Mısır ve Tunus izlenimleri... Halkın iradesi sandığa yansırsa!
Dün Libya izlenimlerini anlatmıştım ya; sanmayın ki; Türkiye ve Erdoğan’a gösterilen sevgi, sadece Libya ile sınırlı... Aynı ilgi Mısır’da da vardı, Tunus’ta da...
Malûm, “4 günlük gezi”nin ilk durağı Kahire idi... Nil Nehri, piramitleri, El Ezher Üniversitesi ve elbette Tahrir Meydanı ile ünlü Kahire...
Kahire’nin, görülmesi gereken hemen her yerini gezme imkânımız oldu... Bugün gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, daha önce 1.5-2 yıl Kahire’de kaldığı için, bize iyi bir rehberlik yaptı ve gittiğimiz yerlerin tarihi konusunda açıklayıcı bilgiler verdi.
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert de, Arapça’sıyla, bizlere tercümanlık yaptı... Bu arada, Tunus’tan Libya’ya giderken uçakta “kalp krizi” geçiren, Dr. Koray Gürsel’in teşhisi ve Başbakan Erdoğan’ın yerinde müdahalesiyle anında uçaktan indirilip Tunus Askeri Hastanesi’ne kaldırılan ve burada bir damarına stent takılıp sağlığına kavuşan Yusuf Ziya Cömert’e büyük geçmiş olsun diyorum... İnşallah bugün taburcu olup, Türkiye’ye dönecek... Kendisiyle görüştüm, durumu gayet iyi...
Kahire’ye inince; önce Nil Nehri’nin etrafında dolaştık... Nil; bir nehir değil, adeta deniz gibi... Mısır’a gerçekten hayat veriyor.
20 MİLYONLUK ŞEHİR
Ama, şu da var:
Mısır halkı, Nil’e gereken önemi ve özeni göstermiyor... Zaman zaman kendi aramızda konuşurken dedik ki; “AK Partili bir Belediye Başkanı Kahire’nin Belediye Başkanı olsa; ne Nil’de kirlilik olurdu, ne de şehirde... Burası, pırıl pırıl bir şehir olurdu.”
Aslında, koskoca Kahire’ye “bir belediye başkanı” da yetmez... Çünkü, Kahire’nin nüfusu 20 milyon civarında... Mısır nüfusunun 81 milyon olduğu düşünülürse, halkın dörtte biri Kahire’de yaşıyor demek...
Bir ara, şöyle bir espri de yaptık: Hani, Başbakan Tayyip Erdoğan, milletvekilliği süresini “3 dönem”le sınırladı ve 3 dönemden sonra dinleneceğini söyledi ya; kendi aramızda dedik ki;
“Sayın Başbakan, 3 dönemden sonra illâ da dinlenmek istiyorsa; gelsin Mısır’dan, Tunus’tan veya Libya’dan aday olsun... Bir dönemi buralarda geçirsin... O zaman buralar şantiyeye döner!”
Şaka tabiî... Ama her şakada bir gerçeklik payı vardır... Mısır, Tunus ve Libya’nın, gerçekten de “Erdoğan gibi bir lider”e ihtiyacı var...
Zaten Mısır gazeteleri de öyle diyor ya; “Erdoğan’ı bir süreliğine bize ödünç verin!”
Erdoğan’ı, işte bu kadar seviyorlar.
Başbakan Erdoğan, bir ara “isyanın öncüsü gençler”le görüştü... Tahrir Meydanı’ndaki eylemleriyle dünyanın dikkatini çeken bu gençlere “Ufuk Grubu” deniliyor... İşte bu grupta, “her görüşten genç” var... Ama, “ortak bir hedef”leri var... Ülkeye “demokrasi” getirmek.
ARTIK KAVUŞMA VAKTİ GELDİ
40-50 gençten oluşan Ufuk Grubu; Türkiye’ye besledikleri “sevgi”yi de şöyle ifade ediyorlar:
“Artık, Nil’in Türkiye’ye kavuşma vakti geldi.”
Ne enteresan değil mi;
Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, onyıllar önce, “Mısırlı gençlerin bu özlemi”ni, “Sakarya” şiirinde dile getirmiş.
Sakarya Nehri’ne seslenirken, demiş ki;
Nerede kardeşlerin,
Cömert Nil, yeşil Tuna...
Giden şanlı akıncı,
Ne gün döner yurduna?”
Onyıllar sonra, aynı özlemi “Mısırlı gençler”in dillendirmesi hayli enteresan...
Gençler, atılan adımları çok yakından takip ediyor... Önce Parlamento seçimleri, sonra da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak.
Eğer Kasım ayında seçimler yapılmazsa, gençler yeniden Tahrir’e inebilir.
EN ŞANSLISI İHVAN-I MÜSLİMİN
Şu andaki mevcut “siyasî tablo”da, en şanslı görünen parti, İhvan-ı Müslimin... Yani, Müslüman Kardeşler.
İhvan-ı Müslimin, “en güçlü parti” olmasına rağmen enteresandır henüz “Cumhurbaşkanı adayı” göstermemiş!..
İşin daha da tuhafı;
Bu ay sonları veya Ekim ayında yapılacak “parlamento seçimleri”nde de; İhvan-ı Müslimin, “yarının altında bir aday” gösterecek!..
Bu, ne demek?..
“Tek başlarına iktidar olmak istemiyorlar” demek... Yani, ilk dönemi “koalisyon”la geçirmek istiyorlar!.. Artık bir “denge politikası” mı istiyorlar, yoksa “dünyayı ürkütmek” mi istemiyorlar, orası meçhul!..
Oysa, oyları “yüzde 60-65” civarında... Yani, rahatlıkla “tek başlarına iktidar” olabilirler!..
Seçimlere, “50’yi aşkın parti” girecek... Ki, “5 bin üye kaydeden” bir partinin seçimlere girebildiği düşünülürse; karşımıza, “çok parçalı bir parlamento” çıkacak gibi görünüyor...
TUNUS’TA EN NAHDA
İhvan-ı Müslimin’in, yaşadığı tereddütü anlamak mümkün değil... Resmen ve alenen, “tek başına iktidar” fırsatını, ellerinin tersiyle itiyorlar.
Oysa, Tunus’ta tam tersi bir tablo var... Tunus’ta da, en güçlü parti, En Nahda Partisi... En Nahda’nın halk desteği “yüzde 50’nin üzerinde” görünüyor.
Ama orada da;
En Nahda’yı “küçük gösterme” propagandası yapılıyor... En Nahda’nın “tek başına iktidar” olmasını önlemek için, oy oranı “yüzde 25-28” gösteriliyor... Oysa, dediğim gibi, bu oran yüzde 50’nin çok çok üzerinde...
Gördüğünüz gibi;
Mısır’da İhvan-ı Müslimin iktidar olmak istemiyor, Tunus’ta ise En Nahda iktidara asılıyor...
Önümüzdeki günler veya haftalarda, durumun ne olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Öyle sanıyorum ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan, bu gezi esnasında, gerek Mısır’da, gerek Tunus ve Libya’da, “irili-ufaklı bütün partilerin liderleri”yle görüşerek, hem onların nabzını tuttu, hem de onlara “ağabey nasihatı” verdi... Dilerim, verdiği “taktik”lere uyarlar da, ayaklarına gelen fırsatı geri tepmezler.
DİNÎ LİDERLERLE GÖRÜŞME
Erdoğan, sadece “siyasî lider”lerle değil, “dinî cemaat liderleri”yle de görüştü...
“Kıptî”lerin dini liderinin Erdoğan’a hitaben söylediği şu söz, hayli ilginç;
“İsrail’e karşı sergilediğiniz tavırlardan dolayı sizi yürekten kutluyorum.”
Bir ilginçlik daha:
El Ezher Şeyhi, Erdoğan’ı “kabul” etti... Dikkat edin; Erdoğan’la “görüştü” değil, “kabul etti!”
Çünkü efendim;
El Ezher Şeyhi’nin, “devlet protokolü”ndeki sırası, “Devlet Başkanı” ve “Başbakan” arasında bir yerde... Bir anlamda, bizdeki “Meclis Başkanı” gibi bir şey...
Yunanistan’da da, Başpiskopos’un protokoldeki yeri, “4. sıra” imiş, iyi mi?..
Biz ise, hâlâ Diyanet İşleri Başkanı’nın yerini tartışıyoruz... “9. sıra” mı olsun, “daha geride” bir yer mi?..
El Ezher’de, şu anda “100 bin öğrenci” öğrenim görüyormuş... El Ezher; önce “Fatımiler”in yönetiminde imiş, sonra “Eyyubiler”in hakimiyetine geçmiş... Yani, “Şii hakimiyeti”nden çıkmış...
Uzun lâfın kısası;
Mısır, bütün “sancı”larına rağmen, yine de gelecek vaad ediyor... Çünkü, “devrim”in içinde “gençler” ve “kadınlar” var... Kadınların içinde olduğu bir hareketin, geri dönebileceğine ihtimal vermiyorum... Mısır’da da böyle, Tunus ve Libya’da da...
MEHMED AKİF’E DUA
Mısır’a gitmişken, Kahire’nin tarihî çarşısı Han Halili’yi görmemek olmazdı...
Gittik ve bu tarihî çarşıda hem alışveriş yaptık, hem de çarşı içindeki bir kahvehanede çay içtik...
Erhan’dan öğrendik ki;
Merhum Mehmed Akif Ersoy da, sık sık buraya uğrar ve çay içermiş... Bu vesileyle hem merhum Akif’i andık, hem de ruhuna “Fatiha”lar gönderdik.
