Eskiden musallat olanlar şimdi olmuyor mu?
İnsanlığın en dehşetli fitnesi olan deccalizmin zuhur edip tahribatını yaptığı ve hâlâ da yapmaya devam ettiği bir zaman dilimindeyiz. Bediüzzaman’ın, deccalizmin kolları olarak teşhis ettiği “ifsat, dinsizlik, ahlâksızlık ve zındıka komiteleri”, insanlığı, İslâm âlemini ve bilhassa ülkemizi inançsızlık, dinsizlik, ahlâksızlık, maneviyatsızlık bombardımanına tâbi tutmuş.
Mukaddes değerleri, aileyi tar ü mar etmek için manevi bağları çözmeye çalışıyor.
İngiltere Sömürgeler Bakanı Gladstone, Ocak 1938 yılında, hükûmet başkanına sunduğu raporda şöyle demişti: “Savaş bize gösterdi ki, İslâm Birliği, imparatorluğun sakınması ve mücadele etmesi gereken en büyük tehlikedir. Ne mutlu bize ki, Kemal Atatürk, Türkiye’yi kavmiyetçi ve laik bir çizgiye yerleştirmekle kalmadı, aksine tesirleri çok derin olan reformlar yaptı. Bu reformlar, Türkiye’nin İslâmî tesirini kırdı.” 1 Gladstone, daha önce de, İngiliz Avam Kamarasında Kur’ân’ı kaldırmış, “Ya bu Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız veya Müslümanları ona düşman etmeliyiz veya soğutmalıyız” demişti. Nitekim, emeline ulaştığını da çok geçmeden, yukarıdaki raporuyla açıklamıştı.
Dolayısıyla seküler, dindışı uygulamaları, hayatın her kademesine yayma emeli doğrultusunda bütün resmî yollara başvurulmuştur. Devlet yapılanması, anayasa, kanunlar buna göre yapılmış, üniversiteler, kamu kuruluş ve kurumları, eğitim müessesesi, resmî istihbarat örgütleri vs. buna göre programlanmıştır. Bu çerçevede, “dessas ehl-i dünyanın hafiyeleri veya ehl-i dalâletin propagandacıları veya şeytanın şakirtleri” 2 de devreye sokulmuştur. Dindarların ve bilhassa Nur Talebelerinin işine sekte ve hizmetine fütur vermek için “öyle desiselerle, hizmet-i Kur’âniyeden alıkoyuyorlar ki, haberleri olmadan bir kısmına fazla iş buluyorlar, tâ ki hizmet-i Kur’âniyeye vakit bulmasın. Bir kısmına da dünyanın cazibedar şeylerini gösteriyorlar ki, hevesi uyanıp, hizmete karşı bir gaflet gelsin. Ve hâkezâ…” 3
Evet, insanların zaafları kullanıldı, hâlâ da kullanılmaya devam ediyor. Aynı zihniyet; dindarlara, hocalara, şeyhlere, Nur Talebelerine, dünyanın cazibedar şeylerini teklif etmiyor mu? “Habbeyi kubbe yapan ve yanlış mânâ veren casus, dinleyenler.” 4 manasında bugün de tele-kulaklar dinlemiyor mu? Bir zaman, “Casusluktan başka hiçbir memur bana uğramadı” 5 diyen Üstadın talebelerine günümüzde de casus ve propagandacılar uğramıyor mu? Lâhika mektuplarındaki “Yanlış muhbirler ve casusların evhamlarıyla...” 6, “Hem bir dessas casus adam, Risâle-i Nur şakirtleri aleyhinde çalışıyordu” 7 gibi ifadelerin hâlâ bizi ikaz ettiği noktalar yok mu?
Öyle ise, “Her vakit ihtiyat iyidir. Ben o casusa, Selâhaddin kalktıktan sonra, dedim ki: ‘Risâle-i Nur ve ondan tam ders alan biz şakirtleri, değil dünya siyasetlerine, belki bütün dünyaya karşı da Risâle-i Nur’u âlet edemeyiz ve şimdiye kadar da etmemişiz. Biz ehl-i dünyanın dünyalarına karışmıyoruz. Bizden zarar tevehhüm etmek divaneliktir…’ İşte bunun hülâsasını o casusa söyledim. Dedim ki: ‘Seni gönderenlere böyle söyle. Divaneler de bilirler ki ona ilişmek divaneliktir’ dedik. O casus da kalktı gitti.” 8
Dipnotlar: 1- Prof. Zekzuk, s. 94. 2- Mektubat, s. 401. 3- Mektubat, s. 414. 4- Şuâlar, s. 454. 5- Emirdağ Lâhikası, s. 168. 6- Emirdağ Lâhikası, s. 459. 7- Kastamonu Lâhikası, s. 168. 8- Kastamonu Lâhikası, s. 186-187.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.