Selleri de, HES’leri de konuşalım
Her memleketin kendisine göre özellikleri ve güzellikleri olduğu gibi, sıkıntı ve dertleri de vardır. Karadeniz bölgesi, yeşilliği, yaylaları ve denizi ile ilgi çekerken, bir yanıyla da ‘sel’leri hatırlanıyor. Hemen her yıl Karadeniz sahil boyunca ölümlü sel felâketleri yaşanıyor.
Karadeniz’in yeşili insanları cezbederken, selleri de endişe kaynağı oluyor. Karadeniz’in ‘sel’i insanları tedirgin ederken, başka bölgelerimizin de meselâ ‘deprem’i, endişe kaynağı oluyor. Bütün bunlar bize bir yönüyle de, gülü sevenin dikenine katlanması gerektiğini hatırlatıyor.
Sellerin mağdur ettiği illerden biri de Rize. Bu yıl da Eylül ayının sonlarında Rize’nin merkezini sel aldı. Ancak bu defaki selde can kaybından ziyade mal kaybı var. Yaklaşık bin esnafın etkilendiği yağışın, son 100 yılın rekoru olduğu ifade ediliyor. Sele sebep olan yağmurda Rize’ye (24 saatte) metrekareye 226.6 kilogram yağış düşmüş ki bunun (Rize için) 1.5 aylık yağışa denk olduğu hatırlatılıyor. Toplamda 100 milyon TL de maddî zarar meydana gelmiş.
Her zaman olduğu gibi “testi kırıldıktan sonra” çare sunanlar çoğalıyor. Rize’de meydana gelen selin, şehir merkezindeki “dere”lerin üzerlerinin kapatılmasından kaynaklandığı ifade ediliyor ki, o derelerin bir kısmının üzerlerinin “açık” olduğu yılları biz dahi biliriz. Bilmeyenler için hatırlatalım ki, Rize şehir merkezinin büyük bir bölümü deniz doldurularak elde edilen alanlardan ibarettir. 1980 öncesi ve sonrasında Rize’den en meşhur seçim sloganı, “Denizi kara, karayı para yapan...” şeklindeydi. Denizin doldurulması belki isabetli olmuştur, ama anlaşılan ‘dere’lere yeterince yer ayrılmamış...
Rize Belediye Başkanı da ‘dere yataklarının üzerinin açılması gerektiğini’ söyleyip şöyle konuşmuş: “Rize merkezde şu anda bizim bildiğimiz üzeri kapalı 23 dere var. Ancak bu yağmurda bilmediğimiz dereler de ortaya çıktı. Bu kent, böyle bir yağmuru bir daha kaldıramaz.” (Sabah, 27 Eylül 2011)
Lütfen dikkat edelim: Rize merkezde üzeri kapalı 23 dere varmış ve belediye başkanının dahi bilmediği ‘yeni dereler’ olduğu ‘sel’den sonra anlaşılmış... Uzmanlar bu tür afetlerin ortalama 70-80 yılda bir yaşanabileceğini belirtiyor, ama zaten ‘tedbir’ de böyle ihtimaller, böyle günler için değil mi? Vaktinde ve zamanında derelerin üzerleri kapatılırken de her halde ‘yetkililer’i ikaz edenler olmuştur. Muhtemelen “Bize bir şey olmaz” diyenlerin sözü dinlenmiş ve iş bu noktaya gelmiştir.
Derelerin üzerlerinin kapatılmasını tartışırken, aynı dereler üzerine kurulan HES’leri de tartışmamız gerekmez mi? Bugün Rize’nin merkezini basan sel, yarın bir gün başka yerleri basar mı? Dereler üzerine kurulan ve tartışmaya sebep olan HES’leri yeterince tartışabildik mi? Bunca itiraza rağmen, itiraz seslerine hiç önem vermemek ne kadar doğrudur? Hızla yapımı devam eden HES’lerin, telâfisi zor zararlara sebep olma ihtimali yok mudur? Her yatırımı tartışabiliyoruz da, HES’leri niçin tartışmayalım? Bu yatırımlar ne ölçüde şart? Yapılsa bile, sayısı abartılmış olamaz mı? Yeşilin can damarı olan ‘dere’leri ‘boru’lara hapsetmek anlamına gelen bu HES’ler, acaba yeşilin ölmesine sebep olur mu? Bildiğimiz ya da bilmediğimiz başka zararları olur mu?
HES konusu yeterince tartışılmadan ve ne getirip ne götüreceği millete anlatılmadan yatırımlar başladı. Başka ‘dere’leri bilemesek de, Çayeli Senoz Vadisinden akan “Senoz Deresi” için böyle bir çalışma, tartışma ve bilgilendirme yapılmadığını biliyoruz.
Peki, HES’lerin muhtemel zararlarını telâfi edebilecek miyiz? Yıllar önce ‘dere’lerin üzerlerini kapatanlar da her halde “Rize’yi sel bassın” diye yapmamışlardı. “Daha zengin olalım” diye yaptığımız HES’ler, sonundan bizi daha “hasta” ve “fakir” hale getirmesin?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.