Müslüman nereye?
Adettendir, ahval ve şeraitimizi değerlendirirken genelde dışarılarda aranır durur gözler. Kapının, pencerenin dışındadır potansiyel suçlu da üzerine parmak basmak uğruna bakınılır durulur. Yine gelenektendir, ahlanıp vahlanırken şu da olmasaydı bu olur muydu, olmazdı, olmazdı diyerek iç çekmek, suçu kediye yüklemek... Hırsızın hiç mi suçu yok sorusunu soran misali, iyi hoş da bizim hiç mi suçumuz yok bu işlerde, bu hallere düşmemizde diye soracak, meydan okuyacak bir baba yiğit de çıkmaz. Hilafet yıkılmayacaktır. Ümmet birbirine düşmeyecektir, Arap İngilizle işbirliği yapmayacaktır, Fransız Afrika’yı işgal etmeyecektir, Kudüs Yahudi’ye düşmeyecektir vesaire vesaire. Hiçbiri olmayacaktır ah o olmaz olası düşman, kapı dışında siperlenmiş saldırgan olmasa! Suçlu odur, suçu açıktır.
Her yeni gün, bu hayıflanmayla başlar, benzer bir iç çekmeyle biter, müslüman başını yastığına rahat rahat koyar. Uyur da. Uyuyabilir. Bu bakışta hiçbir sorun görmez zira. Oysa varlığının en temeline itirazdır bu hali. Kur’an’a meydan okuma, onu okumamadır da. Layık olduğunuz gibi yönetileceğinin uyarısını görmezlikten gelmek, Allah’ın değil ancak insanların kendilerine zulmettiklerinin ispatına kulak tıkamaktır da. Kalpler mühürlü, kulaklar sağırlaşmıştır da bu durumda kastedilen müslüman diye geçinendir de maalesef.
Ama suç ortağını dışarıda aramaya devam edilir, hiçbir şey değişmez...
“Zengine Mekke: İslam’ın en mübarek mekanı ‘Vegas’a’ dönüyor!” Haberdeki Mekke ve Vegas’ın beraber anılabilmesi diğer haberleri atlayıp önce buna tıklamayı da beraberinde getiriyor. Bilmem nasıl anlatmak lazım...yapılan analoji kendi içinde çelişen ve tenakuz sembolü. Öyle ki bir ton kiremit gibi çarpıyor insanı! Veya çarpmalı! Mekke ki nezafetin, saflığın, Kitabullah’ın sembolü, Beytullah’lı şerefli belde, fesadın, bozulmanın, sefih ve sefilliğin yuvası Las Vegas’la aynı cümlede. Konu Vegaslaşan Mekke olunca konu daha da vahimleşiyor elbette. Dünya hayatının değersizliği ve geçiciliği ne kadar hak ise Las Vegas’ın da bunun sembolü olduğu o kadar gerçektir. Peki nasıl olur da Hazret-i İbrahim’in, İsmail’in ve İshak’ın beldesi böyle bir yere eş değer olma yoluna girer, nedir onu benzeten, benzeştiren...
Bugün Mekke’de lüks otel ve alışveriş merkezleri uğruna kutsal toprakların mimarisi bir bir yerlebir ediliyor. İlk bakışta masumane bir çaba eseri gibi görünen bu değişim, hacı adaylarını en iyi şekilde ağırlayabilmenin ötesinde bazı sonuçları da beraberinde getiriyor. Son derece kapitalist sonuçları... İslam’ın israftan kaçınma üzerine inşa ettiği ahlak anlayışı hiçe sayılırmışçasına har vurup harman savuran zengin sınıfının zevk ve sefasına hitaben gerçekleşen tüketimci, ben-merkezci bu tutumlar müslümanın sadece içten içe evrilmesine değil aynı zamanda da tarihin yok edilmesine de sebep oluyor.
Şimdiye kadar sayıları 500’ü bulan tarihi ve İslami açıdan öneme haiz mekan harab edilmiş durumda. Hiç şüphesiz Suudi hükümetinin böyle mekanlara verilen değeri, din dışı bir alışkanlık olarak görmesi, bidat kategorisine koyarak otomatikman reddetmesi krallık açısından çözüme katkıda bulunuyor. İslam’da zaten yok böyle bir şeylere önem atfetmek, haram haram deyince akan sular durdurulabiliyor. Şu anda sürdürülen 400 bin metrekarelik genişletmenin yapılıyor olması şimdikinden 1 milyon 200 bin kişi daha fazla bir hacı kitlesine bu farizeyi yerine getirme imkanı sağlayacakken aynı zamanda beş yıldızlı otellerden oluşan bir dizi gökdelenin de Beytullah’a tepeden bakacağı gerçeğini de beraberinde getiriyor. Garabetin bir başka yönü de bu zaten...
Buram buram İslam kokan, Peygamberin, sahabenin ayak izlerinin çizdiği coğrafya, yerini dünya malına düşkünlüğü sembolize eden dükkan zincirlerine bırakırken krallık bir kuş daha “vuruyor”: neyse, Osmanlı mirasını da sevmezdik zaten...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.