Erken Mesai
Geçenlerde, Davranış Bilimleri Uzmanı ve aynı zamanda NPL Uzmanı olan birini dinledim. Kendi kültürümüzden ve özellikle de Uzakdoğu’dan örnekler vererek güneş doğmadan uyanık olmanın beden ve ruh sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu anlatıyordu. Erken saatte hayata merhaba demenin faydalarından bahsetti durdu konuşması boyunca.
Enerji Bakanı’nın güneşin doğuşuyla birlikte işe başlanması teklifini duyunca, o uzmanın anlattıkları tekrar zihnimde canlandı. Uzman, aslında yeni bir şey söylemiyordu. Taner Yıldız’ın teklifi de öyle. Bu görüşler ve uygulamalarda aslında şaşılacak hiçbir şey yok! Fazla değil daha yarım asır öncesine kadar bu topraklarda hayat her zaman hep güneşin doğuşundan önce başlardı. Çünkü, İslam kültürüyle yoğrulmuş bu millet, seher (sahur/imsak) vaktinde yataktan kalkar, abdestini alıp namazını kılar, bir-iki bardak çay yada sütü el artığı katıkla içip kifaf-ı nefs yaparak işine çıkardı.
Camiden sabah namazı çıkışıyla birlikte kuşluk vaktine kadar olan o bir-kaç saatlik süre içinde yapılan işin ne kadar verimli ve bereketli olduğunu ancak onu yapanlar bilirler. Kuşluk vakti denmesinin sebebi de ilginçtir: Eskiden erkekler camiden çıkar çıkmaz avlanmaya giderler, bir-iki saat içinde avladıkları genellikle keklik, bıldırcın, sığırcık, ördek…gibi. kuş cinsi hayvanları evdeki hanımına getirir, bunlarla kahvaltı yaptıkları için o ana kuşluk derlermiş! “Erken çıkan yol alır, erken evlenen döl alır” sözünü hepimiz biliriz. Ama şimdi, ne erken yola çıkan var, ne de erken evlenen!.. Memurlar bir yana, artık esnaf ve tüccarımız da ehl-i keyf olmuş! Saat 10’dan aşağı işine gelen parmakla sayılacak cinsten. Saat 6 ile 10 arasında tam 4 saat gibi yarım gün mesaisi kadar büyük bir zaman aralığı var. Bu zamanı haftalara, aylara, yıllara çarparsanız, iş kaybını varın siz hesap edin.
Eskiden biz böyle değildik. Çalışkan, disiplinli, düzenli ve erkenci halimizi Avrupalılar yıllar önce bizden kaptılar ve uygulamaya koyuldular. Harıl harıl çalıştılar ve hala çalışıyorlar. Yurtdışında kalanlarımız bunu görüp durmaktalar. Avrupa’da ilk bulunduğum yıllarda sabah namazı için kalktığımda bütün evlerin ışıklarının yandığını görünce hayret etmiş ve acaba bunlar oruç için sahura mı kalktı demiştim! Güneşin doğmasına tam bir saat kala dışarı çıktığımda da herkesin işe ve okula gitmek üzere yollara döküldüğünü hayranlıkla izlemiştim. Aynı Avrupalıların hafta sonu hariç her gün neden erken yattıklarını, akşam saat 10’dan sonra bütün evlerin ışıklarının sönük olduğunu o zaman daha iyi anlamıştım. Durum tam da Akif’in dediği gibiydi:”Onların işi bizim dinimiz gibi, bizim işimiz de onların dini gibi…”
Ben, yapılan bu teklifi sevdim. İnşaallah ciddiye alınır. Haftalık 40 saatlik mesai zorunluluğu Cumartesi dahil 6 güne dağıtılabilir. Sabah erken başlanırsa öğle tatili daha da uzun tutulabilir, akşam olmadan da mesai bitirilmiş olur. Böylece insanların aileleriyle, çocuklarıyla daha çok ilgilenmeleri, vakit geçirmeleri sağlanmış olur. Çünkü aile kurumu, eşler ve çocuklar çok ihmal ediliyor.
Yıllarca biz de bürokraside çalıştık. İnsanların alışkanlıklardan vazgeçmeleri kolay değil! Ama uygulamaya konduktan bir süre sonra bunlar da alışkanlık haline gelecektir. Bakan Yıldız’ın bu önerisi hayata geçerse, sosyal hayatın düzene gireceğine ve iş dünyasının daha da verimli çalışacağına inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.