Bir toprak mezarlıklarıyla vatandır
Cengiz Dağcı’nın defni için Kırım hava sahasına girdiğimizde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu davetlilerle sohbet ederken şöyle diyordu:
“Bir milletin vatanının tapusu mezarlıklarıdır.”
Vatan hasretiyle yanan Dağcı da; “Londra’nın ölmek için bile değmeyeceğini” söylermiş. 2005 yılında Türkiye Yazarlar Birliği şiir şöleni için Dağcı’yı Kırım’a davet eder.
TYB’nin o yılki başkanı ve şimdi Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı olan Yakup Deliömeroğlu, Cengiz Dağcı ile anısını şöyle anlattı:
“Kendisini şiir şöleni için Kırım’a davet ettiğimizde sağlık sebepleriyle yolculuk yapamayacağını ama ölünce mutlaka Kırım topraklarına defnedilmek istediğini söylemişti.”
Dağcı’nın bu sözleri ve ölmeden önce yakın dostlarına vasiyeti de bu yönde olmuş. Kendisi de vasiyetini şöyle dile getirmiş:
“Kırımlı analar, Kırım’ın binlerce mil uzağında aç ve sefil yavrularına, Kırım’ın yanıklı türkülerini söylerlerken, günün birinde vatan topraklarına döneceklerine inandılar. Yaşama haklarına ve varlıklarının gerçekliğine inanarak.”
*
Toprağının özlemiyle yanıp tutuşan, bu hasretle Kırım Tatar halkının tarihini ve yaşadığı dramı bütün dünyaya anlatan Cengiz Dağcı’ya, elbet öncelikle Türkiye’nin sahip çıkması gerekirdi.
Hayali bile mümkün olmayan bir şey gerçekleşmişti. Çünkü Cengiz Dağcı, doğduğu Gurzuf’tan ayrılırken, Gurzuf’un nüfusu “7000”, Rus aile sayısı ise “7” imiş.
Bugün ise aynı şehirde sadece “8 aile Kırımlı” imiş. Diri bedenlerini getiremeyenlerin, ölü bedenlerini getirmeleri hayal edilebilir mi? İşte Türkiye bu hayali gerçekleştirmişti.
Kırım’ın başkenti “Akmescit’tir.” Rusça adı ise “Simferepol”. Simferepol adını Kırımlılar ile Türkiye’deki muhafazakâr kesim kullanmaz.
Akmescit’e indiğimizde Kırım’ın yaşayan kahramanı Mustafa Cemilev Kırımoğlu başta olmak üzere kalabalık bir heyet tarafından karşılandık ve Kebir Camii’ne geçtik.
Öğle ezanı hoparlörden okunuyordu. Eskiden buna müsaade edilmezdi. Şimdi artık; “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” olarak Kırım semalarındaydı.
Cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez hocamız kıldırdı. Siirt’ten ayağının tozuyla Kırım’a gelmişti.
Sanıyorum böyle bir cenaze merasimi de hayal edilmiyordu. Çünkü hiçbirimizin yüzü, şaşkınlığımızı ve hayretimizi gizleyemiyordu.
Tekbirlerle, dualarla, Fatihalarla uğurlandı. İki bakan, milletvekilleri, onlarca edebiyatçı, gazeteci, günü birlik nice yorgunluklara katlanarak yollara düşmüştü.
Bu özverinin ve vefanın ne anlama geldiğini, Ahmet Davutoğlu’nun definden sonra;
“Buraya kadar gelmişken, Gaspıralı İsmail’e Fatiha okumadan, Bahçesaray’a uğramadan gidilmez” diyerek Bahçesaray’a geçtiğimizde anladık.
Bahçesaray’da halen yaşayan Müslüman mimari ve Müslüman medeniyeti, bu sahiplenmenin ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu.
Bahçesaray’da dolaşırken, İstanbul’daydık, Bursa’daydık, Edirne’deydik, Amasya’daydık, Manisa’daydık.
*
Şimdiye kadar katıldığım hemen pek çok organizasyonda aksaklıklar ve eksiklikler olurdu ve pişmanlıklar yaşanırdı.
İlk defa hiç problemsiz ve aksaksız bir program gördüm. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve şahsında tüm ekibine teşekkürler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.