Osmanlı coğrafyasının uyanışı
Bazı Avrupa ülkelerinin bazı politikacıları, Türkiye Başbakanının Kuzey Afrika ziyaretlerinden fevkalade rahatsızlar. Bazı fanatikler, ağzını bozarken bazıları, Tayyip Erdoğan’ın Halifeliğinden söz etmekte.
Bazıları ise partnerlerini suçlayarak Türkiye’nin AB üyeliği sürüncemede bırakıldığı için Orta Doğu’ya yöneldiğini iddia etmekteler. Halbuki bu suçlamayı yapanların kendileri de tam üyeliğimize karşılar.
O sözlerden bazı Avrupalıların medeniyetten ne kadar da mahrum oldukları ortaya çıkmakta. Diğer bazıları ise genel kültür olarak dahi Osmanlı, Türkiye, Orta Doğu tarihinden çok uzak olduklarını göstermekteler.
Neyse ki uzaklar, bir parça tarih malumatları olsaydı şunu da iddia ederlerdi:
Yavuz Sultan Selim, Hilafeti Mısır’dan getirmişti. Recep Tayyip Erdoğan da aslında bu maksatla Mısır’a giderek sembolik de olsa bunu tekrarlamaktadır.
Bu çeşit Avrupalılarla bizdeki Avrupa mukallidleri/taklidcileri çok sığ tarih kültürleriyle Hilafetin lağvedildiğini zannederler. Mevzua dair yazdığımız makalenin daha mürekkebi kurumadı. Türkiye Cumhuriyeti, Hilafeti lağvetmemiş, onu devlet erkinin manevi gücüyle birleştirmiştir. Bu itibarla devlet, dilediği zaman bu kurumu kendinden ayırarak bir mümtaz şahsiyetle temsil ettirebilir.
Bu bir hesap-kitap işidir.
Köhne Avrupa hakikaten şaşırmış vaziyette.
Bir ziyaret, ne kadar da panikletti?
Bir Türkiye Başbakanının -onlara göre- bir yabancı ülkede bu denli iltifat görmesini hafsalaları almıyor. İşte can alıcı nokta da tam burasıdır. Sömürgecilerin yabancılaştırmak istediği topraklar ve insanlar yabancılaşmıyor. Gönül mayaları aynı olanlar yabancılaşır mı?
Bu burnundan soluyanlar tarihten haberli olsalardı bilirlerdi ki bu karşılamalar bizim için yeni değildir. Türklerin Hakanı ve Müslümanların Halifesi II. Abdülhamid Han, Hind Müslümanlarına bir Kur’an-ı kerim ile bir selam-ı şâhânesini gönderdiğinde bugünkü Pakistan, Hindistan, Keşmir ve Bangladeş topraklarında yer yerinden oynardı.
Yine tarih bilseler şundan da haberleri olurdu:
Ertuğrul Firkateynimiz, Kızıldeniz’e geçtiği ândan Japonya’ya varana dek uğradığı uzak-yakın bütün Asya limanlarında insanlar, seller misali kıyılara dökülerek Halifenin zabitlerini/subaylarını, gemisini ve ay-yıldızlı bayrağımızı selamlamışlardır.
Tayyip Erdoğan ne yaptığını bilen bir insandır. Halifelik iddiası yakıştırmadır. Ancak ‘Hilafet’ bir gücün adıdır. Eğer şu gün Türkiye, İslam dünyasında Hilafet nüfuzunun temin ettiği imkânları elde edebiliyorsa o fiili faydayı tesis etmemek büyük ihmal olur.
Köhne Avrupa, dün Hasta Adam dediği devletin kalkınmasını, bölge liderliğini, AB üyeliğini, dünya liderliğini, hilafeti ve daha çok şeyimizi sorgulayacaktır.
Türkiye, büyüdükçe, geliştikçe...
Osmanlı Coğrafyası uyandıkça çok şeyler konuşulacak.
AB’ye girmemiz için daha rica da edecekler.
Sanayi inkılabıyla kaybettiğimizi teknolojik inkılapla kazanıyoruz. Şaşkına dönmüş o bazıları ne diyorlar? Osmanlının askerle yaptığını Başbakan Erdoğan, ekranla yapıyor.
Ya Rab, hayallerimizi hakikat eyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.