M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Türkiye'de Eğitim Fâciası

Türkiye'de Eğitim Fâciası

Bu ülkenin en büyük trajedisi PKK, terör, hukuk ve yargı krizi, kokuşma vs. değildir. En büyük fâcia bozuk eğitim sisteminin çökmüş olmasıdır. Eğitimdeki bozukluk ana sebeptir, diğer bozukluklar neticedir.

Yeni ders yılı başladı, milyonlarca çocuk on binlerce okulda toplandı. Bunlar ne okuyacaklar?

Liseden mezun oldukları zaman doğru dürüst edebî, yazılı kültür Türkçesi öğrenmiş olacaklar mı?

Doğru dürüst tarih bilgisine ve kültürüne sahip olacaklar mı?

Mantık kültürüne sahip olacaklar mı?

Sanat tarihi ve kültürü almış olacaklar mı?

Bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi almış olacaklar mı?

Tevhid-i Tedrisat devrimi yapılalıdan bu yana gayr-i millî eğitim sistemimiz Atatürkçü nesiller yetiştirmek, Kemalist ideolojiyi hakim kılmak, homo devrimus'lar yetiştirmek için çırpınıp durdu. Sonunda Türkiye bugünkü hale geldi.

Üç yüz kelimelik bir sokak, çarşı pazar, günlük iletişim Türkçesi öğrenmek için okullara, eğitim sistemine ihtiyaç yoktur. Bu kadar Türkçeyi okuma yazma bilmeyenler de öğrenir, konuşur ve ihtiyacını görür.

Türkiye'nin eğitim sisteminin ana gayeleri şunlar olmalıdır:

(1) Vasıflı Türkiyeliler yetiştirmek. Bilgi ve kültür bakımından vasıflı, ahlak ve karakter bakımından vasıflı ve estetik/güzellik bakımından vasıflı vatandaşlar...

(2) Türkiye halkının ezici çoğunluğunun Müslüman olduğu ve millî kimliğin ana faktörü İslam olduğu için eğitim sistemi iyi, vasıflı, kaliteli, güçlü Müslümanlar yetiştirmek zorundadır.

Bizim bugünkü eğitim sistemimiz Batlamyos kozmografyasına benziyor: Ortada resmî Kemalizm ideolojisi... Eğitim ordusu, okullar, milyonlarca öğrenci, ders kitapları bunun etrafında güneş, ay, seyyareler gibi fıldır fıldır dönüyor. Boşa dönüş!..

Kemalizm nasıl bir ideolojidir?

M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra Selanik Dönmeleri ve Benzetilmişler tarafından oluşturulmuş bir ideoloji. Hattâ buna ideoloji bile denilemez.

Dönmeler bu ideolojiyi niçin çıkarttılar?

Hakimiyetlerini ve hegemonyalarını sürdürmek için.

Tevhid-i tedrisat devrimi ile Tevhidî tedrisatı yasakladılar.

Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar İslam medreseleri, İslam okulları, İslam maarifi kuramıyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında eski güçlü öğretmenlerin himmetiyle edebî ve zengin Türkçe öğretiliyor, otuz kişilik sınıfta en az beş öğrenci Fuzulî Divanını, manasını anlamak ve kıraatinden zevk ve haz almak suretiyle okuyabiliyordu.

Eski liselerimizde lise bitirme ve bakalorya imtihanları yapılıyordu.

Eski eğitim sistemimizde test imtihanları değil, kompozisyonlu gerçek imtihanlar yapılıyordu.

1940'lı yılların liselilerini hatırlıyorum: Erkek öğrenciler küçük beyefendi, kız öğrenciler küçük hanımefendi idi.

Dönmeler, hedonistler, millî kültür düşmanları, materyalistler öğretmenlik mesleğinin kadr ü kıymetini ayağa düşürdüler.

Eğitimde keyfiyet ve kalite kavramını kaldırdılar, kelle sayısını öne aldılar.

Daha çok okul, daha çok öğretmen, daha çok öğrenci, daha çok kara tahta, daha çok ders kitabı, daha çok büst, daha çok Atatürk portresi, daha çok Atatürk şiiri...

Sonunda bugünkü yozlaşma ortaya çıktı.

Atalarının Türkçe mezar taşlarını okumaktan aciz cahil nesiller.

En büyük klasik şairimiz Fuzulî'nin Divanını okumaktan ve anlamaktan aciz cahiller.

