Devletin eli
Bir süre önce basına yansıdı. Kaynak İtalya’nın La Stampa gazetesi. İskoçya’nın Dundee şehrinde devlet bir ailenin altı çocuğundan dördünü almış. Yani çocuklara el koymuş. Sebep? Çocukların obez olması. Bundan üç yıl önce başlayan süreçte, ailede çocuklara karşı fiziksel ihmal ve şiddet şüphesiyle evlerini ziyaret eden devlet görevlileri, darb türünde bir ihmalle karşılaşmazken altı çocuktan beşinin normalin üzerinde şişman olduğunu fark etmişler. Anne ve babaya çocuklarını zayıflatmak üzere egzersiz yaptırmakla görevlendirmişler. Aradan geçen üç yıla rağmen ve tanınan süre bitmesine rağmen çocukların zayıflamadığını görünce de dördünü alıvermişler. Çocuklar şimdi evlatlık olarak verilmek üzere devlet gözetimindeymiş...
Sorun ilginç bir sorun. Belki de şimdiye kadar benzeri görülmemiş de bir sorun. Düşünüyorum, benzer bir devlet yaklaşımı ABD’de uygulamaya konmaya kalkışılsa o zaman Amerikalı çocukların belki yüzde ellisini ailelerinden alırlar, hele bir de konu erişkinler olsa herhalde toplumda kimse kalmaz ailesiyle yaşayan... Evet bu örnekteki sorun ilginç ve farklı, ancak genel anlamda da ulus-devletlerin çıkışından bu yana tartışılan eski bir mesele de aynı zamanda. Yani asıl konu devletlerin müdahale gücü. Devlet elinin nereye uzanabileceği sorunsalı.
Devlet aparatusu dediğimiz yapılanma günün sonunda insanlar tarafından oluşturulan ve onlara hizmet götürmek için kurulmuş, şekillendirilmiş bir organizasyon. Yani insanların bir yerde altında, ayaklarının altında olan bir hizmet merkezi. Onların talepleri doğrultusunda çalışan bir organik yapı. Buraya kadar tamam. Ancak devletin bir ikinci görevi daha var ki o işleri biraz daha karmaşıklaştırıyor. O da yine halkın talepleri doğrultusunda insan hayatına düzen getirme görevi. Düzen temin edici devlet bunu ancak halktan aldığı otorite yetkisi ile gerçekleştirebiliyor. Otorite de insan kitlesinin altında değil üstünde konumlanarak taşınan bir görev. Dual bir mekanizmadan söz ediyoruz yani devlet-birey ilişkisine gelince. İnsanlar sandviç misali arada, devletten hem üstten hem alttan hizmet alır konumda.
Güçler arası dengelerin korunabildiği ortamlarda, herkesin kendi görevini şeffaflık ve hesap verilebilirlilik anlamında tam gerçekleştirdiği ortamlarda bu sistem sorunsuz işliyor. Ancak hastalıklı mekanizmalarda, devlet vermesi gereken hizmeti vermediği gibi üstten de baskı mekanizması oluşturmaya başlıyor. Yani otorite sağlayacağım derken altında koruması, kollaması gereken insan yığınlarını eziyor. Devletin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde derin devlet adı altında yasadışı, kendi başına özerk, dilediğini yapan, halk iradesini hiçe sayan ve karşısında duran bir yapi haline gelmesi mesela, bu türe örnek teşkil eder...
Ancak demokratik ve gelişimini tamamlamış, oturmuş, şeffaf bir devlet makinesine sahip toplumlarda da haklar ve sorumluluklar bağlamında zaman zaman devlet-birey ilişkisinde çatışmalar çıkabilir. Yukarıda verdiğimiz örneği bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.
Devletin eli nereye kadar uzanmalı?.. Uzun elli bir devlet “çalan” devlet haline dönüşür mü?.. Devlet ve birey arasında sınırları nerede ve nasıl çizeceğiz?.. Birey ve birey arasındaki sınırları teorik anlamda çizebiliyoruz. Diyoruz ki, birinin hak ve özgürlüklerinin başladığı yerde diğerininkiler biter, sınırlar yapışıktır adeta... Teoride sorun oluşturmayan bu çerçevelendirme pratik anlamda problemlidir aslında. Çünkü her şartta bireylerin hak ve özgürlük sınırları katı çizgilerle birbirlerinden ayrık durmazlar, gelir üst üste yapışırlar, sorun da işte tam orada çıkar.
Devam edeceğiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.