'Yoldaşlık' kaygısıyla kamuoyunu yanıltma
Bir olayın kendisi kadar, insanların o olay hakkında ürettikleri söylemler de ilginçtir.
Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın gözaltına alınmasıyla birlikte ortaya atılan lafları merakla izliyorum.
İnsanlar "doğru" bilgiyi değil, "duymak istedikleri" bilgiyi tercih ediyor. Bu durumun farkında olan çevreler de, onlara arzu ettiklerini veriyor. Niye? Elbette yönlendirmek için...
Bunun bir örneğini Ahmet Şık vakasında gördük: Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Şık'ın, 2007 ilkbaharında Nokta dergisinde yayınlanan 'Darbe Günlükleri'ni haberleştiren kişi olduğu söylendi.
Bu hayali bilgi (yalan) jet hızıyla yayıldı ve birçok gazetecinin köşesine çörekleniverdi:
Hasan Cemal, Oral Çalışlar, Hikmet Çetinkaya, İbrahim Kiras, Amberin Zaman, Reha Muhtar, Okay Gönensin onlardan bazıları...
***
Ancak Nokta'nın o dönemki Yayın Yönetmeni Alper Görmüş dün bu balonu patlatıverdi:
Ahmet Şık'ın 'Darbe Günlükleri'nden haberi yoktu... Nokta'da çalışmasına rağmen, Günlükler'i ancak yayınlandığında okumuştu... (Ayrıntılar dün Taraf'ta yayınlanan yazısında...)
Peki, o tecrübeli gazeteciler bunu nasıl yapabildi?
Görmüş'ün de dediği gibi iki olasılık var:
1) Tembellik. Kontrol etmeme. Sorgulamama.
Dalgınlık. Bazı yayın ve kişilere güven. Sonuç: İstemeden yanlış bilgiyi yayma... ("Misinformation")
2) Yalan-yanlış olduğunu bile bile, "bir amaca hizmet edeceği" için kullanma. Sonuç: Yönlendirme amaçlı bilgi yayma... ("Disinformation")
***
Alper Görmüş nazik bir insan olduğu için, kimin hangi kategoriye girdiğini bilmezden geliyor.
Ben size bir örnek vereyim:
"Nokta dergisinin kapatılmasına yol açan 'Darbe Günlükleri' haberini yapan ekibin içinde Ahmet de vardı. O günlükler yayımlanmasaydı, belki Ergenekon soruşturması da olmayacaktı" diye yazdı Ertuğrul Mavioğlu (Radikal, 4 Mart)
Mavioğlu, 'Günlükler'i yayına hazırlayan kişi olan Alper Görmüş'ü, "ekip" kategorisine sokup unuttururken, olayla hiç ilgisi olmayan Şık'a başrolü veriyor.
Peki, Mavioğlu hangi kategoriye giriyor, dersiniz? "Tembel" mi, "Yanıltıcı" mı?
Bence düpedüz yanıltıcı! Niye mi?
Çünkü Ertuğrul Mavioğlu, Ahmet Şık ile birlikte, Nisan 2010'da Ergenekon ve Kontrgerilla üzerine, toplamı 1000 sayfayı aşan ve iki ciltten oluşan bir kitap yayınladı. ("Kırk Katır Kırk Satır 1 ve 2", İthaki Yayınları.)
Yani 'Noktacılar' haricinde, Ahmet Şık'ın 'Günlükler' ile hiçbir alakası olmadığını en iyi bilecek kişi elbette Mavioğlu...
Birlikte yazdıkları kitabın ikinci cildinde, Özden Örnek'in günlüklerinden (en az) 17 kere söz ediliyor. Daha ne olsun?
("Ahmet, sen bu Günlükler'i nasıl ele geçirmiştin?" "Benimle alakası yok abi, Alper ilgilendi.")
***
Peki, Mavioğlu hangi amaçla bunu yaptı?
Bence sebep basit: "Darbecileri deşifre etmeye çalışan bir gazeteciyi bile gözaltına aldıklarına göre, asıl amaçları muhalefeti susturmak" sanısını yaymak ve pekiştirmek için.
Biz buna "Ergenekon soruşturmasını, sulandırmaya ve de bulandırmaya çalışmak" diyoruz.
Dikkatinizi çekerim: Mavioğlu'nun durumu sadece "bir" örnek. Yoksa, gazetesinden internetine, tüm medya bu ve benzeri saptırmalarla dolu.
Gördüğünüz gibi, önemli haberlere imza atmış, deneyimli bir gazeteci dahi, "yoldaşlık" kaygısıyla kamuoyunu bile bile yanıltabiliyor.
O bile böyle yaparsa... Varın gerisini siz düşünün: "Has Ergenekoncular" ve de "Ergenekon dostları" neler yapmaz!
Başta da dediğim gibi beni şimdilik "Şener ve Şık Olayı" hakkındaki söylemler ilgilendiriyor.
Olayın özünü henüz ele almadım. Hele bir çalılar temizlensin; sıra ona da gelecek.