Helal Gıda
“Helal gıda” konusu açılınca, ister istemez 25 yıl öncesine gittim.
1980’li yılların ortalarında Avustralya’da görevliydim.
Ağırlıklı olarak Sydney, Melbourne ve Adelaide kentlerinde yaşayan Müslümanların en büyük problemi beyaz ve kırmızı et temini yani kısaca “helal kesim” idi.
Bazı Müslümanlar çiftliklerden canlı hayvan alıp bizzat kendisi kesiyor veya kestiriyor, buna imkan bulamayanlar da Yahudilerin kestiklerinden faydalanmaya çalışıyorlardı.
Etin yanında diğer yiyecek ve gıda çeşitlerinde de “helal mi, haram mı” sendromu yaşanıyordu.
***
Bunu kökten halletmek için İslam cemiyetleri bir araya geldiler.
Bunlar, farklı ülkelerden gelen Müslümanların oluşturdukları İslam cemiyetleriydi.
Aralarında Türk cemiyetleri de vardı ama ağırlıklı kesim Araplardı.
Orada bizdeki gibi resmi Diyanet İşleri Başkanlığı olmadığı için Müslümanların dini hizmetleri bu cemiyetler kanalıyla yürütülüyordu.
Nihayet bu cemiyetler; “Australian Federation of Islamic Councils” adı altında AFIC’ı kurdular.
Böylece, Avustralya İslam Cemiyetleri Federasyonu veya Meclisleri Birliği de diyebileceğimiz resmi bir yapı oluşturdular.
Mahkemece tescil edilen bu Federasyonun ilk işi, devletten “helal gıda belgesi” yetkisini almak oldu.
Alınan bu yetki ile hem Müslümanlar rahatladı hem de federasyona önemli bir katkı sağlandı.
Çünkü, Federasyon temsilcilerinin denetim ve gözetiminde mezbahalarda kesilen hayvanların gövdesine vurulan her “helal gıda” mührü karşılığında belli bir pay bu Federasyona aktarılıyor, buradan da İslam cemiyetleri pay alıyorlardı.
Sayıları 500 bini bulan Müslüman nüfus için, bu önemli bir gelişme idi.
Artık, herkes evine rahatlıkla etini almaya, gönül huzuru içinde yemek yemeye başladı.
Maddi sıkıntı içindeki cemiyetler de nefes aldı.
***
Avrupa’da ise bu durum tamamen farklı.
Orada devletin kuruluşlara böyle bir yetki verme izni söz konusu değil.
Gıda üreticileri veya ticari kuruluşlar kendi inisiyatiflerini kullanarak ürünlerine “helal gıda” yazısını yazıyorlar.
Ama, bu gıdalar ne resmi kurumlarca “helal” yönünden denetlenebiliyor, ne de herhangi bir İslami kuruluşun denetim veya gözetiminden geçiyor!
Yanlış anlaşılmasın.
Biz burada “gıda güvenliği”nden yada “sağlık kontrolü”nden söz etmiyoruz.
Bizim bahsettiğimiz “helal gıda” denetim ve patentidir.
Avrupa’daki Türk ve Arap kökenli ticari kuruluşlar, ürettikleri veya ithal ettikleri ürünlerin ambalajlarına “helal gıda” etiketi vurarak bu işi kendileri yapıyorlar.
Güvenilirliği ispatlanmış ve herkesçe bilinen kuruluşlar için hadi ikna olalım diyelim, ama ya diğerleri?!
Nerden bilinecek helal olduğu?!..
Bu yüzden “helal gıda” konusunu ciddiyetle ele almak ve bu işi resmiyete bağlamak gerekir..
***
Türkiye’de bu işi Devletin değil ama GİMDES adında bir Derneğin yürüttüğünü biliyoruz.
“Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği” açılımıyla çok da başarılı çalışmalar yapıyor bu Dernek.
Şimdiye kadar, bu işe önem veren Uzakdoğu ülkelerinden Endonezya-Muı, Malezya-Jakim,
Singapur-Muıs ile World Halal Councıl yani Uluslararası Helal Konseyi’nden de akredite olmuşlar yani güvenilirlikleri belgelenmiş.
Derneğin hafta sonu düzenlediği “4.Uluslararası Helal ve Sağlıklı Ürünler Konferansı”na katılmak isterdim ama maalesef imkânım olmadı.
Konferans ve Fuar sonuçlarını takip edeceğim.
***
Vatandaşının helal gıda mı, haram gıda mı yediği laik bir devletin umurunda değil, biliyoruz.
Ama, o devletin vatandaşlarının bir inancı ve o inancına göre bir yaşam tarzı var mutlaka.
O vatandaşlardan Müslüman olanların inandığı Kur’an şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz ve helâl olanlarından yiyiniz! Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız, O’na şükrediniz.”
Ülkesindeki Müslüman Vatandaşlarının sadece sağlıklı değil, aynı zamanda temiz ve helal gıda ile beslenmesine yardımcı olmak Devletin görevi olmayacak mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.