Oxford'dan
SABAH'TAN MEKTUP
SABAH'tan Mektup'u ilk kez bir kampustan yazıyorum. Dünyanın en saygın, en eski ve en gözde üniversitelerinin başında gelen Oxford'dan. Aslında, Oxford Üniversitesi'nin kampusu tüm bir şehir.
Daha önce de birçok prestijli üniversitenin kampusunun havasını soludum. Boston'da Harvard'ın ve aşağı- yukarı tam karşısındaki MIT'nin (Massachusetts Institute of Technologie), Paris'te birkaç Sorbonne'un, Türkiye'de, daha doğrusu İstanbul'da küçük oğlumun okuduğu Koç Üniversitesi'nin, sevgili dostlarımın kurduğu Bilgi Üniversitesi'nin...
Üniversite kampuslarına bir zaafım var. Girince çıkmak istemiyorum. Bu düşkünlüğümün nedenini veya kökenini araştırdım; kendimi "Freud'ün Divanı"na yatırarak. Cevabını buldum: Gençliğimde değil ama orta yaşlarımda "Ben neden akademisyenliği seçmedim" hayıflanmasının pençesine düştüm. Oysa gençliğimde aklımın ucundan bile geçmeyen bir kariyer seçeneğiydi bu.
Uzatmayayım; her üniversite kampusunda olduğu gibi, belki bu kez daha öncekilerden de güçlü biçimde Oxford'da bu faydasız ve çözümsüz pişmanlığım bir kez daha su yüzüne çıktı.
Oxford'da ne işim mi var? Anlatayım.
Bundan iki ay kadar önce, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun imzasını taşıyan bir yazı aldım. Özetle şöyle diyordu:
"İngiltere ile ortak değerler üzerine kurulu köklü ilişkilerimizin siyasi, ekonomik, kültürel, beşeri alanlarda daha da ileriye taşınması amacıyla bir iletişim platformu oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede her iki ülkeden siyasetçi, iş, sanat ve bilim çevrelerinden seçkin şahsiyetlerin katılımlarıyla dönüşümlü olarak Türkiye ve İngiltere'de yıllık toplantılar temelinde bir araya gelecek İngiltere-Türkiye Forumu'nun ihdası uygun bulunmuştur. Türk tarafından Dışişleri eski Bakanı Sayın Yaşar Yakış, İngiliz tarafından da Dışişleri eski Bakanı Sayın Jack Strawe'ın eşbaşkanlıklarını üstlendikleri 'British-Turkish Tatlıdil' başlıklı Forum'un bu yılki ilk toplantısına Türk kanadını temsilen iştirakinizden memnuniyet duyacağım."
Yani, bir tür yarı diplomatik bir görevle geldim Oxford'a.
İki ülkeden de son derece değerli katılımcıların yer aldığı forumda, Türk medya sektöründen sadece dört davetli gördüm: Mehmet Ali Birand (Posta ve Kanal D), Abdülhamit Bilici (Cihan Haber Ajansı), Özlem Dalga (Bloomberg HT) ve bendeniz, SABAH Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak.
Sabahın köründen günün sonuna kadar süren, yoğun mu yoğun "Beyin fırtınası" toplantılarından çok yararlandım. Hiç kuşkusuz, bu arka plan bilgileri, bu köşedeki yazılarıma zaman zaman özel renkler ve tatlar katacak.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...
***
Not: Biliyorum; çok ilginizi çeken Brezilya yazısının ikinci bölümünü yayınlamadım. Oxford etkinlikleri nedeniyle. Sözüm söz. Bu hafta içinde borcumu ödeyeceğim. Gecikme için özür dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.