PKK baş, KCK kuyruk...
Peki, kartelozlar neci?Aynı rüzgâr, “gazetecilerin tutuklanması” esnasında da estirilmişti... Ergenekon veya Balyoz operasyonlarında tutuklanan gazetecilerin yazdıkları “yazı”lar veya “kitap”lardan dolayı tutuklandıkları iddia edilmiş, tutuklamaların “illegal faaliyetler”den dolayı yapıldığı gerçeği sürekli gözlerden gizlenmişti...
Diyorlardı ki;
“Hani basın özgürlüğü?.. Bir gazeteci, hiç yazdığı yazıdan dolayı tutuklanır mı?
Bu mu ileri demokrasi?..
Gazeteciler, henüz yayınlanmamış kitaplarından dolayı tutuklanıyor!..
Demokrasi bunun neresinde?..
Hani, basın özgürlüğü nerede?”
Dedim ya;
Sanıkların “tutuklanma” sebepleri bambaşkaydı, onlar “darbe” yapmak için kurulan illegal bir örgüte “yardım ve yataklık”tan suçlanıyorlardı ama, bu gerçeği gören yoktu!..
Öyle ya;
Onlar “kendi adamları”ydı!..
Dolayısıyla, toz kondurmuyorlardı!..
Hep, “o kafa”daydılar;
“Benim teröristim iyidir!”
PKK-KCK BAĞLANTISI!
O kafa, şimdi de “KCK operasyonları”nı diline doladı; “köşe köşe, ekran ekran” dolaşıp, olayı çarpıtıyorlar.
Herhalde sizler de, “PKK muhibleri” tarafından gazetelerde yazılanları okuyor, ekran ekran dolaşan “KCK bülbülleri”nin şakımalarını dinliyor olmalısınız...
Diyorlar ki;
“KCK tutuklamaları, AK Parti Hükümeti’nin Kürt düşmanlığı politikasının en açık delilidir!..
Eğer hükümet, sorunu siyaset yoluyla çözmeye niyetli olsa; hiç Kürt halkının oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarını tutuklayıp içeri atar mı?..
AK Parti Hükümeti, seçilmiş belediye başkanlarını hedef almakla demek istiyor ki; meseleyi siyaset yoluyla çözmek istemiyorum!”
Evet, “köşe”lerde bunlar dile getiriliyor, “ekran”larda bunlar dillendiriliyor!..
Tabiî, “dahasını” da söylüyorlar;
“PKK’nın şiddeti arttırmasının tek sebebi, KCK’ya yönelik operasyonlardır!”
O kadar “ahmak”lar, o kadar “embesil”ler ve o kadar “gerzek”ler ki; bu sözlerin, aynı zamanda bir “itiraf” olduğunun farkında bile değiller!..
Hani, bir zamanlar Bedii Faik, bir olaydan yola çıkarak, şöyle yazmıştı ya;
Adamın biri, sokakta dalgın dalgın yürürken; farkında olmadan, yolun ortasında yatan bir köpeğin “kuyruğuna” basmış!..
Ve tabii, can havliyle havlamış köpek!..
Adam şaşırmış...
“Hayret” demiş;
“Ben köpeğin kuyruğuna bastım!.. Ama ses, ağzından çıktı!”
Şöyle bir düşünüp, “teşhis”i koymuş:
“Kuyruğuna bastığım halde ağzından ses çıktığına göre, demek ki; kuyruk ile baş arasında bir bağlantı var!”
PKK’nın şiddeti arttırmasını “KCK operasyonları”na bağlayanlar da; bilerek veya bilmeden “PKK-KCK bağlantısı”nı deşifre ve itiraf etmiş oluyorlar!..
Bu “itiraflar”dan yola çıkarak, rahatlıkla şunu söyleyebiliriz;
“Devlet KCK’nın kuyruğuna bastıkça, ses baştan çıkıyor... Demek oluyor ki; kuyruk ile baş arasında bir bağlantı var!”
Zaten, bunu bilmeyen de yok!..
Çünkü KCK, terör örgütü PKK’nın “şehir yapılanması”dır... Diğer bir ifadesiyle, “Kandil’in şehir şubeleri”dir!..
KÜRTLERLE İLGİSİ YOK!
Gülay Göktürk, önceki gün yazmıştı:
“Halkın oyuyla seçilmiş o belediye başkanları, belediye başkanlığı görevi dolayısıyla mı tutuklanmışlar yoksa illegal bir yapılanmanın parçası oldukları ya da bu yapıya yardım-yataklık iddiasıyla mı?..
İnsanın halk tarafından seçilmiş olması, onun suç işleme ihtimalini ortadan kaldırır mı?..”
Doğru bir tesbit...
Malûm gazeteciler, nasıl ki; “yazdıkları yazı veya kitaplar”dan dolayı değil de, “illegal faaliyetler”den ve “karanlık ilişkiler”inden dolayı tutuklanmışsa, “KCK’ya yönelik operasyonlar”da gözaltına alınıp tutuklanan belediye başkanları da, aynı şekilde; “belediye başkanlığı görevleri” dolayısıyla değil, “illegal faaliyetler”inden dolayı tutuklanıp içeri atılmışlardır!..
Yani, operasyonların, “Kürt halkı” ile uzaktan-yakından ilgisi yoktur!..
Kaldı ki; burada KCK tarafından asıl “mağdur” edilen, “Kürt halkı”dır!..
DÖRT DÖRTLÜK İLLEGALİTE!
Gülay Göktürk; “Hani” diyor;
“KCK’nın ne olduğunu bilmesek, bayağı kafa karıştıracaklar doğrusu!”
Çok doğru... KCK’nın ne menem bir “zehir” olduğunu bilmesek, bize “şerbet” diye kakalayacaklar!..
Oysa, ortada “7500 sayfalık bir iddianame” var... O iddianame; “BDP’li başkanlar”ın KCK tarafından nasıl “güdüldüğünü”, nasıl “emir kulu” yapıldığını ve nasıl “emre amade” kılındığını tek tek sıralıyor.
Mesela, “halk tarafından seçilen” belediye başkanları, KCK tarafından “sorgu”ya çekiliyor!.. Eğer “suçlu” bulunurlarsa, “kınama, uyarı” veya “uzaklaştırma” cezasına maruz bırakılıyorlar!..
Düşünebiliyor musunuz;
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir bile, sırf “Sayın Öcalan” kampanyasına imza vermediği için, “KCK’nın belediyedeki bir elemanı” tarafından “sorguya çekilebiliyor” ve sonra da “disiplin”e sevkedilebiliyor!..
Aynı Osman Baydemir; bir “televizyon programı”na çıkmak için “KCK’dan izin” istiyor!..
Yine “iddianame”den öğreniyoruz ki;
CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal da, 2009 yılındaki mahalli seçimlerden önce Diyarbakır’a gelebilmek için “KCK’dan izin” istemiş ama o izin verilmemiş!..
“Dahası da var” diyor Göktürk;
“DTP’nin kapatılmasından sonra BDP’nin kurulmasına da BDP milletvekillerinin Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmamasına da DTP’ye ait belediyelerde işçi alımı, işçi ücretleri, işten çıkarma, ihalenin verileceği kişi gibi konulara da KCK karar veriyor. Bu konudaki talimatlara uymayanlara cezai yaptırımlar uyguluyor.
Bu dört dörtlük bir illegal yapılanma tablosu.
Bu tabloda KCK hiyerarşi piramidinin tepesinde yer alıyor ve legal-yarı legal bütün oluşumları sevk ve idare ediyor.
Bu kadar da değil... Şehirleri şiddete boğan, kana bulayan tüm eylemler de KCK’nın emriyle hayata geçiriliyor.
