Allah'tan ümit kesilmez
Allah'tan ümidini kesmek küfürdür. Bir kısım insanlardan, toplumdan ümidini kesmek küfür değildir.
Bendenizi insanlar ve toplum açısından ümitsizliğe düşüren hususlar şunlardır:
(1) Vasıflı mü'minlerde olması gereken firâset genelde çok azalmıştır. Bazılarında ise hiç yoktur. Firasetli mü'min Allah'ın nuruyla görür. O, bir delikten çıkan zararlı tarafından iki defa sokulmaz. Zamanımız Müslümanları aynı delikten çıkan zehirli yılanlar, akrepler, cinnî ve insî şeytanlar tarafından bir, iki, üç kere değil, bin kere sokulsalar yine ders ve ibret almıyor.
(2) Bir İslam toplumu için en büyük felaket ilim sahiplerinin bildikleri ile 'âmil olmamasıdır, hattâ bildiklerinin tam tersini yapmalarıdır. Böyle bilenler elbette toplumu doğru bilgilendiremez, uyaramaz, aydınlatamaz. Onların bir etkisi olmaz. Âlimin etkili olması için ilmiyle 'âmil ve muhlis olması gerekir.
(3) Din ilimlerinin dünyalık için, para için, zengin olmak için, köşeyi dönmek için, ünlü olmak için, alkış toplamak ve itibar sahibi olmak için, mesken edinmek için öğrenilmesi haramdır. Bugün din ilimleri ticaret ve zenginleşme konusu olmuştur.
(4) İslam'ın, sahih/doğru bir imandan sonra ikinci temeli/şartı beş vakit namaz kılmaktır. Bugünkü İslam toplumu beş vakit namazı yüzde 90 terk etmiş ve çeşit çeşit şehvetlerine uymuştur.
(5) İlim sahipleri, bu vahim konuda Ümmet-i Muhammed'i yeteri kadar ve etkili şekilde uyarmıyor, aydınlatmıyor, gereken nasihatleri yapmıyor.
(6) Müslüman kesimde şu anda en büyük değerler şunlardır: Para, refah, müreffeh ve konforlu bir hayat, güzel meskenler, kaliteli binitler, lüks ve rahat bir hayat sürmek... Bunlar maalesef israfa mukarin şeylerdir ve israf Kur'an, Sünnet, Şeriat ve İslam ahlakı tarafından haram kılınmış, kötülenmiş büyük bir günahtır.
(7) Allahü Teala ve Tekaddes hazretleri Kendisine ve Resulüne iman eden mü'minler topluluğuna Ümmet adını vermiştir. Ümmet, olumlu çeşitlilikler içinde sarsılmaz bir birlik teşkil eder. Her mü'min ve müslimde öncelikle Ümmet şuuru ve idraki olmalıdır. Ümmet şuuru ve idraki yok ama cemaat, grup, hizip, fırka, tarikat, parça, kabile asabiyeti, militanlığı, fanatizmi var; böyle bir İslam toplumu hapı yutmuş demektir.
(8) Müslümanların ellerinde hürriyet, imkan, fırsat, serbestlik varsa, başlarına mutlaka bir İmam-ı Kebir ve Emîrü'l-mü'minîn seçmeleri, seçilmiş İmam'a biat ve itaat etmeleri gerekir. Bu onlara hem nass bakımından, hem de aklen vacibtir. Bugün İslam dünyasında, bilhassa Türkiye Müslümanlarında bu konuda bir hareket ve kıpırdanma yoktur.
(9) Bir buçuk milyar Müslümanın büyük kısmının basiretleri bağlanmıştır. ABD, AB, Siyonizm, Haçlılar, emperyalistler, sömürgeciler, Global liberalizm tarafından kendilerine kurulmuş tuzaklara düşmektedirler.
Bir buçuk milyarlık İslam dünyasının bilgilendirilmesi, uyarılması, aydınlatılması gerekmektedir. Bu işi yapacak merkezi/üniter bir kurum yoktur.
İslam dünyasındaki bazı zalim rejimler zulmü o kadar ileriye götürmüşlerdir ki, bir Ortaasya İslam devleti, 18 yaşından küçüklerin camilere gitmesini yasak etmiştir. 1400 yıllık İslam tarihinde böyle bir rezalet ve zulüm görülmemiştir. 72 milyonluk Türkiye bu zulmü yeteri kadar protesto etmiş midir?
İslam dünyasında, temizlik ve şeffaflık notu, 10 üzerinden 5'in üstünde olan tek bir ülke yoktur. Müslümanlar kokuşma, temizlik, dürüstlük, ahlak ve fazilet bakımından sınıfta kalmışlardır.
İslam dünyası kendisine rehberlik kılavuzluk edecek ihlaslı büyük alimler, fakihler, mürşidler, ziyalılar, başkanlar yetiştirememektedir.
İtikad bozuklukları, bid'atler, fitneler fesatlar, nifak ve şikaklar, isyan ve tuğyanlar, büyük günahlar, azgınlıklar, şehvetler İslam alemini sarmıştır, genel bir yangın vardır. Bu yangın nasıl söndürülecektir? Kimler söndürecektir?
Din, iman, mukaddesat, Kur'an, Sünnet, dinî hizmetler, dinî yayınlar bezirganlık konusu olmuştur.
