceği çöpe atıyor. Çöpe giden bu yiyeceklerin en az yüzde 40'ı kullanılabilir durumda. Zamanında tüketilmediği, beğenilmediği, artık bırakıldığı, sofra şatafatlarına kurban edildiği için telef ediliyor. Gelişmiş ülkelerde sadece göz zevkini tatmin etmedikleri gerekçesiyle gözden çıkarılan ürünlerin toplamı 220 milyon tonu buluyor. Haberde ifade edildiği üzere bu miktar, "Sahra Altı Afrika ülkelerinin bir yıllık tüketimlerine denk"!

Dünyanın hangi yüzünde bulunduğunuza bir zahmet sizler karar veriniz! Sadece artık bıraktıklarımızla, geride bıraktıklarımızla, sofra teşrifatına kurban ettiklerimizle bile bu küresel israf günahının yaftası her birimizin boyunlarındadır. Bir de mideye indirdiklerimizi düşünün, düşünelim!

Ya da başka bir şey yapalım: İştahlarımız bu gaspedilmiş yemekleri çektiğine, benliklerimiz bu günah sofralarına gönül rahatlığıyla oturduğuna, midelerimiz bu israf menüsünü afiyetle aldığına göre, gelin biz sadece bu meseleyi değil, aslında her şeyi en baştan düşünelim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gökhan Özcan Arşivi