Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Boyu küçük, katliamları büyük adamın herzeleri!

Boyu küçük, katliamları büyük adamın herzeleri!

Araya başka konular girdiği için; Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin; sırf “Ermeni Diasporası’nın oylarını kazanmak” için Ermenistan’ı ziyareti esnasında sarfettiği sözlere değinme fırsatı bulamadım...
O sözler, halen “tartışma gündemi”nde yer almaya devam ettiği için, yazmakta pek geç kalmış sayılmayız.
Efendim,

Sarkozy’nin sözleri malûm;
“Soykırım, tarihi bir gerçek. Fransa bunu yasayla tanıdı. Kolektif inkâr bireysel inkârdan beter. Türkiye tarihini yeniden ziyaret etmeli, yeniden gözden geçirmeli. Tıpkı dünyadaki diğer ülkeler gibi. Almanya bunu yaptı. Fransa bunu yaptı. Türkiye büyük bir ülke, tarihini yeniden gözden geçirmekle kendi kendini onurlandıracak. Tıpkı diğer büyük ülkeler Fransa ve Almanya gibi, tarihiyle yüzleşmesi için soykırımı tanıması yeterli. Soykırımın inkârı kabul edilemez. Eğer Türkiye bunu yapmazsa, o zaman daha da ileri gitmek lazım.”

SEN, ÖNCE KENDİNE BAK!
Malûm; bu sözlere ilk tepki gösteren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmuştu... Davutoğlu, Sarkozy’e demişti ki; “Aynaya bak!”
“Annesinin vefatı”ndan sonra “cenaze töreni”ne katılan, “taziye”leri kabul eden ve önceki gece Ankara’ya dönen Başbakan Tayyip Erdoğan da; dün AK Parti Grubu’nda yaptığı konuşmada Sarkozy’ye yüklendi ve dedi ki;
“Afrika deyince gözünün önünde pırlanta ışıltısı olanlar, bugün kıtanın yaşadığı sorunların da en önemli müsebbipleridir...
Maalesef özelde Afrika’ya, genelde ise daha adil bir uluslararası düzen konusunda bizim bu hissiyatımızı paylaşmayanlar, ne yazık ki insanlık namına ortaya kayda değer bir eser koyamıyorlar. Ruanda’da nelerin olduğunu tüm Afrikalı çok iyi bilir. Orada hangi ülkenin, hangi insanlara, hangi batılı ülkelerle beraber zulmettiklerini, oradaki sömürgeciliklerinin gereğini çok iyi bilirler.
Ama şimdi bakıyorsunuz, Fransa’nın Cumhurbaşkanı Ermenistan’a gidiyor ve Ermenistan’dan seçim yatırımı olacak şekilde Türkiye’ye tavsiyelerde bulunuyor. Önce sen kendine tavsiyede bulun, bir de kendine çeki düzen ver.
Kalkıp da Fransa’da başka, Ermenistan’da başka, Türkiye’ye geldiği zaman bambaşka... Böyle ikircikli, 3 yanlı, 4 yanlı, 5 yanlı siyasi liderlik olmaz. Her şeyden önce siyaset dürüstlük istiyor, dürüstlük...
(...)

Devlet adamlığı unvanını taşımak; gelecek seçimleri değil, gelecek nesilleri düşünerek hareket etmeyi, insanlığı kutuplaştıran değil, birleştiren bir istikamette hareket etmeyi gerektirir. Devlet adamlığının gerçek vasıflarına Fransız kalanlar, gerçeği anladıklarında çok geç kalacaklardır.”