Bu durum karşısında elbette Allah'tan ümit kesmiyorum ama Müslümanlar konusunda oldukça ümitsizim.
On milyonlarca Türkiye Müslümanını ve bir buçuk milyarlık İslam alemini kimler bilgilendirecek,
Kimler uyaracak,
Kimler aydınlatacak,
Kimler onlara etkili nasihatler edecektir?
Bu iş benim işim değildir, öncelikle benim vazifem değildir.
(Not: Uyanık, şuurlu, ihlaslı, doğru ve dürüst, firasetli, ilmiyle 'âmil, âmirine bi'l-mâruf ve nâhine 'ani'l-münker, mücahid fi sebilillah, zamanın İmamına biatli ve itaatli, ezelde Allah ile yapmış oldukları ahd ve misaka sâdık, âhirete yönelik Müslümanların ellerinden öper ve dualarını beklerim. Tenkitlerim onlara râci değildir. Kendilerini tenzih ederim. Dualarını bekliyorum...)
*(İkinci yazı)
Bozuk Reformcular
Reformcu, Kemalist, BOP'çu, Fazlurrahmancı, Feminist, değişimci, yenilikçi, Afganîci, mezhepsiz, telfik-i mezahip taraftarı, light İslam türetmek isteyen, Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslam Protestanlığı icadına heveslenen bazı ilahiyatçıların veya naylon din bilginlerinin; gülünç, yersiz, yanlış, kafa karıştırıcı iddialarından biri de hayız ve nifas halindeki kadınlarla ilgilidir. Kur'ana, Sünnete ve icmâ-i ümmete dayanan Yüce İslam Şeriatinde hayızlı ve nifasla kadınların:
1. Namaz kılamayacakları, hayızlı ve nifaslı iken kılmadıkları namazların kazası gerekmediği,
2. Bu durumdaki Müslüman hanımların oruç tutmayacakları, tutamadıkları Ramazan oruçlarını bilahare kaza edecekleri,
3. Hayızlı ve nifaslı kadınların Kur'an okumasının caiz olmadığı, haram olduğu,
4. Hayızlı ve nifaslı kadınlar Kur'ana ve âyete el süremeyeceği, dokunamayacağı,
5. Hayızlı ve nifaslı kadınların cami ve mescidlere girmesinin haram olduğu,
6. Hayızlı ve nifaslı kadınların Mekke'deki Harem-i Şerifte tavaf yapamayacağı bildirilmektedir.
Bazı reformcu, mezhepsiz, aykırı ilahiyatçılar bu yasakları kabul etmiyor ve bunlar caizdir diyor.
Hiçbir Müslüman onların bu saçma ictihadlarını ve fetvalarını kabul etmemelidir.
Ehl-i Sünnet Müslümanları bu gibi konuları, içindeki bilgiler ve hükümler Kur'andan, Sünnetten ve icmâ-i ümmetten çıkartılmış olan ve güvenilir icazetli ulema ve fukaha tarafından yazılmış bulunan fıkıh ve ilmihal kitaplarından öğrenmelidir.
Bozuk ve aykırı bazı ilahiyatçıları ve naylon müctehidlerin yalanları, hezeyanları yazmakla bitmez.
Geçenlerde birileri Teravih namazı yoktur, Peygamberimiz bu namazı yasaklamıştır dedi, Diyanet ve ulema onların bu iddiasını çürüttü rezil oldular. (Diyanet'in Fetva Kuruluna teşekkür ediyorum, tebrikler...)
Bazıları Kur'anı, İslam'ı, Resulullah'ı red, inkar ve tekzib eden kafirler de ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyorlar. Sanki -hâşâ- Cennet babalarını çiftliğidir...
Kur'an Yahudileri İslam'a çağırmıyor diyeni var.
Kur'an Hıristiyanları İslam'a çağırmıyor diyeni de.
İslam'da tesettür yoktur, tesettür Yahudilikten gelmedir diyeni de çıktı.
Üç yüz küsur muhkem Kur'an ayetinin bugünkü geçerli olmadığını iddia edenler var.
Şefaati inkar ediyorlar.
Kabirde sorguyu, Münker ve Nekir meleklerini inkar ediyorlar.
Mânevî tevâtürle yüzden fazla hadîsin beyanına göre geleceği bildirilmiş olan Hz. İsa aleyhisselamın âhir zamanda nüzulünü inkar ediyorlar.
Dinini, imanını kurtarmak isteyen, ebedî saadetini tehlikeye atmak istemeyen Müslümanlar bütün reformcu, aykırı, mezhepsiz ilahiyatçıları, onların bütün aykırı ictihad, fetva, görüş ve iddialarını reddetmelidir.
İmanımızı, itikadımızı, dinimizi, Şeraitimizi korumak istiyorsak, reformcu, yenilikçi, değişimci, şucu bucu ilahiyatçılardan uzak duralım.
Ehl-i Sünnet sınırları içinde kalan ilahiyatçılara hürmetimiz bakidir. Fitne fesat çıkacak diye meydanı reformculara bırakmasınlar. Din konusunda hiçbir fitne ve fesat dinde reformculuktan daha kötü ve şiddetli olamaz.