Gelecekse bahar, hepinize gelecek!
Üst üste önemli yıldönümlerini değerlendirirken bir yenisi eklenecek gibi buna: 13 Eylül.
Bugün başlayan Başbakan’ın ‘Arap Baharı’ veya kimine göre ‘devrim turu’, bizde değil belki ama bu ülkelerde önemli bir tarih olarak anılacak.
Al-Kuds El-Arabi’nin başyazısı dün “Osmanlı Sultanı, izzetli Kahire’de” başlığı ile çıktı. Kahire Havalimanına gelişi de görülmeye değerdi Başbakan’ın. TRT’den Furkan Torlak yazdı da öğrendim, ‘Akşam’ın Onu’ programında Başbakan Erdoğan, “Ben halkımın hizmetkârı olan bir yöneticiyim; komutan veya şef değilim” demiş.
Hizmetkâr liderler’e susamış, on yıllardır şef-komutan-siyasetçi bozması zorbalardan çok çekmiş Mısır, Libya ve Tunus halkının Erdoğan’a gösterdiği teveccüh bu açlığın ifadesi. Erdoğan ve Türkiye’nin şahsında tüm İslâm ülkelerine açık bir mesaj bu: “İnsan onurunu, hakkını esas kabul eden, halkına hizmet ve himmeti nefsine hizmet ve himmetin önüne alan idareciler istiyoruz” mesajı bu. ‘Arap baharı’ gerçekten bahar olacaksa bu mesaja kulak vermeli bu ülkelerin önde gelenleri. Mübarek gitti ama Tahrir hâlâ berekete aç. Tunus tedirgin. Libya hâlâ gergin! Suriye ve Yemen’de ise ‘sıcak’ bir kış yaşanıyor hâlâ.
Erdoğan’ın yerinde ve zamanında ziyareti nümayişler bir yana, her düzeyde ve anlamda, çok ama çok etkili olacaktır. “Kalbim Gazze’de ama sesim Tahrir’de” diyen Erdoğan’ın gezisi en çok da Gazze’de alkışlanacak, Tel-Aviv’de yankılanacaktır.
11 EYLÜL
ABD 11 Eylül’de daha önce ektiği rüzgârlara karşılık fırtına biçti. Ama sonrasında da başta Afganistan ve Irak’ta olmak üzere kanlı kasırgalar estirdi. “Uluslar arası terörle savaş” bahanesiyle bazı ülkeler ABD’den çok 11 Eylül’ün ekmeğini yediler. Havacılık kurallarından uluslar arası ilişkiler kuramına kadar pek çok şey altüst oldu 11 Eylül’le birlikte.
El Cezire’den Metin Mutanoğlu Twitter’da yazdı: “Amerika’daki 11 Eylül anma törenleri tam riyakârlık. Amerikalılar her yıl ölen 3 bin kişiye ağlıyor. Peki ya diğerleri..”/ “Amerika’nın açtığı savaşlar nedeniyle Irak ve Afganistan’da ölen yüz binlerce kişi için dünya bir dakikalık saygı duruşunda bile bulunmuyor..”
Katılmamak elde değil; zira 11 Eylül bahanesiyle estirilen terörün kurbanlarını hatırlayan pek yok! Afganistan ve Irak’taki kayıplar kaç 11 Eylül eder? Üsame bin Ladin ve Saddam Hüseyin bahanesiyle kaç 11 Eylül benzeri katliâm yaptı Amerika ve müttefikleri? Bush’un ‘haydut devletler’e (rogue states) operasyonları ABD’yi de bir ‘haydut devlet’e dönüştürmedi mi? Korku imparatorluğunun ABD ekonomisine bile faydası olmadı. Uğruna milyar dolarlar harcadığı ve güvenliği için savaşlar ilan ettiği İsrail, haydutluğun dik âlâsını Akdeniz’de geçen yıl sergilemedi mi?
12 EYLÜL
12 Eylül 1980’de kalkan ‘kara tren’ 21 Ekim 2007 ve 12 Eylül 2010’da makas değiştirdi. Geçen seneki 12 Eylül referandumunda kabul edilen değişiklikler (özellikle 145. madde) vesayetçi ve seçkinci zihniyetin can damarına darbe indirdi. Koruma-kollama adına kahramanlık peşinde koşanların hesap verebileceği bir hukuki düzeni tesis etti. Buna ne kadar şükretsek azdır.
Şimdi ise ‘yeni’ bir anayasa yapmak, makas değiştiren treni raydan çıkartmadan ‘hız’, ‘emniyet’ ve ‘hürriyet’ donanımlarını da ekleyerek istikbale taşımak istiyoruz.
Güç odaklarının işleyişini düzenleyen anayasa metninin ‘toplumsal bir sözleşme’ olması için pek çok usul denenecek gibi gözüküyor. İktidarın ‘hak’ ve ‘usul’ konularında sınanacağı bu süreçte asıl mühim olan yeni bir anayasa yapmaktan ziyade yeni anayasadan beklenen özgürlükçü ve insan haklarını sindirmiş hukukçu ve hâkimlerin çoğalmasıdır. En az vesayetçi ve seçkinci kadroların tasfiyesi kadar zihinlerin de tasaffî edip temizlenmesi önem arz ediyor.
Uzun sözün kısası, herkese büyük vazifeler düşüyor bu süreçte. Bahar bize de geç geldi; yaz için fırtınaların dinmesini beklememiz gerecek! Biraz daha sabır ve sebat!
Tahrir, Yeşil, Taksim! Hepinizin kaderi ortak! Gelecekse bahar, hepinize gelecek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.