Uyarı ve Tenkit
Bütün İslamî cemaatleri suçlamak aklımın köşesinden geçmez. Sahih itikad üzere olan, beş vakit namaz kılan, Kur'ana ve Sünnete sımsıkı bağlı bulunan, İslam ahlakı ile ahlaklı olan, Ümmet bütünlüğünü kabul eden, Ehl-i Sünnet ve cemaat dairesi içinde hizmet eden, din ile ticareti, din ile benliği birbirine karıştırmayan, ruhbanlarını erbab haline getirmeyen, ihlas ve istikametten ayrılmayan cemaatleri ve mensuplarını tenzih ederek, büyüklerinin ve mensuplarının ellerinden öperek, onların dışındaki bazılarını (olumlu olduğunu zan ve ümid ettiğim) bir hususta tenkit etmek istiyorum.
(1) Bu bazıları Ehl-i Sünnet Müslümanlarını ikiye ayırıyor: Bizden olanlar ve bizden olmayanlar. Böyle bir sınıflandırma sanırım cahilî bir sınıflandırmadır.
(2) Günahkar da olsa bütün Müslümanlar kardeşimizdir. Hiçbir mü'mine üvey kardeş muamelesi yapmaya hakkımız yoktur.
(3) Bir kısım Müslümanlar tenkit edilip uyarılmaz mı? Elbette edilir ama olumlu bir şekilde.
(4) Diliyle Kelime-i Şehadet'i (İki kısmını birden, yani hem Lâ ilahe illallah diyecek, hem de Muhammed Resulullah...) ikrar eden ve namaz kılan herkes Müslümandır. Biz kalplerini içindekini bilemediğimiz için zahire bakarız.
(5) Bazı sözler ve işler kişiyi küfre götürür. Bu konuda ancak icazetli müftüler ve kadılar hüküm verebilir. Sıradan Müslümanlar, kendi kafalarından, icazetli müftü fetvası ve kadı i'lamı olmadan kimsenin küfrüne, isim ve kimlik vererek hükm edemezler.
(6) Bir cemaatin bağlıları arasında elbette yakınlık, sevgi, işbirliği olur ama diğer Müslümanları dışlamamak, kendi cemaatlerine mensup olmayan Müslümanlar için "Onlar bizden değil" dememek şartıyla. (Bütün mü'minler bizdendir.)
(7) Müslümanlar birbirlerini haklı veya haksız tenkit ederken, bütün bu tenkitlerin hilm (yumuşaklık ve kardeşlik hukuku içinde) yapılması gerekir.
(8) İlmî tenkit yaparken kesinlikle hakaret edilmemeli, karşıdakinin namus ve şerefine dil uzatılmamalıdır.
(9) Ehl-i Sünnet dairesinin dışına çıkarak dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim yapmak isteyenlerle sadece ilmî bir üslupla, İslam terbiye ve adabı sınırları içinde tartışılmalıdır.
(10) Mümkün olduğu kadar isim ve kimlik verilmemeli, tenkitler anonim olmalıdır.
(10) Bugün ülkemizde maalesef bazı İslamî gruplar Ehl-i Sünnet ve Cemaat sınırlarını aşmışlar ve Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete, Şeriata aykırı inançlar, görüşler, ictihadlar, fetvalar, uygulamalar ortaya atmışlardır. Bunlar sert şekilde tenkit edilmeli, fakat İslam kardeşliği bağları asla kopartılmamalıdır.
(11) Unutulmamalıdır ki, Siyonistlerin, Haçlıların, emperyalistlerin, sömürgecilerin, global şer güçlerinin Müslümanlara karşı siyasetinin ana maddesi "böl, parçala ve hükm et"tir.
(12) Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlarının en büyük silahı ilimdir, irfandır, mantıktır. Binaenaleyh yanlış yollara sapanları ilmin, irfanın, mantığın ışığında uyarmalı, tenkit etmeli ve çürütmeliyiz.
(13) İsim vererek bir reformcu veya bid'atçi tenkit edilecekse, ondaki yanlışlar mutlaka kaynak göstererek tenkit edilmelidir. Filanca şu kitabının şu sayfasında aynen şöyle demiştir şeklinde.
(14) Reformcular ve bozuk inanç, yorum ve görüşlere saplanmış olanlar, en doğru tenkitleri bile "Bunlar yalandır, bunlar iftiradır, bunlar uydurmadır!.." diyerek akıllarınca kendilerini savunuyorlar. Onlara bu konuda hiçbir fırsat verilmemelidir.
(15) Reformcular içinde, içine bid'atler karışmış olsa da itikadı olan, namaz kılan kimseler vardır. Bir de, namaz kılmayan, son derece ölçüsüz, aşırıya giden arivistler bulunmaktadır. Birincilerle ikincileri aynı kefeye koymamak gerekir.
