Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

ABD’nin İran oyunu

ABD’nin İran oyunu

İran Dış Politika ve Milli Güvenlik Komisyonu Üyesi Muhammed Kerim Abidi istedikleri anda kolay bir biçimde Suudi Arabistan’ı işgal edebileceklerini ama bunu yapmadıklarını söyledi.

Bu sözlere neresinden bakarsanız bakın yanlış.

Adeta şecaat arz ederken sirkatini söyleyen ‘merd-i kıpti’nin tutumuna benziyor.

Bu sözü eşelediğinizde ve tahlil ettiğinizde şöyle bir anlam ortaya çıkıyor: Suudi Arabistan’ı istediğimiz an işgal ederiz. Ama lütfedip işgal etmiyoruz! Veya bunu yapmıyorsak, sebebi var.

Neden lütfediyorlar onu da söyleseler iyi olur. Neden? İkinci olarak ortada ne fol ne de yumurta varken neden böyle bir söz söyleme ihtiyacı duydu?

Demek ki, bu sözler ağızdaki baklayı çıkarmak kabilinden.

Ya da şuur altlarını boşaltıyorlar. Zira, şuur altında işgal bulunmayan bir kimse bu tür sözleri sarf edemez. Demek ki zihinleri işgalle yatıyor işgalle kalkıyor.

Elbette İranlı Parlamenter Muhammed Kerim Abidi’nin bu sözlerini hangi bağlamda kullandığını biliyoruz. Suud El Faysal ve diğer Suudlu yetkililer Hac mevsiminde arbede yaşanması halinde bunu İran’dan bileceklerini açıkladılar.

Buna mukabil de Muhammed Kerim Abidi ‘Hac da arbede çıkartacağımıza gelir Hicaz’ı toptan işgal ederiz.

Bunu yapmadığımıza göre ötekini de yapmayız’ demek istiyor. Peki, bu hususta Suudi Arabistan’ın kaygıları boş mu? Kesinlikle boş değil. Suudi Arabistan’ın bu tür kaygılarıyla zati yanlışlarını birbirinden ayırmak gerekir. Genellikle İslam alemi Suudi Arabistan’ın Hicaz yani Mekke ve Medine’yi yönetmesinden memnun değil. Lakin Suudluların bu tarz kötü yönetimleri istisna değil. İslam alemi genellikle İslami değerlere göre yönetilmiyor.
¥
1400 Hicri yılında (1979) Cüheyman ve arkadaşlarının Kabe’yi basmaları ise yanlışa başka bir yanlışla mukabele etmek olmuştur. Kabe basılmak suretiyle Suudlulara meydan okunmak ve yıkılmak istenmiştir. 1979 yılından itibaren Kabe baskını Suudlularda bir ukde meydana getirmiştir. Bu ukde 1987 yılında İranlı hacılarla Suudlu güvenlik güçleri arasında gerginliğe ve arbedeye dönüşmüştür. Bunun birinci nedeni, Suudluların İranlılar karşısında haddinden fazla hassas oluşları, ikincisi ise İranlıların Suud yönetimine keenlem yekün/yokmuş gibi davranmalarıdır.

Daha sonra Medine’de Cennetü’l Bakii’de Suudlu Şiiler yeni bir arbede çıkarmışlar ve sahabe kabirlerine teaddi etmişlerdir.

Son sıralarda da Suudi Arabistan’ın şark/doğu bölgesindeki Şii toplum Suudi Arabistan rejimine meydan okumuştur. Zaten İran ile Suud arasında Bahreyn merkezli olarak gerilim devam etmektedir. Irak için nasıl ki Rümeyla veya Kuveyt bir tuzağa dönüşmüşse Bayreyn de neredeyse İran için bir tuzağa dönüşmek üzereyken Suudi Arabistan buraya acil müdahalede bulunmuş lakin İran bunu hazmedememiştir. Dolayasıyla İran, Abidi gibilerin de ortaya koyduğu gibi gücün şehvetine kapılmış durumdadır.
¥
Bilindiği gibi, April Glaspie Saddam Hüseyin’i yanlış yönlendirmiş ve Kuveyt işgaline yeşil ışık yakmıştır. İran da Bahreyn’de halk hareketi başladığında içerideki işbirlikçilerin de delalet ve yardımıyla Bahreyn’i ele geçirmek istemiştir. Saddam Hüseyin’in işgalden sonra meşruiyetini temin için yerel bir kukla olarak Kuveyt asıllı Ala Hüseyin Ali’yi başbakanlığa ataması gibi İran’ın da işgal sonrası böyle bir işbirlikçiyi Bahreyn yönetiminin başına getirmeyi planladığı ileri sürülüyor.

ABD’nin de İran’ın işini kolaylaştırmak için Bahreyn açıklarındaki donanmasını Hürmüz Boğazı açıklarına çekmeyi planladığı kaydediliyor. Bunlar duyum değil, açık istihbarat (http://alwatan.kuwait.tt/ articledetails.aspx?Id=145018) bilgileri. Kuveyt Vatan gazetesinden Ahmet Muhammed el Fehd Bahreynli işbirlikçilerin Pasdaran’la birlikte (Devrim Muhafızları) Bahreyn’i ele geçirme planları yaptıklarını lakin bir cihetle buna cesaret edemediklerini ve ikinci olarak Suudi Arabistan’ın elini çabuk tutarak bu planın önüne geçtiğini ifade ediyor. Esasında, Ahmet Muhammed el Fehd, Bahreyn’de İran’a bir tuzak kurulduğunu ve İran’ın bu tuzağa düşmediğini ancak yeni komplo iddiasıyla bu tuzağın yeni fasıllarının yazıldığını ve yaşandığını söylüyor.

Neden İran hedef alındı? Sorusuna Ahmet Muhammed El Fehd şöyle cevap veriyor: ABD açısından İran’ın işlevselliği bitti. 2003 yılında İran’ın sessiz yardımıyla Amerikalılar Afganistan ve Irak’a işgal ettiler. Şimdi ise İran onlar açısından yük haline geldi.

Son kullanım tarihi bitti. 2003 yılında nükleer programdan çekilen İran, ABD bölgede bataklığa battıkça eski programına geri döndü. ABD’nin de İran’a ihtiyacı kalmadı. Ayrıca İran bölgede askeri olarak ve siyasi olarak haddinden fazla güçlendi. Saddam’ın savaş sonrasında ve Kuveyt işgali öncesinde güçlendiği gibi.

Şimdi ABD için dengeyi yeniden kurgulama zamanı. Ahmet Muhammed el Fehd, önceki makalemizde de dile getirdiğiniz gibi, ABD’nin Körfez ülkelerinin biriken sermayesine göz diktiğini ifade etmektedir.

Bu biriken sermayeyi yeni bir İran oyunu üzerinden emmek (şaft) istemektedir.
¥
Lübnan’da En Nehar gazetesinde yazan Cihad el Zeyn Başbakan Erdoğan’a açık bir mektup yazmıştır. Ve burada Amerikalıların 2003 yılında Irak’ta Teşeyyü/ Şiileştirme politikası izlediklerini 2011’de ise Suriye’de tesennün (sünnileştirme) politikasına döndüklerini ileri sürmektedir. Birincisi, böyle bir politika varsa bile bunun Başbakan Erdoğan’la alakası nedir? Anlayamadım. İkinci olarak, 2011’de ABD’nin Suriye’de ‘sünnileştirme’ politikasına karşı çıkmamızı isterken neden 2003 yılında Bağdat’ta şiileştirme politikasına katkıda bulunanlara hiç kelam etmiyor, ses çıkarmıyor? Müktesep hak olduğu için mi? ‘Ey Badiu azlam/ zulmü/yanlışlığı başlatan daha zalimdir’ hadisini hiç mi duymadı? Oysa ki, ABD sünnileştirme politikası isteyemez ve izleyemez. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira bu çoğunluğu örgütlemektir. ABD ve İsrail’in bundan ne çıkarı olabilir? Zeyn matematik de bilmiyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi