Araplar Türk Laikliğini ne Yapsın
Bizde hiçbir zaman laiklik olmadı, laikçilik oldu. Bizde hiçbir zaman din ile devlet ayrılmadı, din-devlet birliği oldu.
Bizde laiklik perdesi altında devlet dini (din devleti değil!) uygulaması oldu.
Bizde din ile devlet barış, uyum, işbirliği, mutabakat içinde olmadı.
Bizde Kemalist rejim dine ve dindarlara baskı yaptı.
Bizde rejim dine saygılı olmadı.
Bizde laiklik adına Müslüman halkın temel insan hak ve hürriyetleri çiğnendi.
Laiklik adına din, inanç, ibadet, imanına göre bir hayat sürmek hakları çiğnendi.
Gerçek laikliğin tam tersine dinî hizmet ve faaliyetler, resmî bir genel müdürlük statüsündeki Diyanet İşleri Başkanlığı'na verildi.
Devlet Diyanet Başkanını tayin ve azl etti.
Laik olduğu iddia edilen devlet bir ara Müslümanların Ezanına bile karıştı ve Arapça Ezan-ı Muhammediye okunmasını yasakladı.
Laik devlet Cuma hutbelerine de karıştı.
Müslümanların kestikleri kurbanların derilerini bile gasb etti, şuraya vereceksin, buraya vermeyeceksin diye baskı yaptı.
Laik devlet Müslümanların zekatlarına göz dikti, camilerde THK, ÇEK, Kızılay için zekat zarfları dağıttı.
Rejim laiklik adına İslam medreselerini kapattı, icazetli Sünnî din alimi yetiştirilmesini yasakladı.
Laiklik adına, 15 yaşından küçük çocuklara özel din ve Kur'an dersleri verilmesini yasakladı, verenlere hapis cezası verdi.
Uzun yıllar boyunca TCK'nun 163'üncü maddesi ile en masumane dinî yazıları ve propagandaları ağır hapis cezaları ile cezalandırdı, yazarları, fikir ve din adamlarını zindanlara attı, Müslümanları dehşet içinde sindirdi.
Laik olduğunu iddia eden ideolojik rejim, bir yandan İslam'ı ve Müslümanları darbeler ve baltalarken, Kemalizmi yeni bir din gibi benimsetmeye çalıştı.
Laik geçinen rejim hac konusunda Müslümanların seyahat hürriyetini kısıtladı, haccı tekel altına aldı.
Müslümanların serpuşlarına, millî kıyafetlerine, çarşaflarına, başörtülerine kısıtlamalar getirdi.
Şapka Kanunu'nu protesto eden nice Müslümanı olağanüstü zalim mahkemelerde yargılayıp; kimini astırdı, kimini zindanlarda süründürdü, ortalığa dehşet saçtı.
Cumhuriyetin ilk yirmi beş yılında on bin camiyi, mescidi, tekkeyi, medreseyi, taş mektep binasını, vakıf eserini sattı, kiraya verdi, kapattı, yok etti. (1943'te Sultan Ahmet Camii bile ibadete kapatılıp asker deposu yapılmıştı!)
Laik rejim, Müslümanların topluca zikrullah yapmasını yasakladı.
Uzun yıllar boyunca Müslümanların Risale-i Nur okumalarını ağır cezalık bir suç saydı, çok zulm etti.
Laik rejim İslam vakıflarını kendisi kontrol etti, sayısız vakıf mülkünü elden çıkarttı. Yakın tarihimizde büyük bir vakıf yağması oldu.
Müslüman halkın kültür devamlılığını kopartmak için İslam yazısı yasaklandı. Bütün bu insan hakları ihlalleri, bu zulümler, bu devlet terörü sözde laiklik adına yapıldı.
Bizde öyle bir laiklik var ki, zinayı bile suç kabul etmiyor.
Bedbaht koca karısını yatakta aşığı ile zina halinde yakalıyor, polise gidiyor, "Zina suç değildir, bir şey yapamayız" cevabını alıyor.