Mantık kültürüne sahip olmayan milyonlarca sözde okumuş.

Peki bugünkü eğitim düzelir mi?

Teoride mümkündür ama pratikte çok zordur.

Hangi irade ve hangi kadrolar düzeltecek?

Benim bir "İslam mektebi" projem var. Dört başı mâmur bir okul. Fen bölümü olmayacak... Türkçe, İngilizce, Arapça, Farsça (bu dillerde yayınlanmış kültür kitaplarını kolayca okuyup anlayacak derecede) öğretilecek.

En az on bin kelimelik edebî Türkçe kültürü...

Bu okulda eğitim hem İslam harfleriyle, hem Latin/Frenk harfleriyle yapılacak.

Kesinlikle test sınavı yapılmayacak, kompozisyon sınavı yapılacak.

Bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi verilecek. Bu okulun mezunları fütüvvet ve mürüvvet ahlakına sahip olacak.

Okulun bütün Müslüman talebesi beş vakit namazı okul camiinde okul imamının ardında cemaatle kılacak. (Sultan Abdülhamid Han-ı Sanî zamanında Galatasaray lisesinde böyleydi!..)

İslam mektebi dünyanını en kaliteli on lisesi listesinde yer alacak.

Bu okulun mezunlarının hayata atıldıktan sonra rüşvet aldıkları, yolsuzluk yaptıkları, yalan söyledikleri, halkı kandırdıkları, emanetlere hıyanet ettikleri, kara ve kirli servet sahibi oldukları görülmeyecek, duyulmayacak.

Böyle bir okul açılsa acaba öğrenci bulunur mu?

Böyle bir okulu hangi idareciler ve öğretmenlerle yürüteceksin?

Eğitim sistemini düzeltip ıslah edemezse Türkiye'nin geleceği karanlıktır.


*(İkinci yazı)
Mahkum Sevk Aracında Feci Şekilde Yananlar

Gözaltına alınan, tutuklanan, hapse mahkum edilen vatandaşlar ve yabancılar devletin zimmeti altındadır. Hukuk ve ahlak onların birer emanet olduğunu söyler.

Van'dan İstanbul'a sevk arabası denilen tekerlekli azap vasıtasıyla gönderilirken, yangın çıkması sonucu feci şekilde yanarak can veren mahkumlara çok acıdım ve duruma çok üzüldüm.

Yanan vasıta dizel motorluymuş... Dizel motorlu vasıtaların yanması bu işin uzmanlarının garibine gitmiş.

Yangın çıktıysa, niçin kilitler kırılıp da içerideki mahkumlar kurtarılmadı?

Yanan mahkumların akrabaları feryat ve figan ediyor.

Bendeniz mahkum sevk vasıtasıyla yolculuk yapmak nedir iyi bilirim. Çünkü Bülent/Rahşan iktidarında İstanbul Sağmalcılar cezaevinden Gerede cezaevine böyle bir yolculuk yaptım.

Gazeteciydim, fikir suçundan hapse mahkum olmuştum. O zamanki kanunlara göre hafif hapis cezasına çarpılmıştım. Özel bir otomobil tutarak jandarmaların yanında nakil hakkım vardı. Lakin o devrin zalim iktidarı bu talebimi kabul etmemişti.

Üzerimde mahkum elbisesi vardı. Ceplerimizi boşaltmışlar, ellerimizi zincirlerle kelepçelemişler, zincirlere asma kilit takmışlardı. Anahtarları mühürlü zarflara koymuşlardı. Ayrıca 25 kadar mahkumu sevk zinciri denilen korkunç ve ağır bir zincirle birbirlerine müteselsilen sıkıca bağlamışlardı. Yolda ne bir yudum su içebilmiş, ne bir lokma ekmek yiyebilmiş, ne de herhangi bir ilaç alabilmiştim.

Sevk arabasının önde bir eskort, ardında bir eskort... Yıldırım gibi gidiyor... Kocaeli vilayeti sınırlarında eskort arabaları değişmişti.

Sevk edilen mahkumların tuvalet ihtiyaçlarını gidermek hakkı da yoktu.

Hazırlıklar sabah 6'da başlamış, çeşitli muamelelerden sonra vasıta 11'de hareket etmiş, Gerede'ye akşama doğru varmıştı.

Zincir kelepçeler çözüldüğünde bileklerimize kan oturmuştu.

Bu zulmü yapanlara hakkımı helal etmiyorum.

Mahkeme-i Kübra var...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi