Kaç Çeşit Kâfir Vardır?
İslam dinine göre insanlar ikiye ayrılar: Mü'minler ve kafirler. Kafir demek İlahî, Kur'anî, Nebevî gerçekleri inkar, red, tekzib eden, örten demektir.
Küfür statüsünde olanların da kategorileri vardır:
(1) İslam Ümmetiyle, İslam devletiyle anlaşmış, onların hakimiyeti kabul etmiş ehl-i zimmet. Bunların canları, malları, kimlikleri, din ve mezheb hürriyetleri garanti altına alınmıştır. Öyle ki, onların İslam ülkesindeki mezarlıklarına bile dokunulamaz.
(2) Ehl-i Kitab: İslam'ın hakimiyetini kabul etmek, Müslümanlarla barış içinde olmak şartıyla onların da garantileri vardır.
(3) İslam'a ve Müslümanlara savaş ilan etmiş olan agresif, militan, harbî kâfirler.
(4) Müşrikler. Bunlar kafirlerin eşeddidir.
(5) Münafıklar. Münafıklar zümresi ikiye ayrılır: (a) Nifakı kendilerini küfre götürenler. (b) Kendilerinde nifak alametleri olmakla ve imanları tehlikede olmakla birlikte henüz küfre düşmemiş olanlar. Biz insanların kalbinin içini bilemediğimiz için ehl-i kıble olanları Müslüman kabul ederiz.
Resulullah Muhammed Mustafa salllallahu aleyhi ve sellemin risâletini, davetini, dinini işitip de bunu inkar, red, tekzib eden kimse kesinlikle ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir.
Peygamberimizden sonra bir tek ibrahimî hak din vardır.
"Zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır ve bunların bağlıları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir" diyenler korkunç bir yanılgı içindedir ve imanları tehlikededir.
İslam'ın Allah katında tek hak, makbul (kabul edilen), gerçek, doğru din olduğu çeşitli Kur'an ayetleriyle, sahih hadîslerle sabittir ve bu konuda icmâ-i ümmet bulunmaktadır.
Allah Kur'anda mü'minlerin kafirleri dost ve veli edinmelerini yasaklamıştır.
Tevhid inancı ile Teslis inancı kesinlikle bağdaşmaz ve uyuşmaz.
İslam'ın temel ve zarurî temel inançlarından biri, BÜTÜN peygamberlere iman etmektir.
Resulullah Efendimizin peygamberliğini, getirdiği kitabı, Dini duyup da inkar, red ve tekzib eden kafirdir.
Hıristiyanlar Hz. İsa aleyhisselamın tanrı (ilah) olduğunu inkar edenleri tekfir ediyor.
Yahudiler, kendi dinlerinden olmayanlara goyim diyor.
İslam geldikten sonra diğer şeriatlar hükümden kaldırılmıştır.
Bu devirde sadece İslam Şeriatının hükmü geçerlidir.
Kıyamete kadar da geçerli olacaktır.
Biz Müslümanların ana vazifelerinden biri gayr-i Müslimlere İslam'ı anlatmak ve onları (hiçbir baskı ve zorlama yapmaksızın) hak dine en güzel, en ikna edici üslupla çağırmaktır.
İslam dünyası bu vazifeyi hakkıyla yerine getirememektedir.
İslam dünyasının kültürü bu konuda çok yetersizdir.
Müslümanlara bakan İslam'dan soğumaktadır.
Buna rağmen her yıl yüz binlerce Hıristiyan ve Yahudi Müslüman olmaktadır.
Dinlerarası Diyalog cereyanı 1960'lı yıllarda Roma Katolik Kilisesi tarafından çıkartılmıştır.
Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında diyalog olmaz. Çünkü biz (Allah'ın ülülazm bir peygamberi olan) Hz. İsa'ya, (Tahrif edilmemiş şekliyle) İncil'e iman ediyoruz, onlar Hz. Muhammed'e ve Kur'ana iman etmiyor. Ortada böyle bir kopukluk varken nasıl diyalog yapabiliriz?
Müslümanlara düşmanlık etmeyen, onlarla savaşmayan, onların ülkelerine saldırmayan, onları sömürmeyen Hıristiyanlara iyi davranmalıyız ve onları İslam'a davet etmeliyiz.
Bu davet iki şekilde olur:
Çok güzel hazırlanmış, onların anlayacağı bir lisanla yazılmış yayınlarla.
Bir de dolaylı olarak hal lisanıyla. Bize baksınlar, bizde İslam'ın güzelliklerini görsünler.
Maalesef bu ikinci konuda durumumuz kötüdür.
İslam'ın önündeki en büyük engel Müslümanların İslam'ı hakkıyla hayata uygulamamasında, örnek ve olgun Müslümanlar olamamasındadır.
Kural: Bütün kafirler tek bir millettir ama onların çeşitliliği, dereceleri, tabakatı vardır.
İslam'ı öğrenmek, anlamak isteyenlere karşı yumuşak, şefkatli, merhametli, anlayışlı, sabırlı, güler yüzlü olmayız.
Onlara ikramda bulunmalı, misafirperver olmalıyız.
Onları İslam'dan soğutacak hareketlerden, davranışlardan, kötülüklerden kaçınmalıyız.
İslam'a dâvetin en uygun yolu hal ile çağırmaktır.
Biz belki dünya kültüründe, teknikte onları geçemeyiz ama ahlakımızla, faziletimizle, hikmetimizle, insanlığımızla, Müslümanlığımızla onları etkileyebiliriz.
Onları davet ederken dinimizden en ufak bir ödün bile veremeyiz. Buna hakkımız yoktur.
Avrupa ülkeleri on beş yirmi yıl içinde Müslümanlaşacaktır.
Avrupalıların nüfusu artmıyor, Müslümanlar hızla çoğalıyor.
Yirmi yıl içinde milyonlarca Avrupalı Müslüman olacaktır.
Yazımı Resulullah Efendimizin müjdeli bir hadîsi ile bitiriyorum:
"Allah'ın bir kulunu senin vasıtanla hidayete getirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır."
Dinlerarası Diyaloğ bir tuzaktır. Vazifemiz İslam'ı bütünüyle yaşamak, gayr-i Müslimleri lisanen ve hal ile hak dine davet etmek, tebliğ yapmaktır.
*(İkinci yazı)
İçi Ün ve Para Aşkıyla Yanan Birine
Ünlü olmak için içiniz cayır cayır yanıyormuş.
Ünün yanında çok para da istiyormuşsunuz.
Ehl-i dünya bir İslamcıymışsınız.
Cin fikirliymişsiniz.
Sizin aklınız fikriniz ün ve paraymış.
Ah ne yapsam da kısa yoldan ünlü münlü, paralı maralı biri olsam diye kafanızı yorup duruyormuşsunuz.
Uyanıkken ah ün, ah para diyormuşsunuz.
Uykunuzda para ve ün diye sayıklıyormuşsunuz.
Hem para, hem ün, bu ikisine namuslu olarak kolay, ucuz, çabuk kavuşmak kolay değildir.
Tavsiye etmem ama yapacağınız iş basittir.
Şeytanla istişare ettikten sonra Selanik medyasının dikkatini çekecek saçma sapan içtihatlar yapınız. Yahut abuk sabuk fetvalar veriniz.
Kur'ana, Sünnete aykırı reformlar teklif ediniz.
Mesela:
Camilere kiliselerdeki gibi sıralar konulması...
Kısa zamanda Sabataycılar sizi ünlü yaparlar.
Namazın beş vakit değil üç vakit olduğunu iddia ederseniz 24 saat zarfında şöhret-i kâzibe sahibi oluverirsiniz.
Ramazan'da birileri İslam'da Teravih namazı yoktur, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) Teravihi yasaklamıştı dediler de ne oldu? Yirmi dört saat içinde gündeme geldiler, herkes onlardan bahs etti.
Reklamın kötüsü olmazmış.
Namuslu ve haysiyetli bir fakih beş sene çalışıp Teravih/Ramazan'da gece namazı hakkında 500 sayfalık ilmî, fıkhî ciddî bir eser yazmış olsaydı onlar gibi gündeme girebilir miydi?
İslam'a, Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı içtihat yapanlar, fetva verenler bir anda ünlü olur. Ünün ardından para da gelebilir. Selanik tv.'de reformcu aykırı ilahiyatçılara program başına yüklü ücret ödeniyor.
Yalnız bir mesele var:
Saçma sapan ictihadlar yapan, abuk sabuk fetvalar veren kimseler, bu ictihad ve fetvalar yüzünden imanlarını (varsa) kaybettikleri takdirde Cehennemlik olurlar, belalarını bulurlar.
Bütün mutluluklar birlikte olmaz.
Ün, para, Dönmelerin alkışları, dünya derken Cehennemi boylamak tehlikesi de var.
Bendeniz size böyle şöhretler peşinde koşmayı, böyle yollardan para kazanıp zengin olmayı hiç mi hiç tavsiye etmem.
Allah'ın ayetlerini ucuza satmış, çok kötü, çok cehennemî bir ticaret yapmış olursunuz.
Tercih size aittir.