Kardeşlerimizin arasını düzeltmek farzdır!
Daha önceki bir yazımızda, dehşetli bir zamanda imtihan olduğumuzu, “ifsat, zındıka, dinsizlik ve ahlâksızlık komitelerinin” oyun ve hilelerine karşı mücadele verdiğimizi ifade etmiştik. Bu durum karşısında ehl-i hizmet, ehl-i himmet, dâvânın selâmeti, fert ve cemaatin istikameti için ne yapmalı, nasıl bir strateji geliştirmeli? Evvelâ;
* “Acizlikten kaynaklanan ve kemâlâtı öldüren yeise kapılmamalı, hamiyetli davranmalı. Hamiyet ise, şiddet-i mevânia (engellerin şiddetine) karşı şiddetle metânet etmektir. Çabuk yeise inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir.” 1
* “Ve işlerde onlara istişare et”, “Onların aralarındaki işleri, istişare iledir” emirleri gereğince aralarındaki işleri meşveretle yürütmeli, tanzim etmeli. Peygamber Efendimiz (asm) istişareyi emreden âyet-i kerimeye muhatap olduğu zaman, “Biliniz ki, Allah ve Resûlü (asm) müşavereden her halde müstağnîdirler ve lâkin Allah Teâlâ bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse, rüşdden mahrum olmaz. Her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz” buyurmuştur.
* Sıkıntı ve problemler indî, nefsî, hissî, duygusal yaklaşımlarla değil; Kur’ânî hakikatlerle çözümlenmeli:
“İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider.” 2
“Yeminlerinizden dolayı Allah’ı, iyilik etmenize, Ondan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın.” 3
“Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın mü’minlerin, kendi vicdanları ile hüsn-ü zanda bulunup da: ‘Bu, apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” 4
“O halde siz mü’minler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne (asm) itaat edin.” 5
Özetlersek; insanız; hatâ ve zaaflardan hâlî değiliz. İnsan ve hizmet olan yerde sıkıntılar çıkabilir. Önemli olan problemleri Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye çevrçevesinde çözmeye çalışmaktır.
Bu arada şu soru da gündeme gelebilir: “İyi de, bizim anlatmamızla insanlar barışacak, problemler çözülecek, sıkıntılar bitecek mi?”
Meselenin bu boyutu bizi aşar. Daha doğrusu bu yönüne odaklanmamalıyız. Biz, vazifemizi yapmakla mükellefiz, sonuç almakla değil.
“Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla ‘Herkes beni dinlesin?’ diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” 6
Dipnotlar: 1- Nursî, Münâzarât, s. 30. 2- Age, Enfâl Sûresi, 46. 3- Age, Bakara Sûresi, 224. 4- Age, Nûr Sûresi, 12. 5- Age, Enfal Sûresi, 1. 6- Nursî, Lem’alar, s. 156.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.