KISA BOYA, TOPUKLU AYAKKABI!
Dikkat ettiyseniz;
Erdoğan’ın da, Davutoğlu’nun da Sarkozy’ye ortak çağrısı şuydu:
“Aynaya bak!.. Kendine bak!”
Erdoğan ve Davutoğlu’nun çağrıları, Sarkozy’nin şahsında elbette Fransa’ya yönelik...
Yani, demek istiyorlar ki;
“Fransa, ilk önce kendi tarihiyle yüzleşmeli, ilk önce kendi işlediği soykırımların hesabını vermelidir.”
Sözlerin hedefi, elbette Fransa!..
Ama, bir an için farzedelim ki, hedefte Fransa değil de, Sarkozy vardır ve ona; “Aynaya bak!.. Kendine çeki düzen ver” demek istemişlerdir!..
Peki, Sarkozy “ayna”ya baksaydı ne görürdü?.. Elbette kendini görürdü!..
Daha doğrusu;

“Aşağılık kompleksi”ni görürdü...
Boyunun “kısa”lığından dolayı, içine düştüğü “kompleks çukuru”nu görürdü.
Evet, Sarkozy, “boyu kısa” olduğu için, gerçekten de “büyük bir aşağılık kompleksi” yaşamaktadır!..
Bilmem hatırlar mısınız;
2009 yılı Nisan ayında, İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen “G-20 Zirvesi”ne katılan Sarkozy; ABD Başkanı Obama ve kendi eşi Carla Bruni’den “kısa” görünmemek için, “topuklu ayakkabılar” giymişti...
Çünkü efendim, Obama’nın boyu hayli “uzun”du... Sarkozy’nin “eski top model ve şarkıcı” olan eşi Carla Bruni de, kocasından “17 santim uzun”du!..
İşte bu “kompleks”le kıvranan Sarkozy; “uzun” görünmek için, “topuklu ayakkabı” giymişti!..
Kaldı ki, bu, ilk vukuatı da değildi.
Sarkozy, 3 Eylül 2009’da gittiği Orne şehrindeki otomotiv parçaları üreten Faurecia şirketinin fabrikasında da; kendisini, “gerçek fabrika çalışanları”na değil, “işçi kılıklı figüranlar”a karşılatmıştı!..
Sizin anlayacağınız;

“Daha uzun görünmek” için, kadınlar gibi “yüksek topuklu ayakkabı”lar giyen Sarkozy, fabrika ziyaretinde de “gerçek işçiler” tarafından değil, “kısa boylu figüranlar” tarafından karşılanmıştı!..
Demek ki, “takıntılı” bir adam!..
Demek ki, “kompleksli” bir adam!..
Kısacası,
“Hasta ruhlu” bir adam!..

BOY KÜÇÜK, DESTEK DE KÜÇÜK!
Hani, Erdoğan ve Davutoğlu; “Sen kendine bak” dediler ya; Sarkozy, “ayna”nın karşısına geçip kendine baksaydı, herhalde bu “aşağılık kompleksi”ni görürdü!..
Dolayısıyla; “boy fukarası” olan ve bunu bir “takıntı” haline getiren “hasta ruhlu” bir adamdan, her şey beklenir!..
Hele de, bu adamın;

“Boyu” gibi, “oyu” da düşmeye başlamışsa!.. Çünkü efendim; son “kamuoyu yoklamaları”nda, Sarkozy’nin büyük “oy kaybı” yaşadığı görülüyor!..
“Boyu” zaten “kısa”ydı!..
Şimdi “oyu” da kısalıyor!..
Galiba bu yüzden “panik” yaşıyor olmalı ki; Ermenistan’da o konuşmayı yaptı!..
Kimbilir, belki de;

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın boyunun “uzun” olmasından dolayı Türkiye’yi kıskanmıştır!..
Ama bu çözüm değil ki!..
Hadi, “boy fukaralığı”nı gizlemek için, kadınlar gibi “topuklu ayakkabı” giydin!.. Yine “boy fukaralığı”nı göstermemek için, ziyaret ettiğin fabrikada, “kısa boylu çakma işçiler” tarafından karşılandın!.. Dahası; “uzun görünmesin” diye, eşin Carla Bruni’ye; “babet” ya da taşlarla süslü “düz ayakkabılar” giydirdin!..
Peki,
Fransa’nın, Cezayir’deki, 1830’dan 1962’ye kadar süren “uzuuun işgal yılları”nı nasıl gizleyeceksin gözlerden?..

