Türkiye, kimseye meydan okumuyor...
Başbakan Erdoğan'ın Mısır ziyareti, hem bölgede hem de uluslararası alanda büyük ses getirdi. Arap dünyasının yeni lideri olmaktan tutun, Selahaddin Eyyübi benzetmesine, "yeni Halife" yakıştırmalarına kadar çok farklı yorumlar var.
Arap dünyası, diktatörlüklerin yıkılmasından sonra demokrasi taleplerine ses verecek olan, İsrail'e laf söyleyebilen, Filistin davasına sahip çıkan bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı elbette sevgi seli karşılayacaktır. Gönül bağlarının bir asırdır kopuk olduğu iki kardeş halk, ilk defa inanç ve kültür temelli kucaklaşıyor.
Cumhuriyet elitleri, tek parti döneminin zihniyeti olarak Batı'yı işaret ederken kültür, yaşam, sanat, fikir, düşünce her alanda bir taklitçilik dayattılar. Yüzümüzü Batı'ya dönerken, binlerce yıl bir arada yaşadığımız dünyaya da sırt çevirmemizi istediler.
Şimdi tarihte yeni bir sayfa açılıyor. Gurbete düştüğümüz yakınlarımızla buluşuyor, hasret gideriyoruz. Bu kucaklaşmayı kimse başka yerlere çekmemelidir. Türk dünyası ile kaynaşmamız, Rusya'ya ya da Çin'e bir kafa tutma, Asya'da alternatif güç peşinde koşma değildir.
Aynı şekilde Ortadoğu'da ve Arap dünyasında gönüllere taht kurmaya başlayan Türkiye, kendisine yeni bir yer aramıyor. "Türkiye, tarafını belli etmeli" gibi sorgulamaları, iyi niyetle bağdaştırmak mümkün değildir.
Türkiye, küresel terör tehdidinin olduğu bir dünyada, küresel barıştan yanadır. Arap dünyası ile ilişkilerimiz, olması gereken seviyeye geliyorsa, bu ABD'ye ya da AB'ye kafa tutma, küresel sisteme bir meydan okuma olarak algılanamaz. Türkiye bugün, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altındaki Medeniyetler İttifakı Projesi'nin, İspanya ile eşbaşkanlığını yürütüyor. Türkiye'nin İslam coğrafyasında; demokratik laiklik, Müslümanlık ve ileri demokrasi hedefleri ile öne çıkması, medeniyetler çatışmasını önlemede hayatî bir önemi haizdir.
AK Parti hükümeti, Türkiye'yi ve dünyayı doğru okuduğu için ülkemizi onurlu, güçlü ve sempatik bir yere taşıyor. "Yeni Halife Erdoğan" yakıştırması, İslam coğrafyasına sokulmaya çalışılan bir fitnenin adıdır. Günümüzde İslam ülkeleri, tek bir bayrak altında, bir Halife'nin etrafında toplanmak gibi bir düşünce taşımıyor. "Halifelik" iddiası bugün, İslam ülkelerini birbirine düşürmek için bazı Batılı odakların ortaya attığı bir kavga aracıdır. Ancak şunu da belirtmek gerekir; üç asırdır Batı'nın sömürgesi durumundaki İslam coğrafyasının, bu çemberi kırması, kendi arasında her alanda bir dayanışma içerisine girmesi, kimseyi rahatsız etmemelidir.
Türkiye, kendi içinde askerî vesayetten kurtularak sivil iradeyi ve demokratikleşmeyi güçlendirirken, değişim ve demokrasi özlemi içindeki yeni Arap nesilleri için aranılan örnek ülke haline gelmiştir. Yaklaşık iki asırdır örselenen İslamî kimliğimiz, şimdi gönüllerde taht kurma adına yollarımızı açmaktadır. Bugün Başbakan Erdoğan, Arap dünyasının yeni sesi haline gelmişse, liderlik karizmasının yanı sıra güçlü ekonomisi ile yıldızı parlayan bir ülkenin lideri olduğu içindir.
Türkiye, Türk dünyasına ve İslam coğrafyasına açılırken yön değiştirmiyor, kimseye de kafa tutmuyor. Türkiye'nin AB üyelik sürecinden geri dönme gibi bir düşüncesi de bulunmuyor. İlk defa üçüncü AK Parti hükümetinde AB Bakanlığı kuruldu. Ama asıl, Almanya Başbakanı Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy başta olmak üzere, Türkiye'nin AB üyeliğini engellemek için uğraşan Avrupalı liderleri ve çevreleri unutmayalım. Türkiye'ye karşı uygulanan çifte standartları hatırlayalım. Artık daha net görülüyor ki; bizim AB'ye ihtiyacımızdan daha çok, AB'nin, güçlenen Türkiye'ye ihtiyacı var...
Türkiye, Batı dünyasına kafa tutmadığı gibi, başta İran olmak üzere komşuları ile de bir çekişme içine girme sevdalısı değildir. Türkiye, bölge ve dünya barışı için iyi niyetle ve insanî gayelerle bezenmiş takdire lâyık bir çaba içerisindedir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.