Tedirginim
Otoyolda kendini hep sol şeritten gitmeye mecbur hisseden bir sürücü tipi vardır; önlerine çıkan her aracın arka tamponuna yığılıp klakson ve far sinyaliyle tâciz ederek şeridi boşaltmaya zorlarlar hani.
Hükûmetin, özellikle seçimlerden sonra takib ettiği dış politika, bana işte bu sol şerit tutkunlarını hatırlatmaya başladı. Bir yanıyla aktif, inisiyatif üstlenen, Türkiye'yi bölgesinde önder mevkiinde gösteren ve itiraf edelim biraz da gururumuzu okşayan kararlı bir üslûp; öteki yanıyla alışık olmadığımız derecede sert, gerektiğinde İsrail'le savaşmayı ve Batı blokuyla mesafeyi açmayı göze alan bir sertlik. Böyle düşüncelere dalmamın sebebi, bu defa bazı gelişmelere mâruz kaldığımızdan ötürü sert dış politika izlememiz değil; bilakis sertliği öngören, hattâ hesaplıyor görüntüsü veren bir hesaplaşma arzusu hissedilmesi. Türkiye bu defa mâruz kalan değil, müdahil olan, gerginliği üstlenen taraf. Ezberimiz bozuluyor.
Otoyolda sol şeritte, gaz pedalını sonuna kadar kökleyerek gidiyoruz. Bu yol ve üslûbun niçin tercih edildiği konusunda -muhtevasına sonuna kadar katıldığım- idealist, yer yer romantik gerekçelerden başka açıklama yok ki bu gerekçeler sade vatandaş olarak bana tatminkâr gelmiyor.
Siyasi muhalefet, eleştirinin yeri, zamanı ve dozajını ayarlamasını bilmediği için kendini fiilen sâkıt duruma düşürmüş durumda. Haydi ağır vâsıtalara tahsis edilmiş en sağ şeridi bir tarafa bırakalım ama orta şeride yönelip bir durum muhakemesi yapalım demeye bile mecâli kalmamış gibi davranıyorlar. Kamuoyu gibi muhalefet de siyaseten groggy (Türkçesi zihni karışık, dikkati dağınık, halsiz, şuuru bulanık; daha ziyade boks tabiridir; galâtı grogi) vaziyetinde. Seçim sonuçlarının yıkıntısını hâlâ atamamış gibi görünüyorlar, oysaki Türkiye'nin ciddi bir siyasi muhalefete en ihtiyaç duyduğu zamanlar yaşıyoruz.
Zaten bildiğiniz şeyleri bir kere daha tekrarda mânâ görmüyorum; sol şeritte 180 km hızla seyrettiğimizi belirtmekle yetiniyorum ve huzursuzum.
Basınımızın bir cüzü ise bu türden bir tedirginliği paylaşmak yerine laiklik mevzuunda doktriner hatâları düzeltmeyi daha önemli görüyor besbelli. Başbakan'ın Mısır konuşmasındaki laiklik ihrâcı konusu üzerinde sert eleştiriler kaleme almakla meşgul. Sanki bazı Arap ülkelerinin anayasasını biz yazacakmışız gibi heyecanlı ve bir vazife hissiyle hareke geçip fıkhî argümanlarla Başbakan'ı te'dib edici tenkidler yazıyor, laik devlet fikrinin İslâm'la niçin bağdaşmayacağını anlatıyorlar.
Sertlik siyaseti bizim ne kadar işimize yarayacak; bizim için meçhûl ama Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan ve İsrail için Türkiye'nin pazusunu gösterip sertlik sergilemesi, galiba yerde ararken gökte buldukları bir nimet, şâhâne bir bahânedir. Mâlum Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan, düştükleri mâli krizi kendi inisiyatifleriyle çözmek irâdesini gösteremiyorlar; İsrail ise kendisine yönelik geleneksel ABD ve AB desteğini bu vesile ile artırarak pekiştirmek fırsatını kaçırmaz. Kısaca bizim krize ihtiyacımız yok, onların var; hele İsrail, varlığını sürekli kriz psikolojisini ayakta tutma mahâretine bağlamış bir devlet. Yunanistan ise kendini mağlup ve mağdur gösterecek bir gerginlik neticesinde borçları Avrupa Birliği'ne sildirme ihtimâline kesinlikle hayır demez. Muhtemelen İsrail-Yunanistan-AB lobisinden aldığı siparişle içinde genç kızların bulunduğu otomobili "Kahramanca" havaya uçurma ihâlesini yerine getiren PKK için "Savaşan Türkiye", aç tavuğun darı ambarına düşmesi gibi bir şey olur Hafazanallah! Ee; bu durumda bizim künhüne vâkıf olamadığımız fakat hükûmete esâsen mâlum bazı hikmetlerin varlığını hesab etmemiz gerekiyor herhalde; onlar her ne ise kamuoyu da bilmek ister.
Sizi bilmem, ben tedirginim.