Bizde laik rejim şu anda Türkiye'de geleneksel Sünnî İslam'ı kaldırıp, onun yerine reforme edilmiş, light, ılımlı, fıkıhsız ve Şeriatsiz, Fazlurrahmanın Tarihsellik ve Tatiliye mezhebine uygun, BOP'lu, seküler bir İslam Protestanlığı türetmek istiyor.
Laik rejimin ilahiyatçıları resmi ideoloji ile İslam'ı bağdaştırmak için çırpınıyor.
Ortadoğu İslam ülkelerine model olarak gösterilen Türkiye laikliği işte bu laikliktir.
Adı var, kendisi yok.
Bu laiklik adına Müslüman hanım avukatlar başörtüleriyle mahkemelere giremiyor.
Müslüman kadın öğretmenler başörtüsüyle ders veremiyor.
Birçok yerde başörtülü Müslüman kadınlara ikinci sınıf vatandaş, parya, sömürge yerlisi muamelesi yapılıyor.
Başörtülü Müslüman kadınlar milletvekili seçilseler bile tesettür kıyafetiyle millî iradenin merkezi Meclis'e giremiyor.
Mısır, Tunus, Libya Müslümanları böyle bir laikliği ne yapsınlar...
Türk laiklik modelini nazikçe reddediyorlar.
"Teklifinize teşekkür ederiz, bize yaramaz, sizde kalsın..." diyorlar.
* (İkinci yazı)
Bediüzzaman bir Ehl-i Sünnet Büyüğüdür
Bediüzzaman hazretleri bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür.
Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete ve Şeriata bağlıdır.
O bir Tevhid Müslümanıdır.
İmana, İslam'a, Kur'ana, Sünnete, Şeriata hizmet etmiştir.
Halkın ve gençliğin imanını kurtarmak için çalışmıştır.
O, Tevhid inancı ile Teslis inancını bir tutmamıştır. Hıristiyanlar da Allah'a inanıyor, o halde onlarla Amentüde ittifakımız var dememiştir.
Ehl-i Kitab da Peygamberlere iman ediyor, o halde onlarla Peygamberlere iman konusunda ittifak halindeyiz diyerek, Resulullah'ı inkar edenleri temize çıkartmamıştır.
O bir Kur'an müfessiri idi. Allah katında tek hak, makbul, geçerli din İslam'dır gerçeğine aykırı hiçbir sözü yoktur.
O, hahamlarla papazlarla bir araya gelip çan sesleri içinde diyalog yapmamıştır.
O, dine ve imana hizmet etmek için az veya çok para toplamamış, talebelerine toplatmamış, hizmetlerini hasbeten lillah ve muhlisen lillah yapmıştır.
O, kafirlere, münafıklara, Ehl-i Kitaba yaranmak için dinden en ufak tâviz vermemiştir.
O, hizmet perdesi altında kendi reklamını yapmamıştır, yaptırtmamıştır.
O, hizmet faaliyetlerinde Resulullah Efendimize (Salat ve selam olsun ona), Selef-i Sâlihîne ve geçmiş gerçek büyüklere uymuştur.
İbadetlerde, muamelatta ve her işte fıkha ve Şeriata uygun hareket etmiştir.
Din konusunda en ufak bid'atten bile uzak durmuştur.
O, ehl-i dünya olmamıştır.
O, ehl-i para olmamıştır.
O, zekat toplamamıştır, zekat paralarını Kur'ana, Sünnete, şeriata aykırı şekilde sarf ettirmemiştir.
O, bütün talebelerine namazı dosdoğru kıldırmıştır.
En ağır baskılar, en kötü şartlar, en büyük zulümler altında bile hakkı söylemekten vaz geçmemiştir.
Bediüzzaman peygamber değildi, ismet sıfatına sahib mâsum bir kimse değildi ama korunmuş bir zat idi.
Onun kitaplarından, yazılarından birkaç cümleyi cımbızla çekip kendisine saldırmak insafla, vicdanla, adaletle kabil-i te'lif değildir.
O, inanç (itikad) konusunda Kur'ana, Sünnete, icmâya bağlı bir Ehl-i Sünnet Müslümanıydı.
O, ibadetlerde ve muamelatta fıkha ve Şeriata bağlı bir Ehl-i Sünnet Müslümanıydı.
O, Abdülkadir Geylanî'yi, İmamı Gazalî'yi ve İmamı Rabbanî'yi üstad ve mürşid kasbul etmiştir., kitaplarında yazılıdır.
O, esasta, temellerde, usûlde, zaruriyat-ı dinîyede, esasat-ı islamiyede, akaid konusunda kendinden konuşmamıştır.
Bediüzzamanı sapık doktrinlerine alet edenler vebal altındadır.
Bedüzzamana saldıranlar da vebal altındadır.
Uzun bir ömür boyunca zerre kadar şahsî menfaat ve nüfuz peşinde koşmadan, hiçbir ücret almadan dine, imana, Kur'ana, Şeriata hizmet eden, çok sayıda halkın ve gençliğin imanının kurtulmasına vesile olan muhterem bir zata uluorta saldıranlar aynaya baksınlar.
Bediüzzamanı Kur'ana, Sünnete, şeriata, Ehnl-i Sünnete aykırı sapık cereyanlara alet edenler titresinler. Gün gelir, bir tokat yerler. Hak sillesinin sadâsı yoktur / Bir vurdu mu hiç devâsı yoktur...
Bediüzzamanın telif ettiği Risale-i Nurların esası şudur:
Sahih ve tahkikî bir iman.
Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.
Şeriata uymak,
Allah ile olan bütün ibadet ve işlerde ihlaslı olmak.
Kur'anın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden kaçınmak.
Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakı ile ahlaklı olmak, onun Sünnetine temessük etmek.
Müslümanlara karşı şefkatli ve merhametli olmak.
Din, iman, Kur'an hizmetleri yapmak, yapanları desteklemek.
Bu hizmetleri parasız ve ücretsiz yapmak.
İmamı Gazalî hazretleri İhyau Ulûmiddin'i yazarak, Bediüzzaman hazretleri de Risale-i Nur'ları telif ederek hizmet etmiştir.
Gerçek Nurcular Tevhid inancından, Ehl-i Sünnet akaidinden, Şeriat ahkamından zerre kadar ayrılmazlar.
Onların namazı nasıl dosdoğru kıldıklarını biliyorum.
Gerçek nurcuların gıybetten ve diğer lisan afetlerinden nasıl uzak durduklarını biliyorum.
Gerçek Nurcular, ellerine para geçse ve zengin olsalar bile asla azmazlar ve mütevazı bir hayat sürmeye devam ederler.
Bediüzzaman hazretleri tasavvufa ve tarikatlara karşı değildi. Telvihat-ı Tis'a risalesi bu iddiama delildir.
Bediüzzaman hazretleri kendisini övdürmemiştir, bütün himmetleri ve dikkatleri iman hizmetlerine yönlendirmiştir.
Bediüzzaman hazretleri kendisini gavs, kutub, mehdi olarak göstermemiştir.
O, Peygamberlerin ve Beni Âdem'in Seyyidi, bütün insanlığa en güzel örnek ve model olarak gönderilmiş, kendisine iman edip dinini ve Şeraitini uygulayanların ebedî saâdete kavuşacakları Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yolundan gitmiştir. İmanımıza, dinimize, Kur'anımıza, Resulullahın Sünnetine, Şeriat-ı garra-i Ahmediyyeye, Ahlak-ı İslamiyyeye çok büyük hizmetler etti. Bu hizmetleri esnasında çok çileler ve eziyetler çekti. O bir ihlas kahramanıydı. Kendisine minnettar ve müteşekkiriz. Allah'ın rahmeti onun ve diğer hizmetkarların, bütün mü'minlerin üzerine olsun.