(16) Meşhur aykırı ilahiyatçılardan birinin artık balonu sönmüş, foyası çıkmıştır. Onu bundan böyle muhatap almamak gerekir sanıyorum.
(17) Aykırı bir kişi Cemaleddin Afganî'yi tenkit eden Sünnî Müslümanlar için "Onlar Afganî'nin tuvalet bezi olamazlar" mealinde çirkin bir söz etmiştir. Biz o zatla tartışırken aynı üslubu kullanmamalı, o seviyeye düşmemeliyiz.
(18) Her hal ü kârda biz Müslümanlar, iman dairesi içinde bulunan, aykırılıklarının kendisini dinden çıkarttığına dair geçerli fetva ve yine geçerli şer'î hüküm bulunmayan kimseyi tekfir etmemeliyiz ve iman kardeşliğinden atmamalıyız. Buna hakkımız yoktur.
(19) Yalnız bütün reformcuları, bütün bid'atçileri, bütün dinde yenilik ve değişim isteyenleri, bütün Fazlurrahmancıları, BOP'çuları, laik ve Protestan Müslümanlık (nasıl oluyorsa) isteyenleri uyarmalı, tenkit etmeli, bu konuda Ümmet-i Muhammed'i bilgilendirmeli ve aydınlatmalıyız.
Muhterem İslam cemaatlerinini başlarından ve kurmaylarından çok rica ediyorum:
Lütfen Müslümanları, bizden olanlar ve bizden olmayanlar diye sun'î bir sınıflandırmaya tâbi tutulmasına izin vermesinler.
Cemaati din ile özdeşleştirmek yanlıştır.
Cemaat parçadır, din bütündür.
Cemaat asabiyetinin üzerinde Ümmet şuuru olmalıdır.
Bütün mü'min kardeşlerime selam ve hürmetlerimi arz ederim.
* (İkinci yazı)
80 Liraya Fiks Mönü
(Bu yazıyı Ramazan'da yazmıştım, o zaman gazeteye göndermeyi unutmuşum...)
Dostlarımı kıramadım, evime yakın bir yerdeki iftara gittim. Lüks bir restorandı. İki fiks iftar mönüsü vardı, biri 70, diğeri 80 lira. Bir yığın yemek, iftariye, zeytinyağlı, börek mörek, tatlı, salata, meyve. Bu kadar fazla yiyemeyeceğim için bir çorba ile bir tabak yemek söyledim. Üzerine kaymaklı karışık tatlı getirdiler, şekerim yüksek, onu da yemedim.
Biz bazı imkanlı Müslümanlar İstanbul'da böyle iftarlar ederken Somali'de on milyon kardeşimiz açlıkla pençeleşiyor. Bir deri bir kemik kalmış çocuklar sinekler gibi ölüyor.
Sadece Somali'de mi? Geniş İslam coğrafyasının nice yerinde açlık, sefalet, hastalık kol geziyor. Bangladeş'te küçük çocukları ayda 4,5 euroya çalıştırıyorlarmış. (Le Monde'da okumuştum)
Somali'de aç bir Müslümana bir tas çorba, yanında yarım pide verilse, üstüne üç tulumba tatlısı... Sevincinden aklını kaybedebilir.
Avrupa görgüsünün hiç hoşlanmadığım bir kuralı var. Lüks mekanlarda, ziyafetlerde tabağı sıyırmak ayıp. İslam'da ise sünnetlemek hem sevap, hem fazilet.
Ya Rabbi, lüks iftar ziyafetlerinde ne kadar israf yapılıyor. Çorba geliyor, bir kısmı içilmiyor, çöpe... Kocaman tabaktaki et yemeğinin yanındaki garnitürlerin yarısı yenmiyor. İftariyelik peynirlerin zeytinlerin, reçellerin, çerezlerin yarısı çöpe.
İslam ahlakına göre, pilav yerken bir pirinç tanesi bile atılmamalı, israf edilmemelidir. Her pirinç tanesi bir nimettir. Bendeniz pilav yerken bir tek tane bile bırakmam. Tabağımı sıyırırım. Ayıplayabilirlermiş. Ayıplasınlar!..
Müslüman kardeşlerime hatırlatıyorum: İftar yemeklerinizi yerken, Somali'de açlıktan ölen Müslümanları düşününüz de biraz iştahınız kaçsın.
Safahat'ın bir şiirinin başında şimal Müslümanlarından birine ait şöyle bir cümle yer alır:
"Odama kapandım. Bütün gün Müslümanların haline ağladım."