Siyasette rekabetin sınırları
Siyaset bir yarış, siyasi partiler ise bu yarışın ana unsurlarıdır. Ancak, yarışın sınırlarının belirlenmesi gerekir. Siyasetten maksat ülke sorunlarına çözüm bulmak, bunları tartışmaya sunmak ise de ortak noktalarında olması gerekir. Söz gelimi ülkemizin yıllardan beri ana sorunu terördür. Bu konuda tüm partilerin işbirliği halinde olması, her partinin çözümünü açık yüreklilikle ortaya koyması, bunun siyasi rekabet malzemesi haline getirilmemesi gerekir. Elbette terörün önlenmesi konusunda her partinin farklı teklifleri olabilir, ancak buna rağmen teröre karşı ortak bir duruş oluşturmak mümkündür. Söz gelimi terörün sebepleri konusunda ortak bir görüş oluşturulabilir. Sebepler konusunda ortak görüş tespiti sağlanabilirse çözüm konusunda belli noktalarda birleşme sağlanabilir. Diyelim ki terörün sebepleri arasında geçmişten günümüze gelen antidemokratik ve hukuka aykırı uygulamalar var ise bu noktada bu uygulamalara son verecek yeni bir anayasal ve yasal düzenlemenin gerekliliği konusunda tartışmaya gerek kalmaz. Ancak, hem terörün sebeplerinden birinin geçmişten gelen antidemokratik uygulamalar olduğu konusunda görüş birliği varken yeni bir anayasal ve yasal zemin oluşturulması konusunda bir takım bahaneler ileri sürülerek ayak sürünüyor, olay siyasi bir rekabet daha doğrusu oy hesabına dönüştürülüyorsa soruna çözüm bulmak zorlaşır. Bu zorlaşmadan siyasi rant temin etmeyi düşünmek ise sanıyorum siyasetin kendi kendini imha etmesi anlamına gelir.
Diyebiliriz ki ülkemizin iki ana sorunundan birisi terör ise diğeri de mevcut anayasal düzenin günün şartlarına cevap veremeyişidir. Böyle olunca bu iki konuda mümkün olduğunca siyasi partiler kendilerini inkar durumuna düşmemek kaydıyla el ve fikir birliği oluşturmak durumundadırlar.
Eğer bir yandan demokrasi, hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla hayata geçirilmesi isteniyorsa bu noktada farklılıkların yerini meselenin hayata en kısa zamanda nasıl geçirilebileceğini tartışmak, bu yönde kafa yormak gerekir. Ama, bir yandan demokrasi, insan hak ve özgürlükleri söylemini dilinizden düşürmeyeceksiniz ama yeni anayasa tartışmaları gündeme geldiğinde yıllardan beri uygulamada milletin karşısına çıkartılan bir takım dayatmalar ısrarla korunmak isteniyorsa ortaya samimiyetsizlik çıkar. Bu noktada bazı partiler kendi kendilerini inkar noktasına gelmiş olurlar.
Bu arada bir yandan düşünce ve fikir özgürlüğünü savunup arkasından yeni anayasal düzenleme gündeme geldiğinde bir takım hayali korkular ileri sürülerek insanların inançlarını yaşamalarının önüne bir takım engeller ve sınırlandırmalar çıkartılmaya çalışılıyorsa bu da en hafif ifadesiyle samimiyetsizlik anlamına gelir. Çünkü, bir ülkede demokrasi ve özgürlüklerden söz edebilmenin ilk şartı insanların inançlarını tam olarak yaşayabilmeleridir. İnsanların nasıl inanmaları gerektiğini bir başkalarının belirlememesi şarttır. Ülkemizde yıllardan beri toplumun neye nasıl inanması gerektiği bir takım çevreler tarafından belirlenmeye çalışıldı. Belirlemekle de kalınmadı dayatıldı. Bu dayatma toplumda ciddi sorunların ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu bakımdan terörle mücadelede insanların inançlarına getirilen sınırlandırmanın payı nedir sorusunun cevabı şu günlerde bulunmaya çalışılmalı ve yeni düzenlemede bu husus dikkate alınmalıdır.
Eğer yıllardan beri sürdüğü gibi resmi ideolojinin belirlediği, düşünce ve fikir özgürlüğüne getirdiği bir takım sınırlamalar sürdürülecekse yeni bir anayasa yapmanın anlamı kalmaz. Partilerin de bu hususu bir takım oy hesapları uğruna polemik konusu yapmamaları gerekir. Çünkü, insanların inançlarının sınırlandırılmaya çalışılması, ciddi çatışmaları sürekli olarak gündemde tutar. Halbuki ülkemizin çatışmaya değil, barış içinde birlikte yaşamaya ihtiyacı vardır. Partiler bunun için çözüm üretmek, millete sunmak durumundadırlar. Ortaya konulacak çözümler millet tarafından zaten değerlendirilecektir. Sadece polemiklerle günler geçirilirse, meselelere çözüm bulmak zorlaşır, hatta imkansızlaşır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.