132 YILLIK İŞGAL
Olayı biliyorsunuz...
Cezayir; 1830’dan 1962’ye kadar, 132 yıl süreyle Fransa’nın işgalinde kaldı. Bu süre içinde Cezayir halkı da kesintili olarak bağımsızlık savaşları verdi.
En şiddetli savaş ise 1954-1962 arasında gerçekleştirilen büyük bağımsızlık savaşıdır.
Bu süre içinde Fransız işgalciler 1.5 (bir buçuk) milyon Cezayirliyi hunharca katlettiler. Fakat Fransa’nın Afrika’da gerçekleştirdiği tek katliam Cezayir katliamı değildi.
Fransa hemen hemen girdiği bütün Afrika ülkelerinde benzer katliamlar gerçekleştirmiştir.
Fransız işgal güçleri, Cezayir halkının direnişini kırmak ve bağımsızlık yanlısı direnişe destek vermesini engellemek amacıyla “askeri katliamlar”ın yanı sıra, siyasî, dinî, kültürel ve ekonomik olarak da her türlü baskı yöntemine başvurarak, bir taraftan da eşi görülmemiş bir kültürel katliam sergiledi.
Kültürel yönden halkın Müslüman ve Arap kimliğini yok etmek amacıyla Cezayir’de Arapça ve Berberice dillerini yasaklayan Fransa, bütün resmî dairelerde “Fransızca”yı zorunlu dil olarak kabul ettirdi.
Dinî yönden İslâm’ın yerine Hıristiyanlığı getirmek için yoğun bir misyonerlik faaliyeti başlatan Fransa, işgale karşı direnen kabilelerin arazilerine el koymak suretiyle ekonomik baskı metodlarına da başvurdu.
Halka hizmet veren vakıflara ait gayrimenkullere el koymaya başlamanın yanı sıra, ülkenin en güzel bölgelerinde sömürge yerleşim birimleri oluşturuldu ve buralara Avrupalılar getirtilip yerleştirildi.
Avrupa’da göçü teşvik amacıyla da yerli kabilelerden zorla gasp edilen araziler göçmenlere bedava dağıtıldı. 1930’da bu şekilde Avrupalı göçmenlere dağıtılan arsanın miktarı 2 milyon 345 bin hektarı, yani 23 milyon 450 bin dönümü buldu.
Cezayir’de 1954’te başlayan “bağımsızlık ayaklanması”ndan 19 Mart 1962’de ilan edilen ateşkese kadarki 7.5 yıllık sürede bir buçuk milyon Cezayirli hunharca katledildi!..
Yani, savaş süresince günde ortalama 561 Cezayirlinin hayatına son verildi.
Bu rakamlar “Cezayir’deki Fransız katliamı”nın ne kadar vahşice ve ne kadar hunharca olduğunu apaçık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Ölü sayısının bu kadar fazla olmasının sebebi, saldırılarda “özellikle kalabalık sivil kitlelerin hedef seçilmesi”ydi.
Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi verdiği dönemde nüfusu 8-10 milyon civarındaydı. Bu rakamlar göz önüne alındığında yaklaşık her 6 Cezayirliden biri bu süre zarfında Fransızlar tarafından öldürüldü.

AZNAOVUR BİLE İSYANDA!
Ortada, böylesine “vahşi bir katliam” varken, Nicolas Sarkozy’nin, bugün kalkıp da; Türkiye’ye, “tarihiyle yüzleşmesi” çağrısında bulunması en azından “küstahlık”tır!.. Fransa, ilk önce kendi “soykırım tarihi” ile yüzleşmelidir!..
Kaldı ki; “Ermeni soykırımı” meselesi, “tartışmalı” bir konudur... Ve Türkiye; “Buyrun arşivleri açalım, gerçekleri ortaya çıkaralım” demekte ama buna Ermenistan yanaşmamaktadır!..
Çünkü “arşivler açılır” ise;

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof.Dr. Ahmet Akgündüz’ün ifadesiyle; “1. Dünya Savaşı sırasında, Ermenileri Fransa’nın silahlandırdığı, Güneydoğu’da 800 bin Müslümanın Fransız silâhları ile katledildiği” ortaya çıkacaktır!..
Aynı Fransa, yıllar sonra da Cezayir’de “katliam” yapmış, “1.5 milyon Cezayirli”yi öldürmüştür!..
Peki; bu “tarihi gerçek”lere rağmen, bu konuyu niye gündeme getirdi Sarkozy?..
Prof. Akgündüz diyor ki;

“Şu an Fransa’nın en büyük sıkıntısı, katliam yaptığı Cezayirliler ve Faslılardır. Bir tarafıyla Yahudi olan Sarkozy’nin, durup dururken bu iddiaları gündeme getirmesinin nedeni İsrail’dir. Sarkozy bir İsrail piyonudur.”
Peki; bir tarafı “Yahudi” olan ve “İsrail piyonu” olarak hareket eden Sarkozy, bu “çağrı”ları yaparken, Ermeniler ne diyor?..
Ermenistan’ın İsviçre Büyükelçisi Charles Aznaovur, 8 Ekim tarihli gazetelerde yer alan açıklamasında diyordu ki;
“Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getirmekle, Ermeniler hiçbir zaman başarı elde edemezler!..
Bu mesele beni sıktı!..

Ermenistan büyük tehlikeyle yüz yüzedir. Herkes bu terim üzerine yoğunlaşmış. Anlamıyorum, bu durumda Ermenistan nasıl gelişebilir? Bu mantık bizi nereye götürecek? Beni bu düşüncelerimden dolayı kınayan kişiler nerde? Bu kişiler acaba Ermenistan’a yardım etmek için ne yaptı? Ermenistan’a para gönderiyorlar mı? Bu kişiler bana akıl veremez, ben onlara akıl vermeliyim.”
Gördüğünüz gibi, Aznavour bile, “soykırım” sözünün kabak tadı verdiğini ve bu ifadenin “kullanılmaması” gerektiğini söylüyor!..
Ama, “Fransa’daki 600 bin Ermeninin oyunu alabilmek” için Ermenistan’a gidip, orada “seçim yatırımı” yapan Sarkozy, kendi arkasında sallanan “çakıldak”lara bakmayıp, Türkiye’ye akıl vermeye yelteniyor!..
Biraz önce dediğim gibi;
“Ermeni soykırımı” meselesi, “tartışmalı” bir konudur... Ama, Fransa’nın Cezayir’de “bir buçuk milyon Müslümanı katletmesi” olayının tartışılacak hiçbir yönü yoktur!..
Çünkü, “belgeli bir gerçek”tir!..

KATİL DE GAULLE’NİN İTİRAFI!
Bu “tarihî gerçekler” konusunda hiç kimse kıvıramaz!.. Sarkozy de kıvıramaz!..
Bunun “tevil edilmesi” de mümkün değildir!..

Eğer tevil ve inkâr etmeye yeltenirlerse, işte o zaman; bir zamanlar “Cezayir katliamının mimarlığı”nı yapan, daha sonra da “Fransa Cumhurbaşkanlığı” koltuğunu işgal eden General Charles de Gaulle adlı “cellat başı”nın sözlerini çarparız suratlarına!..
“Katliam”ın arkasından ilân edilen “ateşkes”ten sonra, bir İngiliz gazeteci şu soruyu yöneltmişti de Gaulle’e:
“Siz, Cezayir’de 1 MİLYON insanı katlettiniz!.. Bundan rahatsızlık duymadınız mı?”
İşte “katil”likten “Fransa Cumhurbaşkanlığı”na terfi ettirilen Charles de Gaulle denilen “barbar”ın cevabı:
“Sözünüzü düzeltiyorum!.. Biz Cezayir’de 1 MİLYON değil, 850 BİN kişiyi öldürdük!.. Fransa’nın güvenliği için; bu gerekliydi!!!”
Söyleyin Allah aşkına;

