Mankurtlar
Bu haftaki kitabımız yine Türkiye’nin geçmişine ışık tutan önemli bir eser.
Ülkemizin hak ettiği gelişmenin, büyümenin, huzurun ve güvenin önündeki darbecilerle teröristlerin iç yüzlerini ortaya koymuş.
Etkileşim Yayınları’ndan çıkan eserin yazarı, Mümtaz’er Türköne, kendisinin de içinde yaşadığı yılları, objektif bir süzgeçten geçirerek, o senelerdeki belli kesimlerin nasıl “mankurtlaştırıldıklarını” anlatmış.
Yazar, “Mankurtlar” adını verdiği kitabında, yakın tarihi irdelerken işe Moğollardan ilginç örnekler vererek başlamış.
Yalnız “Mankurtların” ne anlama geldiğini bilebilmek için de Moğollar’ı tanımalı.
•
İlk soru:
“Büyük düşünüp; farklı ırklardan, dillerden ve dinlerden insanları bir potada buluşturan Osmanlı’nın kök saldığı bu topraklarda, bugün nasıl oldu da bu kadar küçülebildik?”
İşte bu sorunun cevabı; darbelere hazırlık olması için, darbeci çevrelerin sponsorlarınca hazırlanan “Türk-Kürt, Alevi-Sünni” veya başka şekillerde kargaşa ve kaos çıkaran kesimlerin iç yüzü ortaya konularak verilmiş.
Eserin sayfaları arasında gezinirken, şu satırları birkaç defa okumak gerekli:
•
27 Mayıs 1960’da darbeciler; tıpkı Moğol ordusunun çekirge sürüsü gibi Anadolu’yu istila etmesine benzer şekilde ülkenin üzerine karabasan gibi çöktüler.
Moğol zulmüne rahmet okutacak bir pervasızlıkla ortalığa dehşet ve korku saldılar. Herkese gözdağı verdiler. Sonra bu zulmü daim kılacak bir düzen inşa ettiler.
Zihnimizi esir almak için uyguladıkları psikolojik hareket teknikleri, Moğolların “mankurtlaştırma” yöntemlerini hiç aratmadı.
Bizi bize düşman etmek için ellerindeki her aracı seferber ettiler. Biliyorlardı ki, eğer halk arasında düşmanlık yoksa onlara da gerek olmazdı.
Kürdü Türk’e, Alevi’yi Sünni’ye karşılıklı düşman etmek için her yolu denediler.
Soğuk Savaş’ın ideolojik rekabetini Türkiye’de kardeş kavgasına dönüştürdüler ve sancılı bir değişim süreci yaşayan bu güzel ülkeyi kan gönlüne çevirdiler.
Yaraları kaşıyıp kanattılar, küllenmiş ateşin etrafında körükler kurup ortalığı yangın yerine çevirdiler.
Sonra bir kısmımızı mankurtlaştırdılar. O zulme maruz kalanlardan bazıları, hâlâ onların istediği gibi düşünüyor. Onların belirlediği hedefe koşuyor.
Moğollar dünyayı kasıp kavurduktan, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadan bir karabasan gibi bu toprakların üzerine çöktükten sonra ne yaptılar? Nereye gittiler? Hiçbir yere. Onlar bu topraklara yerleştiler. Bizim bir parçamız haline geldiler.
•
“Yazıyorum, çünkü söyleyecek sözüm var. Kurtların arasında dolaşmaya gelince. Eh biz de kuzu değiliz her halde.
Kurt kocayınca maskara olur derler. Maskara olmaktan çekinmiyorum. Belki sadra şifa şeyler de bulunur söylediklerim arasında.
Üstelik kalem kılıcı keser. Hiçbir kurt kalemin kâğıda temas ettiği zaman çıkarttığı o derin sesten daha güçlü bir ses çıkartamaz.
Çünkü av hikâyelerini kurtlar değil, avcılar anlatır.”
Bilgi için Etkileşim Yayınları: 0212 551 32 25
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.