Gösterilerde molotofkokteyli atılması, eylem alanına taşlı-sopalı gelinerek polislere saldırılması, fırsat doğarsa polis linç edilmesi talimatları hep KCK kaynaklı.”
Uzun lâfın kısası;
Tutuklananlar, işte bu “illegal” faaliyet sürdüren KCK’lılardır!..
Kaldı ki; “tutuklama” kararlarını veren de “Hükümet” değil, “mahkeme”lerdir!..
Peki, mahkemeler “tutuklama” kararı vermeyecekti de, ne yapacaktı?..
“Hadi, gidin; istediğiniz gibi eylem yaptırın, belediyeleri istediğiniz gibi yönetin, çocukların eline molotof verip, ortalığı savaş alanına çevirin!” mi diyecekti?..
SADECE BDP’LİLER DEĞİL Kİ!
Devam eden “KCK dâvâsı” yüzünden “şiddetin arttığını” iddia eden “PKK muhibbi kalemşörler”in yapmak istediği; “Kandil’in şehir şubesi”ni aklamaya çalışmak olsa da, bu “kir”i, hiçbir deterjan temizleyemez!..
Onlar, istedikleri kadar; “PKK’nın insanlık dışı cinayetleri”ni devam eden “KCK operasyonları”na gerekçe göstermeye kalksın, bu “çarpıtma”yı hiç kimse yemez!..
Zira;
Bu ülkede, sadece “BDP’li belediyeler”e operasyon yapılmıyor!..
Hangi belediye “yolsuzluk” yapmışsa, hangi belediye “rüşvet”e bulaşmışsa, hangi belediyede “mafya yöntemleri” uygulanıyorsa, onlara da operasyon yapılıyor, onlar da gözaltına alınıp, tutuklanıyor.
İşte, son örnekleri:
Geçtiğimiz günlerde, MHP’li Isparta Belediyesi’ne operasyon düzenlendi.
Gözaltına alınan 28 kişiden 19’u, geçtiğimiz Salı günü tutuklandı.
Peki, suçları neydi?..
“Türk” olmak mı?..
Ya da, “MHP’li” olmak mı?..
Hayır, hiçbiri değil!..
O kişiler; “Çete kurma ve yönetme!.. Resmi evrakta sahtecilik!.. İhaleye fesat karıştırma” suçlamasıyla tutuklandılar!..
Ki, aralarında MHP Isparta İl Başkanı ve Isparta Belediye Başkan Yardımcısı da vardı!..
Ve dün...
Benzeri bir operasyon, dün de CHP’li Maltepe Belediyesi’ne düzenlendi...
CHP’li Belediye Başkanı Mustafa Zengin’le birlikte 10 kişi adliyeye getirildi, ifadeleri alındı, sonra da serbest bırakıldı!..
Bu tür operasyonlar, geçmişte de yapıldı... MHP’li Ereğli Belediyesi’ne, Adana Belediyesi’ne, CHP’li Avcılar Belediyesi’ne, Sarıyer Belediyesi’ne, Kırklareli Belediyesi’ne ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne baskınlar yapıldı, onlarca insan gözaltına alındı.
Hatta ve hatta;
Elazığ’ın Baskil ilçesinde AK Partili Belediye’ye de, bu yılın Şubat ayında operasyon düzenlendi!..
Şunu demeye çalışıyorum;
AK Partili, MHP’li ve CHP’li belediyelere düzenlenen bu baskınların; onların “kimlik” ve “aidiyet”leri ile elbette bir ilgisi yok!..
Kim ki “yolsuzluk” yapmış, kim ki “rüşvet” almış, kim ki “ihaleye fesat” karıştırmış, yargı; binmiş tepelerine!..
Bu belediyelerin başındakiler “Kürt” olsaydı var ya, “Kandil bülbülleri” derhal şakımaya başlardı;
“AK Parti Hükümeti’nin Kürt düşmanlığı politikasının en açık delili!”
BDP’li belediyeler basılınca “Kürt düşmanlığı” yapılıyorsa; AK Partili, MHP’li ve CHP’li belediyeler basılınca “Türk düşmanlığı” mı yapılmış oluyor?!?..
Bu, ne biçim “kafa”dır?..
Bu, nasıl “körlük”tür?..
Ve nasıl bir “aymazlık”tır?..
BUNLAR “İT”İN NESİ?
Oysa, Başbakan Tayyip Erdoğan; taa Ramazan ayında İstanbul’da verilen “iftar yemeği”nde açıklamıştı amaçlarını;
“Bu operasyonlar; asla sivil halkımıza yönelik değildir. Bu operasyonların tamamı terör örgütünün Kandil’den tutunuz, içerideki odaklarına kadardır... Şu anda ülkemizin bazı şehirlerinde esnafı mahkemeye çağırıp, orada kendilerine yıllık vergi kesen bir örgüttür bu örgüt... Bunlar şimdi şehre inmenin gayreti içindeler.
Esnafı bu şekilde kalkıp da ‘Sen bu yıl şu kadar ödeyeceksin, sen şu kadar ödeyeceksin... Elimizde belge de var, deyip, onu vergiye tabi kılanlar...
Düşünün, o insan benim bakanıma şunu söylüyor; Ne olur bizi kurtarın.’
Şimdi ‘ne olur bizi kurtarın’ diyen benim vatandaşım. Hakkari’de benim Kürt kökenli vatandaşım... Onun hukukunu korumak bizim görevimiz değil mi?
Onlara bu belgeleri yazıp teslim edenleri ininden bulup çıkarmak bizim görevimiz değil mi?”
Bütün bunlardan sonra, asıl soruyu sormanın herhalde yeri geldi...
Tamam; “KCK’nın kuyruğu”na basıldıkça, PKK şiddeti arttırıyor... Demek ki; “baş” ile “kuyruk” arasında bir bağ var!..
Peki; ekranlardaki ve gazetelerdeki “Kandil bülbülleri”nin bu “aklama kampanyası”nın esbab-ı mucibesi ne?..
Onlar, “it”in neresi oluyor?!?..
Kılıçdaroğlu içkiyi yasaklasa!
“Terör” konusu ve “Anayasa” turları gündemin üst sıralarında yer aldığı için, “CHP’deki fokurdama”lar pek dikkati çekmiyor...
Oysa, CHP’de herkes “pusuya yatmış” durumda...
Herkes, “birbirini harcamak” için fırsat kolluyor...
Mesela Gürsel Tekin, her an “isyan bayrağı” açabilir...
Tabiî, Kemal Kılıçdaroğlu da, “kol”unu kesip atabilir!..
CHP deyince, “otel toplantıları” geldi aklıma...
Bir vatandaş; “Kılıçdaroğlu yeni CHP diyorsa, alkolü yasaklasın!.. O zaman görür, kimin neyin peşinde olduğunu!”
“Otel görevlisi” vatandaş, sebebini şöyle izah etti:
“CHP teşkilatları, otellerde toplantı düzenlerken şunu düşünüyor: Gelsinler, zıkkımlanıp gitsinler!.. Toplantılara katılanlar da şöyle düşünüyor: Bu akşam nasıl olsa meyhaneye gidecektim!.. İçki beleş olduğuna göre, bari toplantıya gideyim!”
Yani; “davet eden”in de, “davet edilen”in de ortak noktası “alkol!”
“İşte bunun için” diyor, otel görevlisi vatandaş;
“Kılıçdaroğlu, bu tür toplantılarda içkiyi yasaklasın!..
O zaman görür ki, toplantılara bir tek kişi bile katılmaz!”
Mı acaba?..
Ben, “tanık”ların yalancısıyım!..