Böyle bir “itiraf” varken, başkaca bir “delil” aramaya hiç lüzum var mı?..
Alacaksın bu delili, bir kırbaç gibi “şırrak şırrak” çarpacaksın Sarkozy’nin suratına!..
Ondan sonra da diyeceksin ki; sen git, önce kendi kıçındaki “çakıldak”ları temizle!..
Sen, önce “Cezayir’deki soykırım”ın hesabını ver!..
Sen Cezayir’den “özür” diledin mi ki, Türkiye’den özür bekliyorsun!..
Ama, dedik ya;
Fransa’da bu “kabalık”, bu “pişkinlik” ve bu “küstahlık” varken; kimin hesabını, nasıl soracaksın?..
Hele de;

Bir zamanlar, “cumhurbaşkanlığı” koltuğuna, “eli kanlı bir katil”i oturtmuşlarsa!..
İsrail de öyle yapmadı mı;

Sabra ve Şatilla katliamlarının mimarı Ariel Şaron denilen bir kasabı, “Başbakanlık” koltuğuna oturtmamışlar mıydı?.
Bugün; “bir tarafı Yahudi” olan Nicolasy Sarkozy de aynısını yapıyor işte!..
Adam, boyunun “kısa”lığını “topuklu ayakkabı”larla; “Cezayir soykırımı”nı da “Ermeni soykırımı”(!) iddiası ile gözlerden gizlemeye çalışıyor!..
“Aşağılık kompleksi” olan bir adamdan, her türlü “aşağılık” beklenir!..
Ne yapsın, ruhu hasta!..



Kadınlar hamamı!
Hani; “Burayı kadınlar hamamına çevirdiniz” diye bir söz vardır... Bu sözden kasıt; kadınların “hep bir ağızdan” konuşmaları ve “gürültülü bir ortam” oluşturmalarına dikkat çekmek olsa gerek...
Önceki gün, bir televizyon kanalında “kadın derneklerinin temsilcileri” konuşuyordu... Ama, kelimenin tam anlamıyla, ekranı “kadınlar hamamı”na çevirmişlerdi... “Her kafadan bir ses çıkıyor” ve hiçbiri de diğerine uymuyordu. Kimi, “sırtından bıçaklanmış kadının fotoğrafı”nı yayınlamanın “kadına uygulanan bir başka şiddet” olduğunu, kimi de “olaya dikkat çekmek için faydalı” bulduğunu söylüyordu... Tam bir curcuna!..
Merak ettim; bu kadınlar “şiddet”e mi dikkat çekmek istiyordu, yoksa “kendilerine” mi?..
Bir de; düzenledikleri “panel”lerden ve yayınladıkları “bildiri”lerden söz edip, “Sesimizi kimse duymadı” dediler ki; gülmemek için kendimi zor tuttum... Şu hale bakın; adam öfkeli, adam çıldırmış, elinde tabanca veya bıçak, yürüyor “kadın”ın üzerine!.. Ne yani; o anda “panel”i mi düşünecek, “bildiri”yi mi?..
Dikkat ettim de; “aile kurumu”nun “reyting ve tiraja kurban edilmesi”nden, bu “cinayet”lerin altında biraz da “gazetelerdeki haber ve yazılar ile televizyonlardaki dizi filmler”in yattığından hiç söz etmiyorlar... Tabii, internetteki “chat”lardan ve “facebook”taki yazışmalardan da bahseden yok!.. “Solcu”lar için “toplumdan kopuk” diyorduk ya, öyle anlaşılıyor ki, bu “kadın”lar da “kadınlardan kopuk!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi