Yeni Anayasa’ya doğru...
Türkiye’nin bölgesel ve küresel hamleleri ne kadar önemliyse, içeride ülkeye ve vatandaşa ayak bağı olan ağırlıklarından kurtulması en az onun kadar önemli ve hayatî.
Dışarıdaki kardeşlerimizin hukukunu savunmak için cansiperâne çalışmalar yürütülmesi ne kadar ‘insânî’ ve ‘İslâmî’ ise içeride vatandaşların aidiyet duygularını güçlendirecek ve kardeşlik ortamını temin ve tesis edecek adımların gecikmeden atılması da o oranda vazgeçilmez ve zarurî.
Bugünlerde ‘neresinden tutsan elinde kalacak’ durumdaki Birleşmiş Milletler (BM) sistemi içinde ‘dünyanın vicdanı’nı ıslah etme hamleleri yapan Türkiye’nin bir taraftan da ‘tasaffî’ ve ‘tasfiye’ operasyonlarını yeni bir ‘üst norm’la taçlandırmaya çalışıyor olması göz kamaştırıcı.
Çünkü bu, bir zamanların ‘çift kimlikli’, ‘çift vicdanlı’ Türkiye’sinin içte ve dışta ‘tutarlı’ tavır takındığının göstergesi. Çünkü bu, halkın vicdanını terennüm edecek, âdil ve hakça paylaşımı esas alan bir hukuk sisteminin ayrım gözetmeksizin arayışının bir alâmeti.
Bu anlamda geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanlığı teşkilat kanunundaki, devamı geldiği takdirde, ‘eğitimi’ ‘eritim’ olmaktan çıkaracak değişiklikler, Kur’ân kurslarındaki anlamsız ve hukuksuz 12 yaş yasağının kalkması hatta azınlık vakıflarının mülkiyetlerinin iadesi gibi gelişmeler değişimden öte ‘devrim’ sıfatını hak ediyor.
Ülkenin yeni bir anayasaya kavuşmasından daha çok, yeni anayasa sürecini sindire sindire yaşaması mühim. Zira yeni anayasa, zihniyetleri değiştirmeyecek, değişen zihniyetler, yeni durumu hazmettiği nispette, değişiklikleri yeni anayasaya aksettirecek.
Şimdi her şeyden önemlisi, sürecin sağlıklı yürütülmesi; çıkması muhtemel küçük-büyük krizlerin sabırla yönetilmesi ve iktidarın ‘usûl’ imtihanını geçmesi...
Anayasacıların ‘yalancı’ dediği, Sartori’nin ‘nominal’ (itibarî) diye tanımladığı anayasalardan mebzul miktarda yeryüzünde var. Güç odaklarının toplumu dizayn için kullandığı bu anayasalardan birkaçını biz de gördük. Şimdi, güç odaklarını tanzim ve tertip edecek ‘vatandaş’ imzalı ‘sivil’ bir anayasaya ihtiyaç var.
‘Vatandaş’ imzalı ‘sivil’ anayasaları ise hukuk teknisyenleri yazamaz, yazmamalı!
Akl-ı selîm sahibi, cemiyetin rûhunu ve vicdanını temsil eden bilhassa gönüllü teşekkül mensupları, hikmet ehli âkil adamlar, ‘geniş katılımlı’ ve ‘sürekli’ meşveretler yaparak yeni dönemin kodlarının yazılmasına müdâhil olmalılar. Yapılan çalışmalar, arzu edilen, olmazsa olmaz ilke ve maddelerin hazımlı bir mutabakata kavuşması ve muhalif olanların da iknâ edilmesi için yine geniş katılımlı, bölgesel ve ulusal çapta ‘anayasa kongreleri’ ile tabana yayılmalı. Kalplere yatan, ruhları teskin eden, adâleti temin edeceğine kanaat getirilen fikirleri işte o zaman hukuk teknisyenleri kaleme alabilirler.
Bunun için öncelikle temel meselelerde kafa karışıklıklarının giderilmesi, mutabakatın dalga dalga yayılması gerekir.
Son lâiklik tartışmaları, Kürt meselesi, hatta temel hak ve hürriyetlerde bırakın her kesimin mutabakatını, muhafazakâr kesimin kendi içinde bile hazımlı bir mutabakatın olduğu şüpheli.
Dolayısıyla, böyle bir zeminde, ‘dayatma’ kokan her ‘teşebbüs’ süreci zehirler.
‘İknâ’, ‘meşveret’, ‘mutabakat’ esaslarıyla atılan her adım da süreci güçlendirir.
Aceleye getirilen, izah edilmeyen, tabulaştırılan, ‘değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek’ türü maddelerin masaya konulması, önümüzdeki fırsatı kaçırıp tâlih kuşunu uçurabilir.
O vakit, değiştirilmesine cesaret dahi edilemeyecek ucûbe bir metinle yola devam etmek zorunda kalabiliriz Allah korusun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.