Hepimiz vazifeli değil miyiz?
İmtihan için gönderildiğimize göre, iman ve ibadetten sonra en önemli sorulardan birisini hiç düşündük mü?
“Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker!”
Anlamına gelince, dinin emrettiklerini ve sakındırdıklarını, yâni Kur’ân ve İslâm hakikatlerini doğruyu, hakkı, güzeli bildirmek, tebliğ etmek; kötü, çirkin ve zararlı şeylerden de insanları men etmektir.
Aynı zamanda tebliğ ve irşad görevini şartlarına riâyet ederek ifâ etmektir.
Bu vazifeyi Kur’ân bütün Müslümanlara yüklemiştir: “Mü’minler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehy ederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” 1
Kur’ân, mü’minleri, “İyiliği tavsiye edip kötülükten sıkındırırlar ve hayırlı işlere koşuşurlar” 2 şeklinde vasıflandırır.
Ayrıca, “Sizler insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz.” 3
“Allah’ın dinine sarılıp birlik olduğunuz gibi, bir de içinizden öyle bir topluluk bulunsun ki, onlar insanları hayra çağırsın, iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırsın. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir” 4 âyetlerine göre her mü’min “emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker”, yani, “iyi, doğru, güzeli emretmek, anlatmak, yaymak; çirkin, kötü, yanlıştan nehyedip uzaklaştırmak”la vazifeli.
Mübelliğ-i Ekrem ve tebliğin muallimi Peygamberimiz (asm) de, “Hayatımı kudreti elinde tutan Zat’a yemin ederim ki, ya ma’rufu emredecek, münkeri yasaklamaya çalışacaksınız; veya Allah size, tarafından bir azap gönderecektir. Sonra siz O’na duâ edeceksiniz, fakat duânız kabul olunmayacaktır. Bir kötülük gizli kaldığı vakit, zararı yalnız sahibine olur; açıktan yapılıp çevre tarafından değiştirilmediği vakit ise, zararı umuma şâmil olur” sözleriyle, sözkonusu mükellefiyetimizi bir cephesiyle tefsir eder, yorumlar.
“Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle, ona da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğzediniz! Bu da imânın en zayıf derecesidir” hadisi de, “emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker”i, hem de müsbet hareketi ifade eder.
Sahanın uzmanları, “el”, yani güç ile idârecilerin; “dil” ile de âlimlerin; “kalp” ile ise, mesele hakkında bilgisi olmayanların kastedildiğini söyler.
Sıradan insanlar bile, kalben buğz ederek, yüzünü ekşiterek ve kaşlarını çatarak bu vazifeyi ifa etmeli… Yani, en azından duygusal olarak o hareketi tasvip etmediklerini açıklamakla mükelleftirler. Ki, her duygu bir enerji yaydığına göre, duygusal tepki olumsuzluklara o çapta bir kalkan olabilir.
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Hac Sûresi, 41. 2- Age, Al-i İmrân, 104, 110, 114. 3- Age, Maide, 90. 4- Age, Al-i İmrân, 104.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.