Ertesi gün gittiğimiz Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinde ise, tam bir hayal kırıklığı yaşadık.
“Bu muydu” dedik, “Dünya harikası denilen piramitler bunlar mıydı?”
Hani, 1970’li yıllarda, Erick Von Daniken adlı bir adam “Tanrının Arabaları” adlı kitabında, bu piramitlerin “uzaylılar” tarafından yapıldığını söylüyordu ya; Yiğit Bulut isyan etti;
“Bu taş yığınını uzaylılar yapmış olamaz... Uzaylılar yapsa; taş değil, titanyum kullanırlardı.”
Gülüştük...
TUNUS’A ÖZGÜRLÜK GELMİŞ
Kahire’den sonra geldiğimiz Tunus, son derece “modern” geldi bize... Gerek şehrin temizliği, gerek insanların kılık-kıyafetiyle, son derece modern bir şehir.
“İnsanlar” dedim de,;
Diktatör Zeynel Abidin bin Ali döneminde, “bir tek başörtülünün bile sokakta gezemediği”, gezenlerin gözaltına alınıp “taciz” ve “işkence”ye maruz kaldığı Tunus’ta, şu anda 2-3 kadından biri “başörtülü” ve sokaklarda özgürce dolaşıyorlar...
Camiler açık, ezanlar okunuyor.
Başbakan Erdoğan, bakanlar ve milletvekilleriyle birlikte “tarihi çarşı”yı gezdikten sonra, yine tarihi bir cami olan Zeytuniye Camii’ne gidip, namazlarımızı orada kıldık.
Zeytuniye Camii, 1400’lü yıllarda yapılmış... İspanya’nın Endülüs bölgesindeki Kurtuba Camii’nin bire bir kopyası... İspanya’daki Kurtuba Camii ibadete kapalı... Tunus’taki benzeri ise açık ve içeride gençler, “hafızlık dersleri” alıyorlar.
“Nereden nereye” dedim kendi kendime... Demek oluyor ki; “zulüm”le, “adaletsizlik”le hükümran olunmuyor.
Zeynel Abidin devrildi,
Özgürlük geldi Tunus’a...
Öyle umuyorum ki;
Mısır’da İhvan-ı Müslimin, Tunus’ta da En Nahda iktidar olurlarsa, Türkiye ile ilişkiler çok daha güçlü olarak gelişir, çok daha “sıcak ilişkiler” kurulur.
Çünkü bu işler;
Sadece “halk”ta bitmiyor.
“Yönetici”ler de önemli...
Özellikle, bu “geçiş dönemi”nde, kimin iktidar olacağı, çok çok önemli...
Dilerim;
Arap halkının Türkiye ve Erdoğan’a gösterdiği bu sevgi, “yöneticiler”de de karşılığını bulur... Eğer onlar da “Türkiye’nin önemi”ni kavrarlarsa var ya; hem Türkiye kazanır, hem onlar!..
İnşallah “Batı’nın tuzağı”na düşmezler!..
Yoksa, dün “diktatörler”in sömürdüğü halkı, bu defa da “emperyalist Batı” sömürür!..
İşte, 4 günlük gezinin özeti...
Erdoğan’ın ABD’deki iki gündemi
Başbakan Tayyip Erdoğan; Mısır, Tunus ve Libya’ya yaptığı 4 günlük gezinin ardından, bugün de ABD’ye gidecek... Eğer bazı “pürüz”ler giderilebilirse, bu geziye inşallah ben de katılacağım.
“6 günlük gezi” esnasında, temasların çoğu New York’ta gerçekleşecek... Bilebildiğim kadarıyla, Başbakan Erdoğan’ın gündeminde, ağırlıklı olarak “iki konu” yer alacak... Birincisi Somali başta olmak üzere “Afrika’daki açlık” konusu... Ki, yapacağı görüşme ve konuşmalarda, dikkatleri “açlıktan kıvranan Afrika”ya çekecek...
İkincisi de, Filistin konusu...
Başbakan Erdoğan; ABD ziyareti esnasında; “Bağımsız Filistin Devleti’nin bayrağını göndere çekmeye” çalışacak... Sanıyorum, “Filistin’i tanıyacak” ülke sayısı, hayli çok... Bu gezi, inşallah “Bağımsız Filistin Devleti”nin ilânıyla taçlanır.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “bölgedeki önem”ini çok iyi kavramış olmalı ki; ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama, kendisinden “randevu” istemiş... Hem de 15-20 dakikalık değil, “90 dakikalık” bir görüşme randevusu...
Hasılı kelâm, eğer “pürüz”leri giderebilirsem, bugün Başbakan’la birlikte ben de New York’a uçacağım... Gidebilirsem, oradan “haber”leri geçer, nasip olursa, dönüşte de “izlenim”lerimi yazarım... Şimdilik Allahaısmarladık...